Günaydın sevgili okuyucularım nasılısınız bu sabah? Kış yeniden geldi. Hava buz gibi… Kar ince, ince atıştırıyor. Ve düşünüyorum bazı insanlar ne kadar sadist, ne kadar kapitalist ve ne kadar vahşi olabiliyorlar. Sınırları yok sanıyorum alabildiğine esnetiyorlar iğrenç yapılarını.
Adam (hâşâ eksik olsun böylesi) kadınları ıssız sokaklarda sıkıştırıp tecavüz ediyor sonra bıçaklayıp öldürüyor ve resimlerini çekip internette paylaşıyorlar! Tüylerim diken, diken, oluyor. Nasıl bir şey bunlar? Nasıl bir vahşet, nasıl bir sadizm, nasıl bir, bir, bir…. Paranoyak olmak işten değil böyle insanların ortalıkta dolaştığını düşünce. Kimsenin alnında yazmıyor ki ben sapık bir sadistim diye. Nerden bileceksiniz ne olduğunu? Bu yüzden günün kalabalık saatlerinde ve kalabalık caddelerden dışarı çıkmamaya özen gösteriyoruz kardeşim ile her zaman. Ancak vahşet sadizm ve sapıklık en güvenilir sokaklarda bile başınıza gelebiliyor Samatya’da olduğu gibi. Yaşlı kadınları arkadan vurup öldürmek nasıl bir ahlakın sonucu olabilir ki? Tedirginlikten sinmişken yinede düşünmenden yapamıyorum. Bunca sapıklığı, sadizmi ve vahşeti yapan vahşiler acaba bir yerde intikam mı alıyor toplumdan? Ezici koyu bir yoksullukla yaşadıkları ve aile denen sıcaklıktan nasiplerini alamadıkları için?
Hepimiz biliriz ki bu nedenler bazı insanlarda çok önemli duygusal sapmaların nedeni olabiliyor. Tabi bunlar hafifletici neden olamaz diyorum ama yinede paylaşımdan ve sosyal adaletten sapan bizler bu yapılanlardan bir ders alabiliriz diye düşünüyorum. Bir lokma bir hırka demiyorum onun sahipleri var yapıyorlar ama en azından iki lokma yerken ikide lokma dağıtmayı alışkanlık haline getirebilsek hızla büyümekte olan ülkemizde en azından birkaç çocuğa aile olabilirdik… Yine denizkestanesine geliyor sözüm. Her birey bir denizkestanesini denize atıp hayatını kurtarabilse “Ne yapıyor bu adam” diyene dek. Belki böylece birçok denizkestanesi kurtulabilirdi… Denemeye değmez mi? Bence çoktan dememiz gerekirdi. Paylaşımın dayanılmaz hafifliğini bir yakaladık mı ondan vazgeçemeyiz eminim.
Ve doğal gaz zehirlenmeleri… Yine yoksulluktan kaynaklanmıyor mu? Yoksulluk arttı boş vermişlik arttı Kadercilik arttı bana olamazcılık. Kaçak bağlanıyor doğal gaz, yani güvenlik hak getire Belediye başkanı “bir telefon etsinler” diyor “hemen yetkililer yetişir.” Hasan’a soruyorum. Peki, bu yetkililer ücret alır mı? Hasan site yöneticiliği yapıyor aynı zamanda bu sorunun yanıtını verebilir. “tabi alırlar” diyor. İşte diyorum kaçak çekmelerinin nedeni bu? Peki ama be adam bari doğru baca kullan! Koyu bir cehaletin pençesindeyiz aynı zamanda yoksullukla birlikte. Hasan çok sinirleniyor. “Çık oturma o evde” diyor ya da kullanma ölmeye değer mi? koca bir aile yok oldu ve yok olan kaçıncı aile. Adam asgari ücretle yaşamaya çalışıyor beş çocuk, ev kirası bir taraftan, elektik su ve doğal gaz bir taraftan, nereye yetişsin bu para. İstanbul gibi bir metropolde? Yetişmiyor tabi ve aileler böyle yok oluyor. Kış demek yangın ve soba zehirlenmeleri demek oldu. Doğal afetlerin dışında…
Ve bu yıl ağır geldi bütün güzel insanlar bu ayda teker, teker düştü toprağa en son olarak. Çocukluğumuzun ve ilk gençliğimiz idolü olan Ferdi Özbeğen dün gece vefat etti. Sanki güzel insanlar bu 2013 yılını bekliyorlardı. Hep birlikte taşınmak için öbür âleme? Ne denir mutlu olsunlar nerde olurlarsa olsunlar. Mekânları cennet Milletin başı sağ olsun.
& & & & &
Ve kocaman insanlar bazen çocuklaşıyorlar garipleşiyorlar ve bence kendilerine yakışmayan şeyler yapıyorlar. Yani internette bir karikatür paylaşıp karşındakini küçük düşürmeye çalışmak ne kadar garip bir şey! Bence hiç şık değil. Sabah sabah sinirlenmedim dersem yalan olur söz konusu karikatürü nette görünce. Paylaşan sıradan bir insan olsa bende gülerdim, buna rağmen kızgınlığım hemen geçti herkes istediği gibi düşünebilir kuşkusuz dedim kendime. Önemli olan o düşünceleri boşa çıkarmak.
Ve sevgili okuyucularım hayat sırf kötülükten ve sadizmden ibaret değil biliyoruz tabi. Bazen güzel şeyler de oluyor bakmayı bilenler için. Örneğin menekşelerin çiçek açması, bir sandıkta sıkış tıkış büyümeye çalışan balkon maydanozlarının kocaman olması ve bu sabah kahvaltı için koparılacak duruma gelmiş olmaları. Kuşların pencereye üşüşmeleri ekmek kırıntısını paylaşmak için. Ve yağmurun incecik atıştırması… İnanın görmek isteyince bu güzellikler çok ama çok… Hiçbir zaman kötü güzeli unutturmasın dilerim sevgili okuyucularım ve şimdilik sağlık, sevgi, birlik ve beraberlikle kalma dileği ile hoşça kalın diyorum. Yase
& & & & & &
GERÇEK YÜZLER (2)
-Dünden Devam-
Cardonun sesi kızı azıcık yatıştırır. Üzerine çöken uykunun da ağırlığına dayanamayarak olduğu yerde uyuya kalır. Kuş olan peri padişahı da tüneyiverir mağaranın dışındaki yıkık bir duvar kenarında. İkisi de aynı anda aynı rüyayı görürler. İhtiyar sakallı “birinizi cadıya birinizi de kuşa cevirdim şimdi kurtulun bakalım kurtulmak isterseniz.” İki âşık aynı anda uyanır ve başlarlar ağlaşmaya.
Nedir bu ihtiyarın bizden istediği
Biz ona ne yaptık ki bizden intikam alır.
Ve yine uykuya dalarlar. Bir ses çınlar yine
“Sen ey güzeller güzelli emirin tek kızı. Seni kendime saklamıştım zamanı gelince sana varacaktım ancak o zaman üzerimdeki büyü bozulacaktı. Ancak sen ne yaptın gittin peri padişahına vardın sözünü tutmadın. Artık büyüyü bozacak bir şey kalmadı madem ben büyülendim siz de büyüleneceksiniz ve ben bu ihtiyarlık cenderesinden kurtulmadan siz de bu cendereden kurtulamayacaksınız.”
Peri padişahı hemen gözünü açar bir kuştur sadece. Şimdi bu büyüyü bozacak tebaası yoktu. Hepsi periydi büyüden anlamazlardı. Kuşdilinden de anlamazlardı.
“Ey dünyalar güzeli sevdiğim” diye içeri seslendi
“Ben şimdi gidiyorum bizi ayıran büyüyü bozacak bir büyücü bulacağım.”
Kız içerden ağlayarak yanıt verir “Yolun açık olsun bircik kocam ben sana güveniyorum ama sana sırımı açıklamadım çocukken gördüğüm rüyayı anlatmadım. O yaşlı adam bana evlenme dedi zamanı gelince sana evleneceğin insanı göstereceğim. Ben onu dinlemedim hem seni hem kendimi yaktım.”
“Üzülme sevdiğim ben hem seni hem de kendimi kurtaracağım hatta o uğursuz zavallı ihtiyarı da.”
Ve kuşkanatlarını çırparak uzaklaşır gider. Dağlar diyarlar aşar. Büyü bozucu bir sihirbaz arar. Ama kuşdili bilen yoktur. Dönüp mağaranın önüne gelir. Üzgündür kırgındır kanatları yara bere içindedir.
“Ey sevdiğim orda mısın sağ mısın sağlıkta mısın ben geldim” diye seslenir. “Buradayım sağım ama sağlıkta değilim her tarafım yara bere oldu yüreğim hasretinden dondu. Söyle bana müjden var mı?”
“Üzgünüm bir şey bulamadım korkarım burada sona erecek ömrümüz.” Yarasa söze gelir etkilemişlerdir aşkların derdinden; “Ey kuş sana yol göstereyim içeri gel. Birlikte düşünelim” Ve uçarak yankılar yaparak mağarada dışarı çıkacak bir delik bulur, beyaz kuş buradan süzülür içeri. Sevdiği kız kendini saklar cadı yüzünü görmesin ister sevdiği. Oysa müsaade etse belki büyü orada çözülecektir.
Kendini şalıyla iyice gizler. Tostoparlak oracığa sinen kızın yanına gelip tüner kuş. Ne kız sevdiğini kuş olarak görür ne de sevdiği sevdiğini cadı haliyle.
Mağara sahipleri ve kuş olan peri padişahı ile sevdiği kız birden uykuya dalar ve hepsi birden aynı rüyayı görmeye başlar. Sakallı ihtiyar adam yine oracıktadır ve yüzünde bir gülümseme vardır.
“Ey mağara halkı” diye seslenir. “Şimdi peçelerinizi açın gösterin birbirinize gerçek yüzünüzü. O zaman büyü bozulacak ben de cenderemden kurtulacağım siz de. Haydi, bakalım var mı cesaretiniz, biliyorum kolay değil ama kurtuluş buna bağlı. Lütfen korkmayın gerçek yüzünüzden.”
Hepsi birden uyanırlar. Cardon korkar yarasaya göstermekten kendini. Kız korkar göstermekten kendini sevdiğine ve bir müddet öylece gizli kapaklı otururlar. İlk büyü bozan jardon olur salınarak çıkar deliğinden duvara sinmiş duran yarasaya dokunur. İkisi bir anda birer insana dönüşür. İhtiyar sakallı ilk önce onların rüyasına girmiş ve onları yıllar önce büyülemiş. Cardon yıllardan beri bu anı beklermiş ama kimse sihir bozacak sözü onlara bildirmezmiş.
Daha sonra Emir kızının rüyasına girmiş ondan umudu çokmuş ama o da unutunca onları cadıyla kuşa çevirmiş Sonra kız üzerinden paltosunu çıkarıp atar ve kuşun yaralı kanadına dokunur. O da birden eski duruma gelir. Mağara birden peri padişahın sarayı oluverir. Ve o sarayın merdivenlerinden birinin çıktığı görülür. Yılarca güneş görmemiş kadar beyaz yüzlü biridir bu. Genç ve çok ama çok yakışıklı biri… Gelir ve peri padişahının elini tutar yıllar önce kaybolduğunu sandıkları ağabeyleri imiş aslında bu yakışıklı genç. Onu uğursuz bir cadı kendisini reddetti diye yaşlı bir adama cevirmiş. Hepsi gerçek yüzlerini gösterdikleri için sonsuz mutluğu yakaladı. Biz de onların yolundan mutluluk arıyoruz aslında yanı başımızda olan şeyi. Onlar erdi muradına biz çıkalım ana sözüne.
Yazan: Yase
Kaynak Kişi: İlmiye Yaseminin Tümkaya,
İskenderun Gazetesi köşe yazarı
Not: Kopyalamak kesinlikle yasaktır.
Günün Şiiri
Sevdiğin Kadar Sevilirsin
Her şey sende gizli
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif
kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakini gördüğüdür rengin
Yaşadıklarını kar sayma
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa
Sevdiğin kadardır ömrün
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi;
Sevdiğin kadar sevileceksin
Ay ışındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü his ettiğin kadar güçlü
Kendini güzel hissettiğin kadar güzel
İşte budur hayat, işte budur yaşamak
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün;
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve her şeyi öğrendiğin kadar
bilirsin Bunu da öğren;
Can YÜCEL
Günün Sözü
Olayları değiştiremiyorsanız, bakış açınızı değiştirmelisiniz…
BİZANS ATASÖZÜ