Özdemir Asaf, “Jüri” adlı, iki dizelik şiirinde: “Bütün renkler aynı hızda kirleniyordu / Birinciliği beyaza verdiler” der.. Her renkten kirliliğin nedenini açıklar Celal Vardar da “Marifet” adlı şiirinde: “Suya dokunmazmış / Sabuna dokunmazmış / Pise bak!”
Cemal Süreya, düşünce yoğunluğunu, birkaç dizede duygusal içtenlikte özetleyen şiirleri Japon ‘Hayku’larına benzetir.. “Didaktik olmayan, lirizme ve dünya sularına batırılmış bir düşünce” diye değerlendirir ve adını koyar; “düşünce lirizmi!”
Az sözle çok şey anlatabilmek bir ‘twitter’ düzeltiyorum bir marifettir elbette.. Ve fakat sözü aza indirgeme zamanlarımızda uzun da olsa şiirler, “düşünce lirizmi” tadını aldığımız kimi dizeler “hayku” düzeltiyorum ‘haykı’lanır dilimizde.. Mesela? Mesela Nazım’ın “Bulutlar Adam Öldürmesin” adlı şiirinden, “Analardır adam eden adamı!” dizesi.. Ki şiirlerinin her dizesi “düşünce lirizmi” tadında çağrışımı çok birer ‘haykı’dır zaten Nazım’ın..
Sözü aza indirgeme zamanlarımızda, özetleriz bizler de, eleştirel bakış, düşünsel görüşlerimizi bu çok çağrışımlı dizelerle.. Küreselleşme üzerinde, sözü çok kitaplar yazılsa da; bu kavram benim zihnimde, “Yuvarlağın Köşeleri” adlı kitabın şairi Özdemir Asaf’ın, “Çağrışımlar” adlı, az sözlü şiirini çağrıştırır.. Şair söz konusu şiirine “Çok küçük bir yalanı / Çok büyük bir orantıda / Dinlediniz mi” dizeleriyle başlar, “Bir gerçeği erken, / Bir açlığı tokken / Anladınız mı” diye devam eder ve “Ortamsız bir yaşamda / Yaşamsız bir ortamda / Harcandınız mı” dizeleriyle bitirir..
Çağrışımları içinde, yeni dünya düzeni, postmodernizm, neoliberalizm de bulunan küreselleşme, ekonomiden siyasete, politikadan kültüre, bilimden teknolojiye her alandaki değişimi ifade etmek için kullanılan bir kavram olarak çıkmakta karşımıza.. Bu olgu, sözü çok kitaplarda şöyle anlatılmakta: “Artık, zaman ve mekan kavramları eski anlamlarını yitirdi, sınırlar kayboldu, ülkelerin karşılıklı bağımlılığı arttı! Teknoloji sayesinde, şimdi her türlü bilgiye anında ulaşılabilmekte.. Ekonomileriyle birlikte toplumlar formatlanmakta, küreyle bütünleşmekte!” Yani? Şu: “Çevrimdışı Kalmak” başlıklı bir önceki yazıda kabaca altı çizilen “internet” teknolojisiyle dünyanın tümü “çevrimiçine alınmakta!”
Prof. Dr. Emre Kongar, iki kaynaklı, üç ayaklı bir özetle tanımlıyor Küreselleşme olgusunu.. “İki kaynağın biri, İletişim-bilişim devrimi, diğeri Sovyetlerin çökmesi. Üç ayaktan biri, siyaseten Birleşik Amerika’nın liderliği, diğeri ekonomik olarak uluslararası sermayenin egemenliği.” Ya üçüncüsü? Kongar, “üçüncü ayak ise kültürel” diyor ve iki kolda özetliyor: “Kültür ayağının birinci kolu tek düze tüketim kültürünün empozesi, diğeri kültür farklılıkların tanınması.” Yani, kompozesi..
Çok kültürlülük kompozisyoncularınca, (ayrı parçaları bir araya getirerek bir bütün oluşturma işi kompozeden hareketle) Küreselleşme olgusu; genel anlamda “birleştirme” olarak olumlanır.. Hatta kimi küreselleşmeci sosyologlarca bu durum; (ki, Özdemir Asaf’ın “Beni öyle bir yalana inandır ki, Ömrümce sürsün doğruluğu..” dizeli, “Bağlı” adlı şiirini doğrulanırcasına) “çokluk içinde birlik” şeklinde özetlenir..
Mücahit Küçükyılmaz, “Batılı zihin için, zaman ve mekan dönüştürülmesi, hükmedilmesi ve son tahlilde yok edilmesi gereken kavramlardır” diyerek özetliyor bir anlamda küreselleşme sürecini.. Ve ekliyor: “Bu yüzden dünya üzerindeki ‘geri’ toplumlara, Ahmet Davutoğlu’nun deyişiyle, önce 19. yüzyılda mekansal bir dönüşüm dayatan Batılılaşma (westernization), ardından 20. yüzyılda zamansal bir dönüşüm öneren çağdaşlaşma (modernization) ve son olarak 21. yüzyılda da zaman ve mekan olgularının iptal edildiği veya iç içe geçerek anlamsızlaştığı bir varlık tasavvuru içeren küreselleşme (globalization) telkini..” (Mostar, Aylık Medeniyet ve Kültür Dergisi, s.73, sayı 4, 2005)
Küçükyılmaz’a atıfla, küresel güçlerin, dünya üzerindeki “geri” toplumları önce mekanda zapt ettiklerini, sonra zamana raptiyelediklerini ve zapturapt altına aldıkları geri toplumları küreselleşme telkiniyle de son tahlilde mekandan ve zamandan küreklemek istediklerini söylersek, acaba küreselleşmeyi çok mu köşelemiş oluruz?
Yeni dünya düzeni, postmodernizm, neoliberalizm çağrışımlarıyla birlikte küreselleşmenin tüketim toplumu versiyonunu da unutmamak gerekir diye düşünüyorum ben.. Her ne kadar savaş bulutlarının sahibi kapitalizmin tüketimine yönelik bir güne dönüşmüş olsa da, Nazım’ın, “Analardır adam eden adamı, Aydınlıklardır önümüzde giden, Sizi de bir ana doğurmadı mı? Analara kıymayın efendiler, Bulutlar adam öldürmesin..” dizelerindeki “Barış” haykısıyla kutluyorum mekansal ve zamansal her günümüzde yaşayan annelerimizin gününü..
Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com