Günaydın sevgili okuyucularım nasılınız bu sabah? Artık bir daha yazmayacağım dediğim bir konuyu yine yazmak zorunda kalıyorum, bu sabah ki yerel gazeteleri okuduktan sonra. Okuduklarım kafamda dolaşırken Hacı Bektaş Veli ister istemez aklıma dilime yüreğime düştü. “Özünü bilirsen özürden kurtulursun” diyen. Neymiş peki artık her defasında yeniden yazmayacağım dediğim konu? Aleviler ve geçen hafta kutladıkları en büyük bayramları olan gadir hum bayramı.
Gördüm ki yazılanlardan ve kutlamalardan hiç kimse, bayramı kutlayan Aleviler bile konunun ayrımında bilincinde değiller. Ve bu durum ister istemez kanımı parmaklarımı yüreğimi hareketlendiriyor ve doğruyu yazmanın telaşına düşüyorum.
İlk önce defalarca kendi inancımı anlatmışlığım vardır aldığım aile terbiyesini gelenek ve göreneklerimi. Bir kez daha yineliyorum burada. Öyle bir ailede büyüdüm ki bu benim şansım mutluluğum olan bir aile. Orda asla mezhep din ayrımı konuşulmaz düşünülmezdi. Dolu-dolu bir sevgi vardı Yaradan’dan dolayı bütün yaratılanları sevmek… Biz bu sevgi ve ayrım bilmez çocuklar ve gençler olarak büyüdük. Aile sınırları dışına çıkınca ancak siz biz onları öğrendik, dil bilgisi dersinde öğrendiğimizin çok dışında. Kabul etmedik bildiğimiz gibi yaşadık ama bir baktık ki bunun için bile yargılanıyoruz anlatmağa çalıştık sevgimizi özümüzü.
Ve ne yalan söyleyeyim bu yaşıma dek bir tek değişik din, değişik mezhep sahibi ile en ufak bir diyaloga girmedim rahatsızlık yaratan, ancak birçok arkadaşım bu konuda ön yargılara istenmeyen sözlere yenik düşmüştü, çünkü “cahiller her zaman doğruları yener.” Şemsi Tebrizi’nin dediği gibi. “Cahille konuşma seni yener” Bendeniz’in böyle bir şey yaşamamış olması belki yine şansımdan ya da dostlarımın arkadaşlarımın ben gibi düşünmelerinden? Yani bir şeylerin artık üstesinden gelmiş olmalarındandır? Ya da her ne ise ondan… Ancak yazmaya başladığımda sorumluluklarımın olduğunu anımsattı bana okuduklarım, yanlış bilinenlere ve ısrarla yanlış yapmaya devam edenlere bildiklerimi düşündüklerimi aktarmak görevim oldu. Yazdıklarım tartışır tartışmaz okuyucularıma kalmıştır her türlü eleştiriye ve tartışmaya her zaman hazırım.
& & & & &
Ve benim için Aleviler en büyük bayramlarını kutladı başlığında “Aleviler”in tamlaması yanlıştır. Ve Alevi dostların bayramını en içten duygularımla kutluyorum mesajlarındaki Alevi sözcüğü de yanlıştır. Ancak bu bilinçli bir yanlış değildir, herkesin affına sığınarak söylemek isterim ki, aslında konunun bilincinde olmadan kullanılmış sözcüklerdir bunlar. Nasıl mı?
Bir defa sormak istiyorum. Sevgili peygamberimizin zamanında Alevi, Sünni, Hanefi, Hanbeli, Şii ve adını sayamayacağım daha bir yığın mezhep var mıydı? Tabi ki yoktu diyecek herkes değil mi. O halde…
Sevgili peygamberimiz vefatına yakın, Mekke ye veda haccı diyebildiğimiz kutsal gezi sonrası sayıları yüz kırk bine varan Müslüman la birlikte Medine ye dönerken Gadir Hum denilen vahada; “Ey Müslümanlar Allah’ın varlığına, birliğine Muhammed’in onun kulu ve habercisi olduğunu cennetin cehennemin ölüm ile ölümden sonra dirilmenin gerçek olduğuna kıyametin kopacağına tanıklık eder misiniz?” diye sorduğunda topluluk “evet ederiz” deyince peygamber “Allah’ım bu sözlere tanık ol” dedi.
Şimdi soruyorum. Orada bulunan ve peygamberin sözlerine evet diyenler kimlerdi? O zaman mezhep diye bir kavram var mıydı? Bu adamların adı Alevi miydi? Ki bugün, Gadir hum bayramı sadece Alevi bayramı olarak anılsın. Orada bulunan bütün İslam alemi bu sözleri dinleyenlerin tümünün bayramı olmaz mı bu bayram eğer kutlanacaksa?
Ve daha sonra halka şunları söyledi; “Ey insanlar (ey Aleviler değil dikkat) ahrete göçmekte hepinizden öndeyim orda benimle buluştuğunuzda sizlere değeri dünyada hiçbir şeyle ölçülmeyecek iki şey soracağım bunlardan ilki Allah’ın kitabı. İkincisi ise benim ehlibeytim” dedi sözlerini sürdürdü. “Ben inanan her erkek ve kadının Mevlası mıyım?” İnsanlar “Evet ya rasullallah” dediler. Bu onamadan sonra peygamber hazretleri imam Ali’yi sağ yanına alarak elini tutup kaldırdı. “Ben kimin Mevla’sı isem Ali de onun Mevlası’dır” dedi. “Ona dost olana dost ol. Ona düşman olana düşman ol, ona yardım edene yardım et, onu horlayanı horla, nerde olursa olsun gerçeği onunla beraber kıl.”
Ve bunun üzerine maide süresinin 3. ayeti iner; “Bugün sizin dininizi ikmal ettim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım, size din olarak İslamiyet’i seçtim ve bundan hoşnut oldum” diye. Bunun üzerine Ebubekir ve Ömer coşku içinde Ali’yi kutladılar. “Kutlu olsun sana ne mutlu ey Ebu Talipoğlu” dediler. “Bugün bizim ve her kadın ve erkeğin Mevla’sı oldun.”
& & & & &
Şimdi başta yanlış kullandığınız kelimeye geliyorum. Bu yazıyı okuyan kim burada Alevi sözcüğünün geçtiğini söyleyebilir? Hiç kimse. Değil mi? Ve tebliğ edilmesi gereken bir şey tebliğ edilince “ey insanlar” diye başlıyor değil mi? O halde aslında bütün İslam’a edilmiş olan bir veda hutbesinin yalnızca Alevilere yapılmış gibi görünmesi neden? Bence bilgisizlikten? Bilenler bunu aldı bayram olarak kutladı, bilmeyenler onlara bıraktı böylece onlar bunlar ortaya çıktı. Oysa bu Allah tarafından kutsanıp, noktalanıp, öze sahip çıkılması gerektiğinin kutlandığı gündür. Öz ise bize seçilen dine ve peygamberine, kitabına ve ehlibeytine sahip çıkmaktır. Ve her kendine İslam’ım diyen kişi bu günü yani bayram olarak kabul edilen günü yaşamalıdır ve yaşatmalıdır diye düşünüyorum.
Ancak görüyorum ki kimsecikler “bu bayram nedir? ne değildir ne için kutlanıyor?” Artık bihaber gibi… Sanki bir gelenek kutlaması, bir mezhep bayramı gibi lanse ediliyor. Oysa bütün düşünen İslam âleminin, dinin kutsandığı gündür bugün tek kelime ile. Benim bildiğim ailemden öğrendiğim bu. Ve paylaşmak istediğim bu. Kutlamalar yörelere göre değişiklik gösterebilir, ancak kutlamanın özünde paylaşım vardır. Maldan candan, emekten, paylaşım… Öyle ziyaret kapısını üç kez öpmek gibi gariplikler bence inancın özüyle bağdaşmaz. Ancak geniş alanların daha çok insana paylaşım sağlayabileceği için ve değişen dünyada apartman kutularında bu paylaşım dilediğince yapılamadığı için halk türbe bahçelerinde bayram aşı hazırlamak ve paylaşmak durumunda kalmıştır. Ancak yinede ben bu işin özünün aslından sapmasından ne yalan söyleyeyim korkuyorum, çünkü bana öyle geliyor özü gelenekler örtmeye başlayınca ki bu buna benziyor. Ve bu yazı bu yüzden ortaya çıkıyor her gadir hum bayramı kutlamaların da. Israrla söylüyorum bu bayram bir veda zamanınıdır ve İslam’ın kutsandığı andır. Ve bu hutbe bütün İslam âlemine yapılmıştır. Ancak, alan almış bayram yapmış, almayan, bakmış bakmaya devam ediyor ve onun diyor. Oysa onun bunun yok bizim, hepimizin var. Keşke bunu bilebilseydi herkes?!!
O zaman kimse Aleviler gadir hum gününün tatil günü ilan edilmesini istiyor demezdi. Bütün İslam alemi bu günü tatil ilan ederdi. Diye düşünüyorum…
Ve sevgili okuyucularım bu bayramı bendeniz İbrahim peygamberin İslam’ından başlayarak Hz. Muhammed’le Gadir hum vahasında noktalanan günü büyük bir saygı ve hoşgörüyle ve bütün insanlığı bu saygıyla sevgiyle kucaklarım. Benim dinim İnsanı yaratandan dolayı yaratılanı sevmeyi saymayı öğreten bir dindir. Bağnaz, tutucu ve hurafelerin üzerini örtemediği her daim aydınlık bir dindir. Sağlık ve sevgiyle kalın. Eğer yanlışım varsa lütfen arayın tartışalım bilmediğimi öğrenmekten, bana öğretilmesinden çok mutlu olurum bilesiniz. Ve yine keşke bu yazıyı yazmak durumunda kalmasaydım diye düşünüyorum. Dilerim ki bana yazdıran neden bazılarının ufkunu açar âcizane…
& & & & &
Ve içinde yaşadığımız karanlık günler artık korku ve dehşet saçmaya başladı. Bir yerden şehit haberleri gelmeye devam ediyor bir yerden trafik kazaları katliama dönüşüyor, bir taraftan mangandalar yaratık bozmaları benim gibi düşünmesen ölürsün diyerek gazete basıyor adam dövüyor! Ve korkular dehşete döndü… Ahmet Hakan’a büyük geçmiş olsunlar diliyorum. Ve diliyorum ki suçlular cezalarını bulur. Kimlikleri tespit edilmiş bir kaç ne yaptığını bilmeyen yüzünden parti suçlanmaz kuşkusuz ancak kim olursa olsun hiç kimse düşünceleri, etnik kökeni inancı için aşağılanmaz, şiddette maruz kalmaz yoksa bir arada nasıl yaşanır? Ve herkes azıcık empati yapmasını öğrensin artık. diyorum.
Ve sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle kalalım demeye devam ediyorum ayrımsız gayrımsız. Ve şiddettin her çeşidini lanetliyoruz. Terörü ve PKK’yı lanetlediğimiz gibi. Ve yine ve her zaman yurtta sulh cihanda sulh sözüne sığınıyoruz. Yase
Günün Şiiri
Belki Sen Yoksun
Belki de sahiden bırakacaksın beni.
belki de ben bırakılması elzem
en zararlı alışkanlığım.
Belki bir hata idi benle olmak
ve hayaller kurmak.
hayallerin hepsi de
işkembe-i kübradan sallanmış şeyler
ki sırf belki de sırf
senin ellerini tutmak
ve ensene arkadan
bir öpücük kondurmak için
belki de.
belki de dünya zaten dönmüyor,
ve Pakistan’da binlerce kişi ölmedi depremde
ve donmuyor kalanları.
Şırnak’ta sevgi yok belki de,
elleri ve yüreği olan bir sevgi.
belki de küre zaten yok
ve zaten ısınmamakta yüreği,
erimemekte buzulları,
yükselmemekte denizleri.
Telef edilmiş kuşlar,
ve hatta kuş gribi yok belki de.
Belki gökyüzü bile yok.
Belki sen yoksun,
belki de ben.
Belki ve belli ki
biz yokuz sade bu dünyada,
sevgi var bizden öte
öteden beri.
Abdullah ANAR
Günün Fıkrası
Adam karısıyla alışveriş merkezinde dolaşıyormuş. O gün de kısmet.. Etraf çıtır kızlar, güzel kadınlarla dolu.. Adamcağız karısında çaktırmadan bakmaya uğraşıyor ama mümkün mü? Kadın en sonunda dayanamamış, başlamış söylenmeye: “Aşk olsun sana!.. Hiç yanımda karım var da demiyorsun, gözlerinle yiyorsun zavallıları… Bıraksam kızların içine düşeceksin!.. Şekerci dükkanına girmiş çocuktan farkın yok…”
Adam gülmüş; “Olur mu hayatım. Ben hem evli bir adamım hem de şu anda yanımdasın… Yani olsam-olsam, şekerci dükkanına girmiş bir şeker hastası olurum.”
Günün Sözü
Sinirli geçirilen her dakikayla, mutlu bir 60 saniye kaybedilmiş olunur.
William Somrset MAUGHAM
Hayat tiyatro gibidir, en kötü insanlar, en iyi yerlerde otururlar.
Aristofanes