Gazipaşa’dan kocaman bir günaydın sevgili okuyucularım. Nasılsınız bu sabah? Bizi soracak olursanız, yani bendeniz ve bilgisayarımı. İkimizde çok sağlıklı değiliz. Yol yorgunluğu olsa gerek diye düşünüyorum. İkimizin de nevri dönmüş. Bilgisayarım sürekli hatta veriyor. Kapatıyorum sırtına ufak, ufak vuruyorum, eskiden hani parazit yapan radyolara böyle ufak, ufak, vururlardı ya şimdi bizde böyle yapıyoruz. Başlıyor çalışmaya iki dakika sonra yine hatta veriyor. Ya da donuyor. Bilgisayarım hasta olunca bildiğiniz gibi bendeniz ondan daha çok hasta oluyorum. Tabi çocuklarda. Bugün yine hastaneye götüreceğiz onu ancak yeniden bir deneyelim dedik. Başladı çalışmaya? Şimdi tuşlarına nerdeyse dokunmadan yazmaya çalışıyorum.
Hasan “inşallah yeniden bozulur” diye beddua ediyor yanımdan geçerken. Kaç günden beri canımız çıkıyor çalışsın diye onun ettiği bedduaya bakar mısınız? “Ne?” diye bağırıyorum. “Artık birkaç gün daha yazmazsın. Bizde yüzünü görebiliriz böylece diye söyledim” diyor. Korkarım yüz yıl sonrada bu sözler yinelenecek aynen bu günkü gibi, her yıl yenilendiği gibi.
Neyse kazasız belasız bir yolculuk yaptık en ilkel şartlarda. Otobüsün interneti, televizyonu konforu var ama ne yapayım o konforu içinde huzursuz isem? Antalya-Hatay arası yolculuk yapanlar bilirler. Bu hatlarda çalışan otobüsler hangi firmadan olursa olsun dolmuş gibi çalışırlar. Girip çıkmadıkları yer yok. Nerdeyse sokak ararlarından bile yolcu almaya çalışırlar ve yüksek sesle etrafta kimse yokmuş gibi konuşur muavinler kaptanlarına kadar. Yolcular deseniz çoğu ya çocuğunu susturmaya çalışırlar yüksek sesle yine, ya da telefonla evlerinde gibi rahatlıkla gece boyu konuşurlar yine yüksek sesle. Yorgunluktan baygın gibi yatan genç işçiler ise hiçbir şeyin ayrımında olmadan sere serpe horlayarak uyurlar. Aniden yola çıkmanın verdiği yorgunlukla azıcık dinleniriz artık derken, birde yanınıza çocuklu birileri binerse çocuk rahatsız olmasın diye eğri büğrü oturarak yolculuk yapmak zorunda kalırsınız ki valla kağnı arabası ile gideyim kardeşim ama başım rahat olsun dersiniz artık. Bu yüzden bendeniz her yıl bu işkenceye katlanmak için gidişimi ertelerim ve sonunda yinede ansızın gitmek zorunda kalırım. Neyse karşılayanların sıcak sevgisi çektiklerinizi unuttur anında.
Ve sevgili okuyucularım “acele işe şeytan karışır” derdi büyüklerimiz gülerdik. Ama doğruymuş. Bilgisayarı çantaya koymuşuz ama modemi ve hafıza kartını diğer çantada unutmuşuz. Olmaz böyle bir şey. Şimdi zar zor yazdık internet yok!
Şimdi cep telefonlarından medet umacağız bakalım. Ve yarından sonra dilerim rahat huzurlu yazılarla birlikte olmak dileği ile sağlık ve sevgiyle birlikte olalım her zaman ayrım gayrım lığa inat. Yase
& & & & &
Aynen Senin Gibi Olmak İsterim
Bir gün Azizan Hazretlerine, hatırı sayılır bir zat misafir geliyor. Fakat evde hazır yemek yok… Azizan Hazretleri üzülüyorlar. Evlerinin kapısına çıkıyorlar. O sırada, paça satan bir genç, elinde bir çömlekle geliyor. Çömlekte donmuş paça var…
Genç: “Bu yemeği sizin ve yakınlarınız için hazırladım. Kabul buyurursanız beni mesut edersiniz” diyor.
Azizan Hazretleri bu nazik anda gelen yemekten son derece hoşnut kalıyorlar ve gence iltifat ediyorlar. Gelen yemekle misafir ağırlanıyor. Misafir gidince Şeyh Hazretleri paça satan genci çağırtıp: “Senin getirdiğin bu yemek, sıkıntılı bir anımızda imdada yetişti. Sen de şimdi bizden ne muradın varsa iste ki, Allah dileğini verse gerektir.”
Genç: “Aynen senin gibi olmak isterim” diyor.
“Bu çok güç bir şey… Üzerimizdeki yük senin omuzlarına çökecek olursa ezilirsin!” cevabını veriyor Azizan Hazretleri…
Fakat genç yana yakıla ısrar ediyor: “Benim âlemde tek muradım bu… Tıpkı tıpkısına senin gibi olmak… Başka hiç bir şey beni teselli edemez. Başka emel tanımıyorum!”
“-Peki, diyor, Azizan Hazretleri; öyle olsun!”
Ve genci elinden tuttuğu gibi halvet odasına çekiyor. Orada nazarlarını gence mıhlayıp kalpleriyle kalbine yöneliyorlar. Biraz sonra gençte bir değişiklik başlıyor. Genç hem zahirde ve hem batında Azizan Hazretlerinin ayı olarak meydana çıkmaya başlıyor. Bu hal tam 40 gün devam ediyor ve 40’ıncı gün genç girdiği yükün ağırlığında bekâ âlemine göçüyor. Fakat muradına ermiş ve ebedi saadete erişmiştir.
Günün Şiiri
ADI KAYIP
Deniz yok olursa diyor bir çocuk
Balık kaybolursa
Ne derim benden sonraki çocuklara
İnsanlar kaybolurken gözaltılarda
Çöllerde boğulan nehirler
Ey çocuk
Nasıl varır okyanuslara
Adı karanfil ki suçu rengidir
Özgürlük dilinde bir imge
Tutsaklık dilinde bir söylencedir
Karanlıkta bir el koparır dalından
Artık ölüme varmış bir işkencedir
Orman yok olursa diyor bir çocuk
Ağaç kaybolursa
Ne derim benden sonraki çocuklara
İnsanlar kaybolurken gözaltılarda
Dalından koparılan tomurcuk
Ey çocuk
Nasıl meyvelenir sana ve diğer çocuklara
Adı narçiçeği ki suçu patlamak
Birdenbire güneşe haykırmak
Ve güneş diliyle kıpkızıl çoğalmak
Karanlıkta bir el koparır dalından
Adı kayıptır artık
Daha meyveye bile durmadan
Aç gözlerini o çığlıklaraı çocuk
Kayıp analarının gözlerine bak
O gözler ki karanfil kıvrımında nar çokluğu
Sevda denizlerinde oğul ve kız yokluğudur
Her biri bir depremdir yüreklerde
Her biri açlık içinde zulüm tokluğudur
Sen ki bir badem dalısın baharda
Yüzünde solgun bir yeşil akşamı
Dalıyor gözlerin bir çağın artıklarına
Kazılardan yeni çıkmış gibisin
Bakışlarında düş fosilleri
Güneşli bir yeşili özler gibisin
İnsanlar kaybedilirken ey çocuk
İnsanlık adına
Nasıl başlar bu yeşil ve mavi yolculuk
Hangi gemi kalkar bu ülke limanlarından
Hangi mavilikler karşılar seni
Kıyılar zincir olmuş bileklerde
Dalgalar yargısız infaz
Al kalemi eline ey çocuk
Yeşilin ve mavinin şiirini yeniden yaz
Adnan YÜCEL
Günün Fıkrası
Temel, yıllar sonra biriktirdiğiyle elden düşme Murat 124 alır. Arabasıyla memleketine giderken araba arızalanır. Yolun kenarına çeker, motor kapağını açar, ne olduğunu anlamaya çalışırken bir Ferrari yanaşır: “Hayrola hemşerim, arabanın nesi var? İstersen senin arabayı benimkine bağlayalım, çekeyim ilk tamirciye kadar.”
Temel bu teklife çok sevinir. Ara halatı ile Murat’ı Ferrari’ nin arkasına bağlarlar. Ferrari’ nin sahibi genç uyarır: “Ben hız yapmayı çok severim. Eğer farkında olmadan aşırı hız yaparsam, sen selektör yap beni uyar!”
Temel: Tamam!”
Yola koyulurlar. Bir süre sonra Ferrari gaza basmaya başlar, 60.80.100 derken, Murat124 arkadan selektör yapar. Ferrari durumu anımsar ve yavaşlar, bir sure sonra Ferrari yeniden gaza basar, 60, 80,100… Selektör yeniden anımsatır.
Ferrari yavaşlar. Yolda bu şekilde ilerlerken bir Lamborghini Ferrari’ye yaklaşır: “Kapışalım mı?”
Ferrari yanıtlar: “Nesine?”
“340 km. ötedeki benzinliğe ikinci varan, ilk varanın deposunu doldurur.”
Ferrari hemen onaylar ve yarışa başlarlar. 120, 140, 180, 220… O arada trafiği denetleyen helikopterdeki görevli polis, genel merkeze bilgi vermektedir: “Komiserim, şehrin kuzeyindeki yolda trafik güvenliği tehdit altında! 3 araç yarış yapıyor. Ferrari ile Lamborghini saatte 300 km hızla yan yana gidiyorlar, arkadan da Murat 124 onları geçmek için 10 dakikadır sellektör yapıp yol istiyor!”
Günün Sözü
Yeter derecede eğitime sahip olmalısın ki etrafındaki insanları gereğinden fazla büyük görmeyesin. Fakat bilge olacak kadar da eğitim görmüş olmalısın ki, onları küçük görmeyesin.
M. L. Boren
Ana ve babaların çocuklarına bağışlayabilecekleri en güzel miras, günlük zamanlarından bir kaç dakikadır.
O.A. Batista