Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Şehit haberleri arasında yeni seçim hükümeti kuruldu. MHP’de sular durulmuyor, haklılar kuşkusuz. Neyse hayırlısı diyelim de hayırlısı olsun!.. Bunca kan revan içinde birde seçim derdine düştük hadi o da hayırlısı diyelim bakalım bu hayır işin neresinde saklı? Zaman gösterecek!.. Ve hepsi bir yana dün 1 Eylül Dünya Barış Günüydü, oysa dünya barış günü gerçekte 21 Eylül tarihinde kutlanıyor, dün yazmıştım. 160 ülke tarafından 1 Eylül gününü bizim ve Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti’nin dışında kimse kutlamıyor. Olsun bizim için zaman önemli değil her gün barış günü olsun, bendeniz kendime bunu ilan ediyorum bundan böyle bendenizin her günü barış günü.
Aslında, Türkiye’de 1 Eylül tarihinde kutlanan “Dünya Barış Günü” 2. Dünya Savaşı’nın başlama tarihi ve Birleşmiş Milletlerin buna yönelik olarak aldığı bir kararla ilgili şöyle ki 1 Eylül 1939’da Naziler Polonya’yı işgal etmişler ve bu işgal 2. Dünya Savaşı’nın da başlangıcı olmuştur. İnsanlık tarihinin en kanlı savaşlarından biri olan bu savaşın unutulmaması amacıyla dünyanın dört bir yanında 1 Eylül’ün “Dünya Barış Günü” olarak kutlanması kararlaştırılmıştır. Yani Türkiye’deki “Dünya Barış Günü”nün geçerliliği bu nedenle Birleşmiş Milletlerin aldığı bu kararda yatmaktadır.
Fakat daha sonra, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’nin ve Varşova Paktı’nın dağılması üzerine, Hitler 1939 yılında Polonya’yı işgal ederek 2. Dünya Savaşı’nı başlattığı tarih olan 1 Eylül tarihi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 30 Kasım 1981 tarihindeki 57. birleşiminde, “Genel Kurul”un açılış günü olan her Eylül’ün üçüncü salı gününün “Uluslararası Barış Günü” ilan edilmesiyle değişmiştir. Daha sonra da, Genel Kurul’un 7 Eylül 2001 tarih veA/RES/55/282 sayılı kararı ile 21 Eylül “Dünya Barış Günü” olarak ilan edilmiştir…
Biz hala 1 Eylül günü kutluyorsak ne çıkar ki? Neyse bugün Gazipaşa’da bu güne özel bisiklet turları düzenlenmiş. Emre’de bu tura hazırlanıyor. Düşününce bu sıcakta ağır botların içinde pişen Mehmetçiklerin ayaklarını, evlere düşen ateş toplarını, içte ve dışta savaşanları ne bisiklet ne de barış günü umurumda olmuyor. Şehit haberleri her gün var ve her gün yüzlerce mülteci savaş yüzünden ülkelerinden uzakta kaçış yolunda canlarını yitirirken, evlerde dahi insanlar bölünürken huzursuzluk had safhada iken hangi barış gününden söz edilebilir ki? Ancak umutlarımızı her şeye rağmen diri tutmaya çalışıyoruz ve çalışacağız. Ve her durumda “Yurtta sulh cihanda sulh demeye devam edeceğiz. Ve şehitlerimize mekânınız cennet olsun diyorum Allah sabır versin sevdiklerinize ve hepimize. Ve hakkınızı helal edin diyemiyorum yüzüm yok. Biz nasıl ödeyeceğiz onların hakkını onu düşünüyorum.
Ve sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle kalalım her şeye rağmen ve birlikle, beraberlikle ayrımsız gayrımsız. Yase
& & & & & &
Bugün Yapmamız Gerekenler; Teşekkür Edelim, Gülümseyelim, Yaşlılara Yardım Edelim, Asla Umutlarımızı Kaybetmeyelim, Elimizi Zamanın Elinden Ayırmayalım.
Minik Bir Öykü…
Akıl Şeytanı Yener
Dün deniz kenarında bir kafede oturmuş ağabeyimle, verdiğimiz siparişleri beklerken bir yandan da balık tutan insanları seyrediyorduk. Rüzgar hafif ve nemliydi. Arada bir ellerime nem taneleri düşüyordu. Kırağı gibi… Güneş bir türlü özgürce gösterememişti cemalini. Bir bulut sürekli önünde duruyordu. Ama o ne duruş. Bulutun üst tarafına yansıyan güneşin eşsiz güzelliği lal ediyor dilimizi. Alev, alev yanan tonlarca pamuk sanki… Ve balıkçı motorları, biri gelirken diğeri gidiyor. Homur, homur. “Güzel olmalı balıkçılık” diyorum. Deniz güven veriyor sanki onlara kayıp giderken üzerinde. “Ama zor” diyor abim ve “denize asla güvenilmez.” Gözlerimiz ilerde aklımız anılarda…
“Eskiden iskeleden suya para atardık ve onu bulmak içine suya dalardık” diyor abim. Arkamdan tatlı bir ses “size bir öykü anlatayım” diyor. İster istemez dönüyorum, gözüm balıkçı motorlarının bıraktığı izlerde. Kulağım arkamdan gelen tatlı sese kilitleniyor… Ve bir gülümseme yayılıyor yüzüme duyduklarımdan. Bir gün bir adam şeytana takıyor kafayı ve onu tutup hapsetmek için aylarca yıllarca uğraşıyor. Nihayet sonunda onu bir şişeye hapsetmeyi başarıyor. Şişenin kapağını sıkıca kapatıp kaçmasını önlemeye çalışıyor.
Ve bir gün şehir dışına çıkmaması gerekiyor. Eşine sakın şişenin kapağını açma diye sıkı-sıkı tembihliyor. Ancak kadın çok merek ediyor. “bu şişede ne var acaba” diye. Birkaç gün sabrediyor. Sonunda kapağı açıveriyor. Açması ile karşısında şeytanı görmesi bir oluyor. “Sen kimsin?” diyor. “Ben şeytanım, eşin beni hapsetmişti. Ama ben senin sayende kurtuldum” diyor. Kadın “İnanmıyorum sen şeytan olamazsın. Bana şeytan olduğunu kanıtla” diyor. “Nasıl yani” diye soruyor şeytan. “Şişenin içine gir de göreyim o zaman inanırım” diyor. Şeytan şişeye giriyor. Ve hemen kadın şişenin kapağını sıkıca kapatıyor. Şeytan içerde dövünüyorken kadın gülümseyerek; “Akıl şeytanı yendi” diyor…
Günün Şiiri
Türkülerle Yürümek
Coşkunun yağız atları dörtnala damarlarımda
Sarışın elleriyle yüzümü okşuyor akşam
Yağmurlu düşlere doğru yürüyoruz
Sırtımda cop böğrümde sevda yarası
Çiğ düşmüş yapraklara sevgiye ve güzel günlere
Karanlık geçiyor yüzümüzden – açlık
Sevişen kaplumbağaların çığlığını duyuyoruz
Bir türkünün ezgisine uyuyoruz
Evlerinin önü üzüm asması
Yarimin giydiği hürriyet basması
Gözlerimiz gözlerimiz bir çift mavzer namlusu
Yürüyoruz böceklerin karanlığından
Kozasını delen kelebeklerin dünyasına
Ağlamak benim insan yanımdır
Sırtımda cop böğrümde sevda yarası
İnceden ince daha söyleyemediğim bir sızı
Yürüyoruz buğulu bir fotoğrafa ve güzel günlere
Bir motor gürültüsü bir tren sesi – ayrılık
Çatlayan tohumun sesini duyuyoruz
Bir türkünün ezgisine uyuyoruz
Gün olur devran döner
Ben de sararım yari
Gözlerimizde sarı başakları umudun gözlerimizde keder
Yürüyoruz denizlerin ve bulutların üzerinden
Bütün duvarların tel örgülerin
Doğal ve yapay sınırları üzerinden
Üzerinden bütün ten renklerinin bütün kan renklerinin
Ağlayan bir gelinin rüyasına ve güzel günlere
Bahçemde bir gül kızarıyor
Sırtımda cop böğrümde sevda yarası
Doğan günün sevincini duyuyoruz
Bir türkünün ezgisine uyuyoruz
Şu karşı yaylada göç katar katar
Bir güzel sevdası serimde tüter
İnsanın insanın yüreği yumruğu kadar
Yürüyoruz yürüyoruz yürüyoruz
Aydın HATİPOĞLU
Günün Fıkrası
Doktorun biri, yıllardır ilgilendiği ve sevdiği bir hastasının yanında uyku hapları taşıdığını görmüş ve onu uyarmak istemiş: “Haluk Bey, kullandığınız uyku haplarını gördüm, zaman-zaman ihtiyacınız olabilir ama ben sizi uyarayım; o haplar çok etkilidir ve bağımlılık yaparlar.”
Hasta bunun üzerine ukala-ukala gülümsemiş: “Yok doktorcum, sen yanlış biliyorsun. 17 senedir bu ilacı kullanırım, bağımlılık filan yaptığını görmedim!”
Günün Sözü
Yaşlanarak değil yaşayarak tecrübe kazanılır, zaman insanları değil armutları olgunlaştırır!
Peyami SAFA