“Aynaya baktım saç beyaz olmuş / Neden benzim sararmış solmuş?” dizeleriyle başlar, Nuri Sesigüzel, eski bir taş plak hüznüyle seslendirdiği türküsüne.. Devamında “Böyle değildim bana ne olmuş?” der ve fakat bilir aslında ne olduğunu..
‘Tecahülü arifane’ yüzleşir kendisiyle Cahit Sıtkı da, “35 Yaş” adlı şiirinde; “Şakaklarıma kar mı yağdı ne var? / Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz? / Neden böyle düşman görünürsünüz? / Yılar yılı dost bildiğim aynalar…”
Aynalar, ‘dost doğru’ söyler, dostumuzdur dolayısıyla.. Deformasyona uğrasa da yüzümüz, gözümüzün içine bakarak devam ederler doğru enformasyonlarına .. Bununla birlikte kendimizi dev veya cüce gibi gördüğümüz içbükey veya dışbükey aynalardan çarpık ve komik görüntüler de yansımıyor değil elbette..
Camdan aynaların olmadığı yıllarda, gümüş veya bakır kalay karışımı metal levhaların yansıtıcı yüzeyine bakarak yüzleşirmiş bir zamanlar insanlar.. Hava ile temas sonucu donuklaşıp kararan bu metal yüzeylerin deformasyonunu önlemek için, önüne cam konularak çerçevelenmiş önce.. Devamında, camın arkasına yapıştırılmış kalay yaprakları.. Sonrasında ise camın üzerine dökülen gümüş karışımı eriyiğin cama yapışması, diğer ifadeyle camın gümüşle sırlanmasıyla icat edilmiş bugünkü yüzleştiğimiz aynalar.. 300 yıl önce yalnız Venedikli ustalar biliyormuş camın sırlanarak ayna yapılmasının sırrını.. Bu sırın ‘sırrını’ (henüz oluşan kapitalist ticari ilişkiler çerçevesinde) Fransız tüccarlara satan Venedikli ustalar, kendi yaptıkları aynalarla hiç yüzleştiler mi acaba?
“Aynaya bakmak;” görünen benlikten çok, örtülü özümüzle yüzleşmeye davet eden bir deyimdir aslında.. Yaşamdan gerçekleri sırlayıp ayna tutar sanatçılar bu anlamda.. Resimden heykele, ezgiden tiyatroya, şiirden öyküye..
Kafka, haksız bir güce boyun eğişin (ki bu güç kapitalist sistem oluyor) görüntüsünü yansıtır; “Gregor Samsa, bir sabah kötü bir rüyadan uyandığında, kendini yatağında korkunç bir böceğe dönüşmüş olarak buldu” cümlesiyle başlayan “Değişim” adlı romanında.. Romanın kahramanı,“görünüşte bir böceğe dönüşmüş olsa da, bilinciyle hala bir insandır ve fakat bunu ailesine ve çevresine bir türlü gösteremez.. Ki insani özü göremez zaten insanları böcekleştiren kapitalist sisteme boyun eğen zahiri görüntüler yanılgısındakiler.. Oscar Wlide ise, benci, bencil, bireyci kişilikler atölyesinden (ki bu atölye de kapitalist sistem oluyor) görüntüler yansıtır “Dorian Gray’ın Portresi” adlı eserinde.. Söz konusu romanda, “yaptığı tüm kötülükler, yaptırdığı portre resmine yansır Dorian Gray’ın.. Zahiri görüntüsünde değişim olmaz fakat bilincinde korkunç bir böceğe dönüşür..”
Her öyküsüyle her iki bağlamda ayna tutar mesela toplumcu gerçekçi yazarlarımızdan Aziz Nesin de.. Ve Nazım elbette: “Onlar ki toprakta karınca, / suda balık, / havada kuş kadar çokturlar; / korkak, cesur, cahil, hakîm ve çocukturlar / ve kahreden / yaratan ki onlardır, / En bilgin aynalara / en renkli şekilleri aksettiren onlardır.”
Gogol, 1830’lu yılların Rusya’sından yazdığı, “Bir Delinin Hatıra Defteri” adlı hikâyesinde; “Yarın tuhaf bir şey olacak. Dünya, Ay’ın üzerine yıkılacak. Yeryüzünde müthiş bir koku var. Herkes burnunu tıkıyor. Ay’da insan yaşamıyor. Ancak burunlar yaşıyor. Burunlarımız Ay’da olduğu için, bizler kendi burnumuzu göremiyoruz..” cümleleriyle ayna tutar bizlere.. (s.49, Çev. N. Büyükarkın, İkon Y. 1997 İst.)
“Bölge Şefi Kokalev, bir sabah aynaya baktığında burnunun yüzünde olmadığını görür.” Bu cümle de aynı kitapta yer alan, “Burun” adlı hikayeden.. “Gogol, “Kayıp burnunu arayan” Kokalev’in şahsında bir yandan unvan düşkünlüğünü eleştirirken, diğer yandan bu tür davranışların nedeni olarak gördüğü ekonomik yaşamdaki çarpıklığın, birey ve toplum psikolojisi üzerindeki etkisine ayna tutar.. Gogol, o dönem Rusya’sının bürokrat yaşamı üzerinden toplum eleştirisi yaptığı “Müfettiş” adlı hikayesinde ise, hem tutar kokmuş bir dünyanın yüzüne aynayı, hem de baktırır.. “Klestakov adlı maceracının yolu, yaşanan olumsuzluklar nedeniyle müfettiş beklentisi içindeki bir kasabaya düşer ve beklenen Müfettiş olarak kabul edilir..” Gogol, kendi kusurlarını bilen ve örtmeye çalışan taşra kasabasındaki olumsuz kişilerin şahsında: “Yüzünüz çarpıksa kabahati aynada bulmayın” cümlesiyle özetler söz konusu hikayesini..
Topluma ayna tutar, özlü sözleriyle bilgeler de.. “İnsanlar kendi yüzünden sorumludur” der mesela bir bilge.. “Körler çarşısında ayna satılmaz” der, bir diğeri.. Bakışlar iç dünyamızı yansıtan aynalardır aslında.. Aynada herkes kendini görür özetle..
Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com