“Asker olup vatana hizmet eylerem ben..” Serhat kentlerimizden Kars, Ardahan’dan yükselir bu türkü.. Yükselir yağmur yüklü bulutlar gibi.. Sarar sarmalar dört bir köşesinden yurdumuzu.. Ve yağar, sağanak sağanak toprağına Anadolu’muzun.. “Kurban olum ayına.. Ayına yıldızına.. Onu candan sevene..”
Türkülerle büyütür analar oğullarını.. “Eledim, eledim höllük eledim, Aynalı beşikte bebek beledim, Büyüttüm besledim asker eyledim..” Türkülerle gönderir askere, eleyip belediği toprakları beklesin, korusun diye.. Kanını döker, canını verir korur anasının kendisini belediği toprakları..
Türkülerle gönderse de analar kınalı kuzularını, düşerse ana kucağı olan vatan topraklarına oğullar, yanar ciğerleri.. Düşerse beşiklerden oğullar, kalkar anaların yürekleri.. Kalkar hasret türkülerinin eşiklerinden ağıtlar.. Yürür dağlara dağlara.. Yükselir bulutlarca, sarar sarmalar dört bir köşesini yurdumuzun.. Ve yağar sağanak sağanak yüreklerimize gözyaşları.. “Gitti de gelmedi buna ne çare..Yandı ciğerim de canan buna ne çare”
Ağıtlar, yüreğimizin topraklarında yatan şehitlerimize, gözyaşlarımızla su verdiğimiz türkü çiçekleridir annelerimizin.. Annelerimizin dilinden alıp sözleri, “Nereye gittin kınalı kuzum çabucak nereye, Ölüme deme!” dizeleriyle şiirler Fazıl Hüsnü Dağlarca, “Kınalı Kuzular Ağıdı” adlı şiirinde.. Ve devam eder: “Ağaç mı yok bayırda, düzde, tepede. Su mu yok çağlayan çağlayan. Ananın sütü mü yok kınalı kuzum. Yüzüme deme.”
Dağlarca’nın dağladığı yüreğimizden bir Azerbaycan türküsü düşer dilimize.. Gecelerde mehtabımız olur şehitler.. “Aylı gece, serin külek, göy çemen, Dört yanımız ıtır saçar yasemen, Ancak beni bu dertlere gark eden, Ne çemendir, ne çiçektir, Sen, sen, sen a oğul, sen, sen, sen!”
“Bir yiğit vurulmaya görsün, yalnız analar ağlamaz, kurtlar kuşlar, dağlar taşlar ağıda durur” der Adnan Binyazar, “Ağıt Toplumu” adlı kitabında.. Ve Dede Korkut’tan; “Ak pürçekli anaların, acıdan ak yüzünü tırnaklayıp, al yüzlerini yırtarak ak giysilerini çıkartıp karalar giyerek..” yaktığı ağıtlardan örnekler verir söz konusu kitabında..
Kökleri, Kök Türklere kadar uzanır, analarımızın oğullarına ağıt yakmasının.. “Alp Er Tunga öldü mü / İşsiz ajun kaldı mu / Ödlek öçin aldı mu / Emdi yürek yırtılur..” Çağlar öncesinden yakmış analarımız bu ağıtı.. Ve yazmış Kaşgarlı Mahmut, “Divanü Lügatit Türk’e..”
“Karalar bulut örlep (gürleyip) kükürep (kükreyip) / Kar mı yağmur ol yağdurur / Ak bir saçlığ karı anam / Acıyı mı yaşların akıdur..” Bu ağıt da çağlar öncesinden.. Reşit Rahmeti Arat’ın, “Eski Türk Şiiri” adlı kitabından alıntıladığım ağıtın son dörtlüğü şöyle: “Küzki (güz mevsimindeki) bulut örlep kükürep / Köp mü (çok mu) yağmur ol yağdurur / Köngül (gönül) taşım iki kişiğ / Köz yaşların mı ol akıdur..” (s.248 TDK, Anakara 1991)
“Bir söz alır, dudağıma dilimden” diye davam eder Azerbaycan türküsü de, gidip gelmeyen canlara yakılmış bir ağıt gibi.. “Canan değil, can bilirem seni ben, Gece gündüz şu sinemde döğünen, Ne gönüldür, ne yürektir, Sen, sen, sen a oğul, sen, sen, sen!”
‘Kınalı kuzulara ağıt’ yakan Dağlarca, “Dalgalanır bayrak, Dalgalanır Fatihalar bayrakta” der Mehmetçik şiirinde ve devam eder: “Yaprak yeşilindeyken, su mavisindeyken gücünüz, Memleket sizden çoğalmakta. Yükselmemiş midir göğe karşı, Kelime-i şahadetler yer yer, Bütün soluğumuz bu toprakta. // Adınız tek, Adınız bir milletle ayakta, Kimi vatan der, Kimi Mehmetçik, Yaşamınız bu toprakta.”
Dedem Korkut, soy soylayıp, boy boylayıp geldi.. Kucakladı şehitlerimizin ak sakallı babalarını, ak pürçekli analarını.. “Acının yaşlarını akıtsak da, yaşamakta oğullarımız biliyoruz.. Biliyoruz yaşayacak bayrak bayrak destanlarda, türkülerde, ağıtlarda” dedi gök gürültüsü sesiyle.. Ve dualadı Dağlıca’dan dört köşesini yurdumuzun.. “Yerli kara dağlarınız yıkılmasın. Gölgeli koca ağacınız kesilmesin. Taşkın akan güzel suyunuz kurumasın. Kanatlarınızın ucu kırılmasın. Kardaşlık barışınız bozulmasın. Tanrım sizi namerde muhtaç etmesin!”
Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com