Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Mithatpaşa caddesi sakinleri bu sabah öfkeli uyandı ve sanıyorum birçok cadde üzerinde olan ev sakinleri de aynen böyle uyanmıştır. Yeni başlatılan parkmetre uygulaması sayesinde… Uygulama ara caddelere doğru yayıldı ve araba sahibi vatandaşın sinirleri zıpladı. Sabahın 9’unda kapısı çalınınca az kalsın görevli arkadaş dayak yiyecekti. Vatandaş sinirli. Ve bizde soruyoruz. Bundan öncede sormuştuk. Her gün binlerce bina yükseliyor, son derece modern. Ancak bu binalara belediye park alanı yapılması zorunluluğu getirmiyor mu? Getirmiyorsa neden?
Ve park sorunu günümüzde canavarlaşmış durumda, özellikle okulların açık olduğu zamanlarda. Yeni uygulamaya göre, park ücretti 4 liraymış. Düşünün ne kadar para kıracak ihaleyi kapmış firma? Cadde üzerinde evi, iş yeri olanlar arabalarını sokaklarında kaldırım kenarına park ederler. Biz kendimizi bildik bileli. Bu normal bir şey olmalı diye düşünmememe rağmen olabilir. Çünkü yeterli park alanı yok. Ancak hiç orada yaşamayan ve arabasını getirip boş yere ya da ikinci bir sıra yaparak park edenlerden bu para alınsın hem de helalinden. Ancak vatandaşın kapısının önündeki arabasından da saat başı park ücreti almak valla büyük şehir belediyesinin daha hiçbir yararını görmeden kazığını yemek gibi bir şey oluyor kabaca söylersek. Araba sahipleri kızgın öfkeli…
Belediye onlara teklif getirmiş. Park alanını 250 ve pazarlıkla 200 liraya kadar aylık olarak kiralayabiliyor. Şimdi bendenizin arabası yok bu yüzden dilediğim gibi rahat konuşursam yazarsam araç sahipleri kızabilirler. Ancak bunu göze alıyorum. Şahsen bendeniz bir sürü para vererek aldığım arabayı sokağa bırakmak istemezdim! Kendime bir garaj yapardım araba almadan önce. Ve işe giderken kullanmazdım. Ancak şimdi “0” faiz ile araba alıyorlar ya “kimse arabasız kalmasın” sloganları ile. Alıcılar araba satın aldıklarını düşünüyorlar aslında ödünç alıyorlar bir taksit ödenmesin araba bankanın oluyor.
Ve araba ve trafik ve yol ve park bilgisi ve görgüsü havayla cıva. Bu düzensizlik ister istemez sıkıntı yaratıyor! Ve gerçek araç sahiplerini zor duruma düşürüyor. Herkesin bir değil birkaç arabası ve derme çatma bir sokağı varsa çıkıyor geniş caddelere kaldırım kenarına ikinci bir sıra olarak aracını park ediyor. Ve düzensizlik diz boyu oluyor. Şimdi büyük şehir belediyesi bu düzensizliği düzene sokacağım diye uygulama başlattı ve halk hazırlıksız olduğu için isyanda. Uygulama aslında doğru. Eğer yeterli park alanı olmuş olsa. Ancak park alanı yok. Ve miktar çok yüksek… Park etmiş araç sahibi yerini kiralarsa pazarcılar gibi aylık ödemek zorunda. Belediyeye ya da ihaleye verdiği firmaya… Dünya para. Ancak eleman görevlendirdiği için ve düşününce birçok genç işsiz insana iş olanağı çıktı diye yine güzel bir uygulama sayılabilir. Tabi dayak yemezlerse bu arada…
Bendeniz düşüncesine göre dürüstlük ve doğruluktan kuşku içinde olduğum için rahat değilim. Ancak bu uygulama doğru aslında. Ve belediye görevlerini yapsın istiyoruz. Önce o özelikle dörtlüleri yakmış yolun ortasında duran devasa araçlara gerçekten ceza yazsınlar.
Ve bisiklet yolları yapılsın, geniş geniş ve olanlar düzeltilsin. Sonra yeterli park alanları ve her binaya park zorunluluğu getirsin sonra vatandaşa yüklensin. Görevli arkadaşlar bu sıcakta güneş altında oruç, oruç ve her saniye itilip kakılırken, baya bir huzursuz oldum. Sanki sorumlular onlarmış gibi keşke bu uygulama bayram sonrasına kalsaydı diyoruz. Ve sabit araçlardan bu para alınmasın istiyoruz. Ve şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım hep birlikte huzur içinde ayrımsız gayrımsız sevgili okuyucularım. Yase
& & & & &
Ayeti Kerimenin İndirdiği İftar
Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin küçük yaşta hastalanırlar. Hz. Ali ile Hz. Fatıma çocuklar iyi olunca, ikisi de oruç tutar. Birinci gün, iftar için hazırladıkları yemeği, o esnada kapılarına gelen yetimlere vererek, iftar etmeden, ikinci günün orucuna başlarlar. O akşam iftarlığını da, yine o saatte kapıya gelip, (Allah için bir şey verin!) diyen fakir ve miskinlere verdiler. O gece de, iftar etmeden, üçüncü günün orucuna başladılar. O akşam dahi, kapılarına gelen esirleri boş çevirmemek için iftarlıklarını bunlara verdiler.
Bunun üzerine, Ayet-i Kerime indi. Ayet-i Kerimenin Meal-i Alisi şöyledir: “Bunlar, adaklarını yerine getirdiler. Uzun ve sürekli olan kıyamet gününden korktukları için, çok sevdikleri ve canlarının istediği yemekleri miskin, yetim ve esirlere verdiler. Biz bunları, Allahu Teala’nın rızası için yitirdik. Sizden karşılık olarak bir teşekkür, bir şey beklemedik, bir şey istemeyiz dediler. Bunun için, Cenab-ı Hak, onlara Şarab-ı Tahur içirdi.” (İnsan, 7-9, 21)
& & & & &
Gıybet Dinledim Orucum Bozuldu
Allah dostlarının orucu akşama kadar sadece aç kalmak değildir. Onlar orucu kendini değil haram ve mekruhlara onlar kendini şüpheli olan şeylere karşı bile kendini kapatmaktır. Onların derdi sadece akşama kadar aç kalmak değil, tuttukları oruçla Rıza-i ilahiye kavuşmaktır. Onlar için yılın her ayı ramazan ayı gibi yaşıyorlardı. Sürekli oruç tutardı.
Bir gün oruçlu iken yanında Hindistan sultanı çekiştirilip, gıybeti yapılınca; Dıhlevi hazretleri; “Eyvah orucum bozuldu” dedi. Yanındakiler; “ama efendim gıybet yapan siz değildiniz” deyince; “Gıybeti yapan da dinleyende ortaktır.” hadisi şerifi ile karşılık verdi.
Günün Şiiri
Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım!
Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi
Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.
Karanlıkta oturuyorum. Işıkları yakmıyorum.
Çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor
Acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum.
Bir bıçağın gereksiz yere parlaması bu.
Yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum.
Bir yağsam pahalıya malolacağım.
Ben bir bodrum kat kızıyım bayım
Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum
Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum
Fakat korkuyorum. Birazdan da
Kırk üç numara ayakkabılarınızla
Bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız
Bu iyi olmaz bayım!
“Gün akşam oldu” diyorum
Ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara
Cam kırıkları yiyorlar
Rüyamda; bir kâse dolusu suyun içinde
Rengârenk yap-boz parçacıkları
Anlatmak istiyorum, dinlemiyorsunuz.
Hayır, sanırım sabahı bekleyemem
Bilmiyorum.
İnsanlar rüyalarını acilen anlatmalı.
On dört yaşındaydı ruhum bayım
Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı.
Protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz
Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri
Protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar
O ara içimde çiçeklerden oluşmuş
bir silahsız kuvvet ablukaya alındı
Sinemalarda da “organzm gıcırtıları” oynuyordu.
Kaçmaya çalıştım. Olmadı.
Bu nedenle, çiçekli şiirler yazmayı
Ruhum açısından faydalı buluyorum bayım.
Neyse işte
Ben her filmi hatırlarım
Sinemaların hiç bitmeyen gecesine sığındığım çok oldu.
“Sofi’nin tercihini” seyrederken çok ağlamıştım.
Öpüşen Guramilerle ilgili bir film yapsalar
Onu da mutlaka hatırlardım.
İnsan içinde çevrilen bir çıkrığın sesini unutur mu?
Hem sonra ben hatırlamaya alışkınım
Bir “eşya toplayıcısıyım” bayım.
Büyük gemiler de yok artık bayım
Büyük yelkenler de
Büyük kâğıtlar yakmak istiyor şimdi canım.
İşte az önce bir karabatak daldı suya
Bir süredir kayıp
Dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya
Ölüm çok iri bir sözcük değil bayım.
Kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum.
Ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen
Yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz?
Bir gül, bir güle derdi ki görse
Yalan söylüyorum
Güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım.
Didem MADAK
HADİS: Hiç kimse, Yaptıklarına karşılık onlar için hangi gözaydınlığının saklandığını bilmez.
Secde süresi: 17
Günün Sözü
Fırsat yaz bulutu gibi gelip geçer, elinize geçtiğinde faydalanmasını bilin.
Hz. Ali