Değerli okurlarım, zorla bir yere varılamayacağı gibi, sevmeden de bir şeye sahip olunmaz ya da sahip olma olasılığı pek azdır. Futbolun, “iktisadi bir gerçek” olduğunu kabullenmek zorundayız. Başka bir ifadeyle, futbolu sadece “Sosyolojik bir hadise” olarak kabul edemeyiz. Hata olur, büyük yanlışa düşmüş oluruz ya da “temaşa zevki en yüksek düzeyde bir oyundur” demek de artık yeterli değildir. Böyle düşünmek de yine büyük yanlış olur.
Bir zamanlar, özellikle geri kalmış ülkelerin insanları futbolla uyutuluyordu. Peki, bu nasıl yapılıyordu? Statlara on binlerce insan dolduruluyor, üç saat ve belki de daha fazla bir zaman içinde deşarj oluyorlar, günlerce de izledikleri müsabakanın kritiğini yapıyorlar ve tabi ki, kendilerini yönetenlerin yanlışlarını umursamıyorlar. Hafta sonunu iple çekiyorlar. Ancak bu 25-30 yıl önce geçerliydi.
Şimdi, Avrupa’nın en değerli ligleri ve takımlarının bütçeleri milyar Dolarlarla ya da Euro’larla gündem oluşturuyorsa, geri kalmış ülkelere suç isnat etmenin bir esprisi olamaz. Bunların yanı sıra, futbolu herkesin sevmesini ve anlamasını beklemeyiz ama Futbolun, sadece futbol olmadığını içimize sindirmeliyiz.
Futbol öyle bir konuma geldi ki örneğin “A” takımının bir futbolcusu Avrupa maçlarında “Gol” atıyor, o gol ya da gollerin sayesinde “A” takımının hisseleri borsada tavan yapıyor. Dikkat ederseniz, hiçbir siyasi ya da ekonomik haber futboldaki gelişmeler kadar gündem oluşturmaz. Günlerce çarşaf-çarşaf yazılar yazılmaz, dört beş sayfayı işgal etmez. Neden acaba?
Futbolun ekonomik ve sosyal gerçeklere dayandığını, en çok taraftara sahip olduğunu kabullenmek zorundayız. Öğle gelişmeler oluyor ki futbol, gazetelerin birinci sayfasını bile işgal ediyor.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA