Değerli okurlarım, nedensiz, mesnetsiz, özellikle futbolumuza hiçbir açıdan faydası dokunmayan kulüplerarası sürtüşmelerden hatta düşmanlığından ve bunun çözümlerinden söz ediyordum dünkü sayımızda. Hepimizin de çok iyi bildiği gibi, arada bir gerek olduğunda dilimizi ısırabilsek futbolumuzdaki tüm rahatsızlıklar tamamen olmasa bile, en aza iner diye düşünüyorum.
Dil ısırmak çok önemlidir. Kişi susmayı bilir, gereksiz yere konuşmayı da keser, antipatik olmaz. Günümüzdeki kulüp başkanlarının gündem oluşturmak için beyanatlar verip, ortalığı germek adına ellerinden geleni yaptıkları gibi… Efendim, bugün de kaldığımız yerden devam etmek istiyorum. Büyük maçlar arifesinde (derby maçları özellikle) kulüplerin basın sözcüleri dışında kulüp yöneticilerine konuşma yasağı getirilmelidir. Sokak kavgasına gerek yok. Taraftarları ateşlemeye de hiç gerek yok. Zaten gergin millet olup çıktık, tuz biber ekmeye kimsenin hakkı yok.
Caydırıcı olmanın en önemli yolu televizyonları hizaya getirmekten geçiyor. Televizyonu olmayan ev var mı günümüzde, gençler de gereksiz programları istemese de izliyor. Bununla bitmiyor, yolumuz daha uzun… Yayıncı kuruluşlara da çok büyük görevler düşüyor. Bunun altını çizelim. Oyun esnasında resmen tekmeyi basıyor ama ‘ben yapmadım, ben etmedim’ diye yaygara yapanları, rakibi tarafından bir darbeye maruz kalmadığı halde yeşil zemine plonjon yapıp, dakikalarca yerde kıvrananları, bir yeri kopmuş gibi feryat figan edenleri, gerek ekranlarda, gerekse yazılı basında teşhir edeceksiniz.
Nasıl mı? O programa bir isim bulunabilir ve “Haftanın delikanlı futbolcuları” şeklinde lanse edilir. Bu şekilde spor ahlakı olmayan ya da özümlememiş olanları yani sahtekâr futbolcular, utandıracak şekilde kamuoyuna tanıtılabilir. Çünkü saha içindeki bu tür olaylar, gerçekleri bilmeyen, hakem kadar olaylara yakın olmayan taraftarları galeyana getirebilir. Zaten herkes bir kıvılcım bekliyor. O kişiliği zayıf oyuncularda buna çanak tutuyorlar.
Düşünebiliyor musunuz? Bırakın tekmeyi şunu bunu, rakibinin eli tesadüfen hafifçe dokunsun, adam balıklama atlıyor, çim üzerine düşmek ve biraz dinlemek hiç de fena değil diye düşünüyorlardır. Televizyonlar da bir alem doğrusu. Yolda gördüğünüzde sadaka vereceğiniz insanlar spor programı yapıyor. Spor müdürü oluyor!
Bu tür insanlara kılık kıyafet yasasıyla birlikte 6222 sayılı yasayı tam anlamıyla uygulamak gerekiyor. Biz böyle diyoruz ama TFF’nin delikanlı başkanı futbolun önemli bir yasasını ikiye bölüyor. O zaman ne oluyor? Suç da ceza da ikiye bölünmüş oluyor. Ayrıntıya girmeyeceğim, ne demek istediğimi anladınız. Sonuç olarak, bizler gerginiz, unutkanız, tembeliz ve daha önemlisi de, yasak olan ne varsa onları seviyoruz.
Bundan büyük zevk alıyoruz ama uzun yıllar önceki güzellikleri de yakalayabilmemiz için gerçek sporseverlerin, siyasilerin, medyanın, RTÜK’ün, yürekli hakemlerin, futbolumuzdaki evlat acısını, kuyruk acısını (öyle bir şey yok ya) omuz omuza durarak yüklenmeleri gerekir, gerekiyor da. Söylediklerim bir hayal ürünü değil ama zor gibi gözükebilir, denemekte fayda var, bir şey kaybetmeyiz. Göle maya çalmaya benzemez, bu tutar!
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA