Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bahar geldi dünyaya, hatta iki günlük falan oldu. Ama bazı tanıdığım evlere girmedi daha, dışarıda bekliyor. Umarım o evlere de hemen girmenin yollarını bulur. O bulur canım, kapasanız da kapı pencereyi, süzülür yinede perdelerin ardından, aslında ona karşı koymak isteseniz de o, o kadar dayanılmaz ki hemen yelkenleri suya indiriyorsunuz. Çünkü doğaya karşı gelemiyorsunuz. İnsan “ben doğmak istemiyorum” deme hakkına sahip mi ki? “Hayır” hiç birimiz bizi doğur diye annemize söylemdik. Sorsaydılar ne derdik acaba? Çoğumuz bu dünyaya doğmak istemiyorum gibi bir şey mi, kim bilebilir ki? Ama ben, doğmak isterdim, doğduğuma hiç pişman olmadım, yalnızca bırakıp gitmeyi hep istemişimdir ve hep isterim zaman, zamanda yaparım. Ancak bu dünyaya doğduğum için, isyan falan değil, sadece üzerinde yaşananlara bazen tahammül edemediğim ve aslında kendi dünyamı daha anlamlı hale getirmek için içimde? Sonunda, ister doğmak isteyelim, ister istemeyelim, ister bahara karşı koyalım, ister koymayalım. O, gelir ve doğayı nasıl sihirli bir değnekle dokunup yeniden diriltip, çeşitli renklere boyadıysa, gençleştirip güzeyleştirdiyse. Aynen bize de böyle dokunuyor. Ne kadar inkara yeltensekte bu böyle.
Ve bu sabah aslında inkar eden bendim. “Açmayacam perdeleri, hatta uyanmayacağım” diye kendimi hazırladım. Gözümü açınca “off ya yine pazartesi olmuş” dedim, çoktan beri söylemiyordum bunu? Demek gerçekten isyan durumları varmış? Ama bahara, baharlığını yaptırmayacak güç var mı, kim takar senin isyanını? Ve gerçekten bu güce yenik düşüyorsunuz. “Off ya yine pazartesi olmuş” diyor olsanız da fırlıyorsunuz yataktan öyle zorla falan değil “pat” ayakta durumları?
Valla düşüncelerinizle, hareketleriniz asla uyuşmuyor baharda. Kapı pencere açmayacam, perdeleri kapalı tutacam demenize karşın ilk iş pencereyi açıp güneşi içeri buyur etmek oluyor ne hikmetse? İşte bu yüzden diyorum ya. Doğa istediğini yapıyor, size soran yok. Aslında da iyi yapıyor. Şimdi bana boyun eğseydi doğam, uyuyor ya da uyuyor taklidi yapıyor olacaktım. Güneşi kaçıracak, balkonda kahvaltı etmeyecek, herkes bağıra çağıra “günaydın” demeyecek, çocuklara uzaktan öpücük göndermeyecek, bunları yaparken de yürekten sevinmeyecektim. Ve dün Nevruz yeni gün, yeni yıl, bahar bayramı adı ne olursa olsun nasılda çoğu yerde bahara yakışır güzellikte kutlandı. Belki bu güzel günün güzelliği dünden geldi?
& & & & &
Her yıl Mayıs ayının 21’i, Nevruz bahar bayramı olarak kutlanır. Nevruz, yani Farsça “Yeni Gün” hem doğaya hem insana hem dağa taşa, denize, havaya, karıncaya, dinazora ve her şeye ama her şeye yeni yepyeni bir gün. Aynı zamanda bir takvim değişikliği. Nevruz, çeşitli kültür çevrelerinde, farklı etnik gruplarda farklı bir anlama sahip olmuştur. Kültürler arasındaki iletişim sonucunda çeşitli kültürlere girmiş ve benimsenmiştir. Eldeki tarihi kaynaklardan hareketle en eski Türk adetlerinden, bayramlarından biri olduğu kesinleşmiştir. Yeni yılın başlangıcı, yenilik, coşku, canlanma gibi nitelikler hiç değişmeden günümüze kadar yaşadığı bütün coğrafyalarda görülmektedir. Bir tabiat, var oluş, diriliş bayramının kutlandığı bu günde ve mevsimde hayat fışkırır topraktan, nehirler bendini çiğner, gürül, gürül ve çiğdemler baş gösterir topraktan, bademler çiçek, doğa doğurganlığa başlar. Ve hayat yeniden yeni baştan başlar. Sanki hiç yaşanmamışçasına.
& & & & &
Nevruz geleneği İslamiyet’ten çok öncelere giden bir gelenektir. Yani bir dinin veya mezhebin bayramı değildir. Bu yüzden de herhangi bir şekilde bir mezhep adına, bir din adına, bir etnik menşe adına bağlı gösterilmesi, istismar edilmesi bir ayrılık unsuru olarak takdim edilmeye çalışılması yanlıştır. Tarihin ve kültürün bütün gerçeklerine aykırıdır.
& & & & &
1990 yılında bağımsızlıklarını ilan eden Türk Cumhuriyetleri’nde Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan ile Rusya Federasyonu bünyesindeki Tataristan 21 Mart Ergenekon/Nevruz Bayramı’nı “Milli Bayram” olarak ilan etmişlerdir. Bu günün coşkuyla kutlanmasına büyük önem vermektedirler. Türk kültüründen kaynaklanan Ergenekon/Nevruz bayramı, her yönüyle Türk gelenek ve görenekleriyle zenginleşmiş ananevi ve temeli beş bin yıllık Türk tarihine dayalı milli bir bayramdır. Türkiye’de de 1991 yılında Türk Dünyası ile birlikte ortak bir gün olarak resmi tatil olmaksızın bayram ilan edilmiştir. Bu nedenle sevgili okuyucularım bayramınızı kutlar sağlık ve sevgiler içinde kalın diyorum bahar yorgunluğundan sterinden uzak. Yase
Günün Şiiri
Bahara Rağmen
Bahar geldi
Bahar geldi, gördünüz mü?
,sokağa, evlerin balkonuna,
kapıdan,pencereden içerde şimdi.,
her yere, her yere
gelmiş,
taşa, toprağa, böceğe karıncaya
gözünüzün uzandığı her yere!!
ama yüreklere?
Yoook hiç görünmüyor!?
Sesiz bir isyan var sadece
“neden şimdi bu bahar?”
neden şimdi bu bahar?
Günler uzun,
gönüller suskun ,
bir uyku hali var aslında
tembellikte,
kolunu kaldırmak istemez
insan.
Düşünmekte,bir söze katlanmakta,
diken üzerinde başka alemlerde?
ne kadar zor
“günaydın “demek birine.
Erik ağaçları çiçek açmış,
gelinlikler bayrak renginde,
toprak yeşilin her ton yeşilinde
neşesinde.
Göz görür,
Görürde
neden yürek isyanda?
Oysa göze,” gör” diyen yürek değil mi
Aslında bahar neşe demek
Aşk demek hayat demek değil mi?
Değil mi?
Yase
Neyi Yaşamak istiyorsan Onu Yaşa
Öyle bir hayat yaşıyorum ki,
Cenneti de gördüm, cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki,
Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden,
Kendime bir sahne buldum oynadım.
Öyle bir rol vermişler ki,
Okudum ,okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde,
Hem kızdım hem güldüm halime,
Sonra dedim ki ” söz ver kendine”
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı istiyorsan, düşmeyi de bileceksin.
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin.
Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zaman,
Hep acele etmem bundan,
Anladım…
Nietzsche