Geçtiğimiz günlerde Galatasaray Üniversitesindeki yangını büyük bir üzüntü ile izledik. Padişah Abdülaziz tarafından yaptırılmış bu tarihi binada binlerce Türk gencinin yetişmiş olduğunu ve memleketimizin aydınlar ordusuna katıldığını düşündükçe üzüntümüz daha da çok artıyor. Yangın bu tarihi binanın çatısını tamamen yok etmiş ve kullanılamaz hale getirmiştir. Yangının sebebi olarak da elektrik tesisatının eski olduğu ve buradaki bir kıvılcımlanmanın yangına yol açmış olabileceği söyleniyor. O zaman insanın aklına koskoca tarihi binayı teslim ettiğimiz Galatasaray Vakfının, bu kıymetli esere niçin yeterince sahip çıkmadığı geliyor. Bu kadar basit bir tedbiri düşünemeyip, bir tarihi binanın daha yok olmasına sebep olanlara yazıklar olsun.
Zannediyorum 1992 yılı idi. Edirne’de, idaresi, Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait tarihi Ali Paşa çarşısı yanmış, kül olmuştu. Yangının sebebi olarak da gene bugünkü gibi elektrik tesisatının yetersiz olduğu, yenilenmesi gerektiği tespit edilmişti. Ben o tarihte, Erzurum’da Vakıflar Bölge Müdürlüğünde, Bölge Müdür vekili olarak görev yapıyordum. Hemen Erzurum’un tarihi vakıf çarşısı olan “Lala Paşa Bedestenine” gittim ve elektrik tesisatını incelettim. Çünkü Bedestende kuyumcu esnafının dükkânlarında bulunan çok sayıda aydınlatma ampullerinin, elektrik sistemini bozabileceği, tıpkı Ali Paşa çarşısında olduğu gibi bir yangına sebep olabileceği aklıma geldi. Konudan anlayan teknik arkadaşlarla da görüşüp onarım işinin hemen başlamasını sağladım.
Olaylardan ders çıkarmak ve aynı sonuca uğramamak için tedbir almak bizim elimizde değil mi? Bu coğrafyayı vatan yapan atalarımız bize çok kıymetli eserler bırakmışlar. Bize düşen görev bu güzel eserleri korumak ve bizden sonraki nesillere ulaştırmaktır. Edirne’de olan yangın felaketinin acısını Erzurum’daki vatandaş da duymalı ve tedbirini almalıdır.
Gazetelere demeç veren bazı Galatasaray mezunu değerli insanlarımız, iş adamlarımız, bu binayı eski haline getireceklerini, bunun için de masraftan kaçınmayacaklarını söylemişler. İnsanlarımızın hassasiyet göstermeleri iyi güzel de, insana demezler mi; “Be kardeşim, bunları önceden düşünseydin de sadece elektrik tesisatını yenileyerek, az bir masrafla, binaya hiçbir zarar vermeden bu işi halletsen olmaz mı idi?”
Galatasaray Üniversitesinin tarihi binası derken, bu defa başka bir habere üzüldük. Büyük Atatürk’ün kurduğu “Atatürk Orman Çiftliğine” Başbakan için büyük bir bina yapılıyormuş. Bazıları buna saray veya köşk dese de sonuç değişmez. Yani sonuçta Atatürk’ümüzün yadigârı bu yere inşaat yapılacak. O güzelim ağaçlar kesilecek ve betonlaşma başlayacak. Üstelik bu çiftlik birinci derece tarihi sit alanı iken, yani inşaat yapılması kesinlikle yasak iken, Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından birinci dereceden çıkarılmış ve üçüncü derece tarihi sit alanına dönüştürülmüş. Ve bu akıl almaz kararı alanlar, yine gazete haberlerine göre Amerika gezisi ile ödüllendirilmiş.
Eğer bu haber doğrusu ise insan düşünmeden edemiyor: “Bu millet kime güvenecek?” Tarihi eserlerin yakılıp yıkılmasına göz yumup umursamayanlara mı, yoksa büyük milletimizin makam, mevki verip de görev beklediği ama o görevi adam gibi yapmayan insanlara mı?