Balığa Yüzme Öğretmek!

0
445

Yüzmek, doğasında var balığın.. Yüzerek yaşar zaten her balık doğasına uygun sularda..  Dolayısıyla öğretilecekse bir şeyler, yüzerken yem olmaması öğretilmelidir kendisinden büyük balıklara.. Öğretilmelidir yüzerken takılmamasının yolları oltaların ucuna veya ağlara..

Öğrenme; “Hayat içinde yeni bir yaşantı kazanarak tutum ve davranış değişimi” anlamında tanımlanır eğitim biliminde.. “İnsanın kendisini saran hayatın gerçeklerini, değerlerini sorgulamayı, sorun çözmeyi öğrenmek demektir” cümlesiyle tanımlanır “öğrenmeyi öğrenmek” kavramı da.. Öğrenmeyi öğrenmiş insan ne yapar? Merakla araştırır, ilgiyle gözlem yapar, hevesle denemelere girişir, heyecanla okur, sorar, tartışır..

“Çocuklar, küçüklükten itibaren faal olarak dünyanın nasıl işlediği hakkında tahminler ve tezler yürüten birer bilim adamıdır” der, çocukların problemlerini kendi doğal ortamlarında nasıl çözdüğünü araştıran hümanist eğitim bilimcilerden Jean Piage.. Piaget, bu yargısına, çocukları anlama yönlü bilimsel sorgulama sürecinde gözlem, inceleme, araştırma, deney yöntemlerini kullanarak bulguladığı gerçekler sonucunda ulaşır..

Anlama ve kavrama yetileriyle, “yüzmeyi” düzeltiyorum, “öğrenmeyi” öğrenmiş olarak doğar bebelerimiz.. Doğumla başlar öğrenme süreci çocuklarımızda.. Bu süreçte dönüşür yetileri yeteneğe.. Çevresindeki varlık, olay, nesne, durumları anlama yönlü bilimsel sorgulama sürecinde gözlem, inceleme, araştırma, deney yöntemlerini kullanırlar küçüklükten itibaren bir bilim adamı örneği..

Peki, anne, baba olarak bizler, çocuklarımızın bu yöntemleri kullandıklarının acaba farkında mıyız? Ben eğitimci duyarlığındaysak farkında olduğumuzu ve bu duruma tanıklığımızın kanıtlarının da doğumundan itibaren çocuklarımızla zenginleşen zihinsel resim arşivimizde bulunduğunu düşünüyorum.. Mesela; bebemizin doğumdan kısa bir süre sonra çevresinde gördüğü, dokunduğu şeylere karşı ilgi ve hayretle bakmaya başladığı, birkaç ay içinde yeni şeyler görmeye, onlara dokunmaya, ağzına götürerek tanımaya yönelik davranışlar gösterdiği.. Devamında emeklediği, ayağa kalktığı, yürüdüğü, eş zamanda konuşma, çevresinde olup bitenleri anlama, neden sonuç bağlarını görme gibi bilişsel yetilerinin hızla geliştiği.. Kendi öğrenmesinin bilinciyle, yere, göğe, denize, toprağa, ağaca, kuşa dek sürekli ve sınırsız sorular sorduğu, sorularına yanıtlar buldukça öğrenme ilgi, merak, heves, istek, beceri, algılama ve kavrama kapsamının giderek arttığı gibi..

Öğrenmek doğasında var yani özetle çocuklarımızın.. Her çocuk  kendi işini kendisi yapmak ister.. Ve fakat kimi çocuklara bu fırsat “dur, yapma” veya “küsme, ağlama” diyerek verilmez.. Ne yapacaksa anne babası onun adına yapar.. Bu tür yaşamayı rahat bulan çocuk, “birisi benim adıma yapsın, benim adıma öğrensin” pasifliğine düşer ve dolayısıyla bireysel yeterlik ve yetkinliğini geliştiremez..

Hiç kimse başkasının yerine öğrenemez gerçekte.. Her birey ortamla etkileşerek kendi yaşantısı içerisinde zihinsel yapılandırmalarla öğrenir çünkü ne öğrenirse..  Ve yaşantılar içinde öğrenmeyen çocuk da yoktur aslında..

Yaşantı; “Bireyin diğer bireylerle ve çevresiyle etkileşimin bireyde bıraktığı izlenim” olarak tanımlanır eğitimde.. Her yer öğrenme ortamıdır bu anlamda.. Burada sorulabilir: “İyi de, peki çocuklarımızın yüzmelerine yani öğrenmelerine yardımcı olmayalım mı yani?” Olalım kültürel bağlamda mutlaka.. Her türden tehlikelere karşı (oltaya, ağlara takılma gibi mesela) koruma bilinciyle tabi ki.. Öğrenme eylemini gerçekleştirebilmesi için kabul edebileceği, “sevdirin ikrah ettirmeyin, kolaylaştırın zorlaştırmayın” ilkesine uygun etkileşimli öğrenme ortam ve koşullarını hazırlayarak elbette..

Doğada var olana karşılık insanlığın ortaya koyduğu, insanla ilgili maddi, manevi her şeydir kültür.. Doğumdan sonra öğrenilen bilgileri ve kazanılan alışkanlıkları kendisinden sonra gelenlere aktarılması işini başarabilen tek varlıktır insan.. Bu nedenledir ki anne, baba ve öğretmenler hem aktarıcısıdır kültürel mirasın, hem yeniden üreticisidir çocuklarıyla birlikte.. Sorabiliriz bu bağlamda kendimize, acaba yeterince örnek olabiliyor muyuz çocuklarımıza? Yoksa acaba başkalarını mı örnek gösteriyoruz onlara? Kendi değerlerimizi çocuklarımızın yaşatmasını istiyorsak şayet, bu değerleri çocuklarımızla birlikte yaşamalıyız mutlaka.. Bu halde,  çocuklarımıza örnek vermeyi bırakıp yaşantılarımızla örnek olalım son tahlilde..

Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here