Siyasi Gündem

0
68

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Seçimlere günler kala siyasiler yurdun dört bir tarafında dolaşmaktan konuşmaktan -sesleri kısık olmasına rağmen- hiç yorulmuyor gibiler! Kendimi düşünüyorum da bir Antakya’ya gitsem serseme dönüyorum. Uçağa binsem günlerce kendime gelemiyorum. Bu insanlar bu tempoya nasıl dayanıyorlar diye ciddi, ciddi kafa patlatıyorum. Ve kendi kendime diyorum ki  “herhalde yorgunluktan zahir?” ifadelerini bu kadar sertleştirip kırıcı, ayrımcı, gayrımcı oluyorlar. Yani bütün mitinglerinde söze, diğer parti liderlerine yüklenip, kendi kendilerini, kendi söylemleri ile şarj ederek başlıyorlar ve ağızlarından dökülen incilerin haddi hesabı yok… Yine düşünüyorum “birbirlerine bu kadar ağır ithamlarda bulunup yan yana geldiklerinde ne hissediyorlardır” diye.

Seçim konuşmalarını duyunca “eyvah, eyvah diyorum biz nasıl böyle olduk ne zaman böyle olduk? Yoksa hep böyleydik de biz mi görmek istemiyorduk?” Valla sanırım biz hep böyleydik! Savurarak konuşan, kendi davası için kutsallığı bile kullanabilen, sözlerin nereye varacağını hesap edemeyen. Ki aradan birileri çıkınca örneğin “önce üslup” diyen rahmetli İsmail Cem hoca, onu unutturacak ya da onun gibi olan konuşmacı ne yazık yok hala. Bu yüzden her daim rahmet olsun size hiç ölmeyecek sevgili hocam. Bir tek Selahattin Demirtaş, sükuneti ve esprili konuşması ile onu andırmasa da diğerlerinden biraz  ayrılıyor. Bunu kabul etmek lazım… Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ilk kez konuşmaları ile dikkatimi çekmişti ve hakkında yanılmadığımı sanıyorum.

Ve bugün (dün) İskenderun’a gelmesi beklenen Sayın Kılıçdaroğlu’nun konuşma tarzı, üslubu bazen çok düzgün olabiliyor. Bu günlerde en çok sinirlerimi hoplatan da hiç kusura bakmasın ama HDP’nin seçim aracında çığlık çığlığa haykırarak dolaşan hanımefendi! Kimdir bilmiyorum, Arapça mı, Kürtçe mi bir türlü çözemediğim bir dille emirler yağdırarak kulaklara zarar bir sesle destek istiyor? Yani nasıl bir şey bu? Çoktan yazacaktım. İlk, rahmetli büyüğümüzün yedinci gününde  binlerce insanın büyük bir saygıyla dinlediği Mevlidi Şerifi sabote etti o çığlık çığlığa ses. Defalarca o bölgeden geçti direk hocalara seslendi kaba bir dille. Ne yalan söyleyeyim tüylerim diken-diken oldu. Arapça’ya, Kürtçe’ye ve diğer bütün dillere kesinlikle karşı değilim zaten de Arapça bilirim belki konuşamam ama okurum ve yazarım. Ancak  Arapça ya da gerçekten nasıl bir dile yapıldığını çokta anlayamadığım o çığlık çığlığa konuşmalarla gün boyu dolaşmalarını kesinlikle kabul edemiyorum ve gerçekten çok çirkin buluyorum. Ayrıca  bu tutumu  ayrımcı  buluyorum! Bu ülkede onlarca, yüzlerce dil var. Ancak ülkenin ortak dili her zaman Türkçedir ve güzel Türkçedir eğip bükmeden konuşulan.

Burası Suriye ya da Arabistan değil ki Türkçe konuştuğunuzda sizi anlamasınlar. Zaten Suriyelilerden gına gelmişken hepimize… Adamlarla markette ya da her hangi bir yerde karşılaştığınızda sizden Arapça konuşmanızı istiyorlar büyük bir fütursuzlukla. Oysa ülkemize gelen onlar ve dilimizi öğrenmeleri gereken onlar. Ve hatta adetlerimizi de… Şöyle ki; Bizim evin arka tarafında Suriyeli bir aile oturuyor. Gün ışığında onları gören duyan yok; sanırsınız ev boş. Ancak ne zaman yatağa gireriz gecenin bir yarısı bunlar başlar ayaklanmaya yemekler pişer gürültüleri doldurur ortalığı, hem gürültü hem de yemek kokusundan resmen rahatsızlık duyuyoruz. Çocuklarımızın yılsonu  sınavı var erken uyumak ve erkenden uyanmak zorundalar. Bu nasıl bir kaygısızlık anlayamıyoruz. Tabi hepsi aynı demek istemiyorum ancak olanlar yetip artıyor bile. Bize “Arpça konuşun” diye baskı yapacaklarına onlar bulundukları ortama ayak uydursalar olmaz mı?  

Ve Saadet Partisi ile Büyük Birlik Partisi ile aynı çatıda buluştu nihayet. Keşke solda da böyle birliktelik söz konusu olsaydı. Milli İttifak adını verdikleri Hatay mitingine halk büyük ilgi göstermiş. Politikalarına ve düşüncelerinin bir kısmıma kesinlikle hak veren biri olarak Saadet Partisi Hatay Milletvekili Adayı Nevin Zeytineli’nin; “Madem inançlı kadrolar bir araya geldi” diye söze başlamasını belki art düşünceliyim ama ona “Ne yani sizin dışınızdakiler inançsız mı?” diye sorasım geldi önce. Sonra “inanç” sözcüğünü “davaya inananlar” diye söylemiştir diye düşündüm. Ve ki öyle olmasını diliyorum. Ve birleşmelerinin hayırlı olmasını diliyorum.

Ve hala kafası karışık CHP’li arkadaşların var. Hem de çok… Seçimlere günler kala hala kimi destekleyeceklerinin kararını vermiş değiller? CHP nasılsa en az dört aday çıkarır bari HDP barajı aşsın diyenler çoğunlukta birde bağımsız aday Refik Eryılmaz’ı destekleyenler var ki kesinlikle yeterli oyu alacağına inanıyorum ve kafası karışık arkadaşlara “bir an önce kafanızı durulayın” demek istiyorum. Siz kafanız karışıkken atı alan Üsküdar’ı geçer. Bu her zaman böyle olmuştur.

Ve sıcaklar ve kafa karışıklığı ve gündemin sıkıcılığı, sınavlar, yıl sonu gezileri derken darmadağınık her taraf. Ve sevgili okuyucularım her şeye rağmen sağlık ve sevgiyle kalalım diyorum hep birlikte ayrımsız gayrımsız. Ayrımcılara inat. Yase

Günün Şiiri

Vera  İçin

Gelsene dedi bana
Kalsana dedi bana
Gülsene dedi bana
Ölsene dedi bana

Geldim
Kaldım
Güldüm
Öldüm…

Nazım Hikmet

 

İstanbul

geldi dört güvercin
suda yıkanmak için.
Su mahpushane yalağındaydı.
ve güneş
güvercinlerin
gözünde, kanadında, kırmızı ayağındaydı.
girdi dört güvercin
yıkanmak için
suyun içine.
ve kederli toprakta dört insan
baktı dört güvercine.
Güvercinler hep beraber
güneşi taşıyıp kırmızı ayaklarında
uçabilirler.
Durdurmaz onları demir ve duvar.
güvercinlerin yumuşak kanatları var.
Ve kanatlar
Şimdi bur da, şimdi damın üzerinde.
İnsanların kanatları yok
İnsanların kanatları yüreklerinde.
Dört güvercin
güneşe varmak için
yıkandı, uçtu sudan.

Nazım Hikmet

 

Gözlerin

Gözlerin gözlerin gözlerin,
ister hapisaneme, ister hastaneme gel,
gözlerin gözlerin gözlerin hep güneşte,
şu Mayıs ayı sonlarında öyledir işte
Antalya tarafında ekinler seher vakti.

Gözlerin gözlerin gözlerin,
kaç defa karşımda ağladılar
çırılçıplak kaldı gözlerin
altı aylık çocuk gözleri gibi kocaman ve çırılçıplak,
fakat bir gün bile güneşsiz kalmadılar.

Gözlerin gözlerin gözlerin,
gözlerin bir mahmurlaşmayagörsün
sevinçli bahtiyar
alabildiğine akıllı ve mükemmel
dillere destan bir şeyler olur dünyaya sevdası insanın.

Gözlerin gözlerin gözlerin,
sonbaharda öyledir işte kestanelikleri Bursa’nın
ve yaz yağmurundan sonra yapraklar
ve her mevsim ve her saat İstanbul.

Gözlerin gözlerin gözlerin,
gün gelecek gülüm, gün gelecek,
kardeş insanlar birbirine
senin gözlerinle bakacaklar gülüm,
senin gözlerinle bakacaklar.

Nazım Hikmet

Günün Fıkrası

Temel üniversite sınavlarına girmiş. Her soruda yazı tura atarak cevaplar vermiş. İki saat sonra öğrencilerin çoğu sınav kağıdını verip salonu terk etmiş Temel hala yazı tura atıyormuş. Öğretmen gelmiş başına dikilmiş; “Temel hepsine yazı tura atıyorsun bitiremedin mi?” Temel; “Hocam bir saat önce biturdum ama cevaplarını kontrol edeyrum”

Günün Sözü

Tanrıların gazabına uğramayan günahkarlar yalnız sevgililerdir.

Eflatun

İnsanlara kendi akıllarına saygı duymaları ve cesur olmaları telkin edilmeli ve kendileri için arkasından koşması gereken hayallere gereksinimleri varsa, doğruluk, iyilik ve barış sevgisini benimsemeleri öğretilmelidir.

Paul Henri D. Holbach

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here