Eğitimde Fırsat Eşitliği

0
330

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, “Bütün insanlar hür ve eşit doğarlar. Akıl ve vicdan sahibidirler; birbirlerine karşı kardeşçe davranmalıdırlar” yargısıyla başlar.. 26. Maddesinde ise: “Her insanın öğrenim hakkı vardır. Teknik ve mesleki eğitim genelleştirilmelidir. Yüksek öğrenim, yeteneklerine göre, tam bir eşitlikle herkese açık olmalıdır” yargısı yer alır..

‘Fırsat eşitliği’ kavramı eğitim literatüründe; “Toplumun bütün bireylerinin, sınıf, tabaka, statü ayrımı yapılmaksızın, yeteneklerini en uygun biçimde geliştirebilmeleri yönüyle eğitim hizmetlerinin  imkân ve şartlarından eşit ölçüde yararlanma hakkı” şeklinde yer alır..

Doç. Dr. Hikmet Celkan, Eğitim Sosyolojisi adlı kitabında, “Bir ferdin statüsü, onun öteki fertlere nazaran bulunduğu konumunu, gelirini, mesleğini ifade eder. Ferdin bu özelliklerine bağlı olarak ondan beklenen davranışları da onun toplumsal rolünü oluşturur” der.. (s.73, Atatürk Üniversitesi Yayınları, 1989)

Sosyologlar, toplumsal yaşamdaki statü ve rolün doğuştan verildiği safsatasının, feodalitenin aşılmasıyla ‘gerilerde’ kaldığını söylerler ve ‘sanayi devrimi’ sonrası modern / kapitalist toplumlarda sosyal statü değişkenliğinde eğitimin rolünü öne çıkartırlar.. Ve fakat modern de olsa toplumlar, eğitim şayet ‘burjuvazinin’ tekelinde ise, eğitim sistemindeki ‘gerici’ karakterin devam ettiğini de tespit ederler.. Mesela Celkan, yukarıdaki cümlelerinin devamında; “Toplumların genel gelişim çizgisi, sosyal sınıfların gittikçe birbirine yaklaştığı ve piramidin orta tabakalarının hacminin arttığı şeklindedir. Modern toplumlarda toplumsal gelişimin en önemli araçlarından birinin eğitim olduğundan kuşku yoktur” der ve “Sosyal Sınıflar, Tabakalaşma ve Eğitim” başlığı altında konuyu incelerken ortaçağdaki feodal kast sistemine atıfla, (s.75) “Kast sisteminin en yaygın olduğu toplum Hindistan’da, eğitim muayyen bazı kastların tekelindedir” tespitinde bulunur..

Alman felsefecilerden Feuerbach, “Bir sarayda başka türlü düşünülür, bir kulübede başka türlü” der.. Planlama Uzmanı Dr. Yalın KILIÇ da, “Eğitimsel Eşitsizlik ve Toplumsal Tabakalaşma İlişkisi” başlıklı incelemesinin giriş bölümünde şöyle der: “Toplumsal tabakalaşma, eğitim alanındaki eşitsizlikleri açıklamada çok önemli bir değişken olarak ele alınmaktadır. Tabakalaşma, eğitimde büyük eşitsizlikler doğurabildiği gibi eğitimde yaşanan eşitsizlikler de tabakalaşmayı besleyen bir süreç doğurmaktadır. Bu durum ise toplumsal eşitsizlikler açısından bir kısır döngü oluşturmaktadır.” (Eğitim Bilimleri Araştırmaları Dergisi Cilt:4, Sayı;2, Ekim 2014)

Bu bağlamında bir özet: “Feodal düzende, üretimi toprağa bağlı olan ailenin denetimi altında bulunan bireylerin, sanayi devrimiyle birlikte aile dışındaki fabrikasal mesleklere yönelmeye başladığı görülüyor. Dolayısıyla bireylerin ve mesleğe hazırlanmaları da toplumsal bir sorumluluk olarak görülüyor ve kamusal eğitim kurumları oluşturuluyor. Sosyal demokrasi yoluyla bu kurumların sağladığı hizmetten yararlanan alt toplumsal kesimdeki bireyler, ailelerinden daha yüksek toplumsal konumlara gelebilme olanağı buluyor. Ve fakat sürecin devamında, görece üst konuma yükselen bireylerin ‘yumurtadan çıkmış kabuğunu beğenmiyor’ atasözünün literatürdeki adı ‘küçük burjuva’ yapılarının da etkisiyle, eğitim, ticari bir ‘meta’ya dönüştürülüyor.. Metalaştırılma sürecinde nitelikli eğitime erişimde fırsat ve imkân eşitsizliği de açığa çıkıyor.”

Buradan çıkan sonucun sosyopolitik kritiğini, Paul Foulkue, Pedagoji Sözlüğü’nde eşitlik kavramını tanımlarken, “bakınız” diyerek “demokratikleşme” maddesine gönderme yaparak yapıyor.. “Öğretimin Demokratikleştirilmesi” maddesinde ise “Aile veya varlık durumları nasıl olursa olsun, bütün çocukların yapabilecekleri her türlü tahsili yapması ve böylece arzu edebilecekleri her türlü işe girebilmek imkânını sağlayan bir düzenin kurulması ve bu amaca yönelik tedbirlerin (en başta mali tedbirler olmak üzere) alınması.” Devamında,“Demokratikleştirmenin amaçlarından biri de, her gencin ehliyetini kanıtlamak şartıyla, uygun gördüğü her hangi bir öğretim dalına, en gözde olanlar veya en çok iş imkânı sağlayanlar da dahil olmak üzere girebilmesi olmalıdır” diyor.. (Çeviri, Cenap Karakaya, Sosyal Y. 1994)

Konuyu özetlemek bağlamında ben, Hz. Ömer’in, her zaman ve mekânda eşitliğin adaletini zihinlerimize resimlediğini düşündüğüm; “Ben hakkı adamına göre tanımam, önce hakkı tanırım sonra adamını da tanırım” sözünü yineliyor ve “Kendin için istemediğini başkası için de isteme” yargısını, eşitsizliğin adaleti düşüncelerine “şerh” düşüyorum..

Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here