Değerli okurlarım, dünkü sayımızda Tribün Şiddetine (Tribün Terörüne) meyilli gençlerimizin karekterize edilmiş yanlarını sunmuştum. Ne söylersek söyleyelim, şiddete prim verilmemeli, şiddet; şiddetle önlenmemeli, kesinlikle böyle düşünülmemeli. Futbolun cazibesine gölge düşürülmemeli! İstenirse öfkeyle başa çıkılır…
Yaptığım araştırmalar sonunda (çok eski kitaplar, ansiklopedilerden) bazı gerçekler de gün ışığına çıkmış oldu. Hayret etmediğimi de söyleyemem. İlkel kabilelerde şiddet yoktu. Bu insanların dillerinde savaş sözcüğünün karşılığı bile bulunmuyordu. Bilim, ilkellerin şiddet tuzağına düşmeden nasıl yaşadığını araştıra dursun, modern dünya barışçı ve sevgi dolu toplumlar yaratmak için eğitim programları düzenliyor.
Buna paralel olarak da, örnek davranış sergileyen kişi ve kuruluşları ödüllendiriyor, barışı şiddet karşıtı yasalarla güvence altına almaya çalışıyor. Spor sahaları (futbol en başta) barışçı bir mücadelenin değil de, hırpalayıcı, kıyıcı bir çekişmenin gerçekleştiği alanlar gibi algılandığında, taraftarların özellikle fanatiklerin ortaya koyduğu toplu hileleri ve sembolik linç görüntüleri endişe ve hatta korku yaratıyor.
Yöneticiler bir araya gelip şiddeti önlemek için ne denli çözümler üretirlerse üretsinler bu çözümler sadece şiddetin yöneldiği kişilerin emniyetini sağlamaktan öteye geçemiyor. Şiddet, öfkeyi yaşayanların ruhunda olanca gücüyle varlığını sürdürüyor. Caydırıcı tedbirler nedense ya göz ardı ediliyor ya da unutuluyor. Şiddetten, şiddeti yaratanlarda büyük zarar gördüklerinden bu kişilerin öfkeden sıyrılmak için kişisel olarak gösterecekleri çaba çok büyük önem taşımaktadır. İsterlerse bu mümkündür.
İnsanlar (spor ve günlük yaşamda) kendilerinin genel olarak nelerin çılgına çevirdiğini, tahminden de öte bilirler. Hal böyle olunca, hangi müsabakalarda, hangi sloganların, hangi insanların ve tartışmaların yani hangi durumların kendisinde “Sigortasının Atmasına” neden olduğunu bilen bir kişi bunlardan uzak durmayı bazı şeyleri duymamayı bilmelidir. Biz böyle diyoruz ama zaten sporseverlerin çoğu statlara deşarj olmaya gidiyor ve bu da bir gerçek. Dozu ayarlanabilse bir sakıncası yok…
Diğer taraftan, kişide filmin kopması için mutlaka bir futbol müsabakasına gitmesi gerekmiyor. Bazı hallerle de etraf zifiri karanlık oluyor. Bunlar da çok önemli… Örneğin, kişinin saldırgan, kaba ve negatif yaklaşımlarında çevre koşullarının da etkisi oldukça büyüktür. Öfkeyi arttıran televizyon yayınlarında, çabuk tepki veren, ajite olan, yorumlarında sıkça kaba sözcükler kullanan arkadaşlara mesafe koymalıdır. Özellikle kişinin kendini anlatırken kullanacağı sözcükler, diğerlerini dinlerken göstereceği birazcık sabır, muhtemel olumsuzlukları bir anda ortadan kaldıracaktır.
Stres ve öfke yaratan durumlarla, daha o durum oluşmadan ilgilenmeye başlamak, kızdığınız bir konuyu defalarca konuşmak öfkeye tavan yaptırır. Bilinçli davranarak, öfke oluşturacak konuları aza çekmek, dur demek bir anda ortamı yumuşatır. Öfke, karşısındakine dersini vermek amacıyla davranışa dönüşünce, şiddet tırmanır. Karşı tarafta daha fazla şiddete başvuracaktır. Şiddet şiddeti doğuracağından, taraflar birbirlerinden gittikçe büyüyen bir şekilde nefret ederler. Tribünlerden değil, şu anda ikili görüşmelerden söz ediyorum. Centilmence davranmakta daima yarar vardır. Son sözü karşıya bırakmak en barışçı yaklaşımdır.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA