Ayşe Analar, Fatma Analar, Özgecan’lar Duydunuz mu?
Bugün Kadınlar Günü
Değerli Okurlarım, her yılın 8 Mart’ında bu kültür sayfasını hazırlayıp yayınlıyoruz. Bu kez karmaşık duygular içindeyim. Meslek hayatımda bu kadar zorlandığımı hiç hatırlamıyorum. Top mermisi ıslanmasın diye, çocuğunun kundağını, yorganını saran Fatma Analarımız, Ayşe Analarımız, sizler şehit olmakla kalmadınız, canınızdan can verdiniz. Hepiniz baş tacısınız, hepinize selam olsun.
Hunharca işlenen bu cinayetler biter mi, bitmez mi bilemem ama en aza inmesi için; öncelikle ve ivedilikle örümceklenmiş kafa yapıları var ya işte onların değişmesi şart. Bilerek ve isteyerek kadını ikinci plana iten zihniyetin getirisidir bunlar.
Bir sözcü çıkıp diyor ki: “…Kadın kahkaha atamaz! Hamile Kadın dışarı çıkamaz!..” Şu saçmalığa bakın. Onlar insan değil mi? Onların gezmeye ihtiyacı yok mu? Birisi çıkıp diyor ki: “…Dans edeceklerine Fatiha okusunlar…”
Ben de diyorum ki, “Bre zavallı, onların dansı tüm kadınlar içindir. Fatiha okumadıklarını nerden biliyorsun. Onların kıyafetlerine, kürtajlarına, sezaryenine, kaç çocuk doğuracaklarına hangi hakla karar veriyorsun? Onların bedenlerinde hangi hakla söz sahibi oluyorsun?”
Onlar bizim analarımız, Bacılarımız ve de kadınlarımız az yerler, haram yemezler ve hırsız da değillerdir. Hırsız deyince çağrışım yaptı. ‘Hırsız bizden de olsa, kolunu koparırız ve kadına kalkan elleri kırarız…’ Bunu kim söylüyor biliyor musunuz? Başbakan söylüyor. Onlarda laf mı yok?
Aileden sorumlu Bakan idamdan söz ediyor. Bir başkası “Benim Kızıma böyle bir şey yapılsa, çeker vururum…” diyebiliyor. Lafları duydunuz mu? Biz diyoruz ki; Şiddet, şiddetle önlenemez. Yukarıda söylediğim gibi, önce örümceklenmiş kafa yapılarımızı değiştireceğiz acilen. Daha sonra da, kadınlarımızı ön planda tutacağız acilen. Evde kadının itibarlıysa, senin de toplumda itibarın vardır.
Kaldı ki; onlar Özgecan’larımız için üzüleceklerine “Mini etek giymeseydi, Kızlı-Erkekli oturmasalardı, evine erken gelseydi” gibi gereksiz sözlerle muhtemelen olayı geçiştirmeye çalışıyorlar ama yemezler! Özgecan’ımızı katleden ve ona yardımcı olanlara kanunlarımız tabi ki cezalandıracaktır. Aslan gibi Hâkimlerimiz, Savcılarımız var. Yetkili kişilerin beyanatları azmettirici konumdadır.
Ve de seçim yatırımı için genel aftan söz ediyor Sayın Başbakan. İşin içinden çıkabilirsen çık. Bazı istismarcı çevreler ise “…istikrarımızı çekemeyenler var, istikrarlı hükümetimizi bu şekilde zaafa uğratmak, yıkmak istiyorlar…” diyorlar.
İnsanlar tarafsız olamazlar, mutlaka bir tarafa meyillidir. Bu konuda bu katliamda yanlı yansız diye bir şey söz konusu olamaz. Öldürenle değil, ölenle ve onun yakınlarıyla empati kurmak gerekir. İçimizde atalarını tanımayan ve onlara hakaret eden insanlar var. Kuva-i Milliye’yi, İstiklal Savaşımızı hafife alanlar var. Atalarına hakeret edenlere şunları söylemek istiyorum…
Atatürkçü Olmak Maya Gibidir,
Sütü Bozuk Olanlarda Tutmaz…
Özgecan kızımız hepimizi derin üzüntülere gark etti. Umarım bu olaydan ders alarak Özgecan’larımıza değer verir, onları hep ön planda tutarız.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Kadınlarımıza Saygılı Olalım
Değerli okurlarım, sanat yazımda bahsettiğim ‘top mermisi ıslanmasın diye çocuğunun kundağı ve yorganıyla saran’ Ayşe Analarımız, Fatma Analarımız var ya, onların karakterlerinde, yaşam biçimlerinde bir değişiklik yok. Halen asil Türk Anası ve Fedakâr, Vefakâr… Dünyada onlar gibisine rastlamak mümkün değil.
Çok tanık oldum, anlatacağım olaylara… Bıyıkları yeni terleyen evladını askere gönderirken sevinç çığlıkları atıyor. Elinde Türk Bayrağı, otobüs gözden uzaklaşıncaya kadar gözünü kırpmıyor. Şunları söylüyor adeta; “Bayrağımıza Helal Getirirsen Sütümü Haram Ederim…” inanın aynen böyle haykırıyor.
Tertemiz alnından yediği bir kurşunla şahadet şerbetini içtiğinde, Türk Anası bu acı haberi aldığında, şöyle bir duralıyor ve sonra da gözlerini yukarıya kaldırarak “Vatan Sağ Olsun!” diyor. Evlatları, kocaları, yavukluları, sözlüleri, bayrağa sarılı tabutun önünde selama duran yine bu asil kadınlarımız.
“Ben O’nu bu günler için doğurup büyüttüm. Ağlamayacağım, beni o hainler ağlatamazlar” işte böyle haykırıyor Ayşe Analarımız, Fatma Analarımız…
“Hamile Kadınlar dışarı çıkamazlar” demeyeceğiz. Onları görünce şapka çıkarıp, saygı göstermemiz lazım. Çünkü beni o kadın doğurdu. Seni de o kadın doğurdu. Kadın olmayan evde, ürkütücü bir sessizlik vardır. Evde fazla kalmak istenmez, gelen de yoktur, giden de.
Kadınlarımız Saygıya Layıktır…
Özgecan’larımızı yitirirken şiddete başvurmanın, kolunu koparırız, elini keseriz ya da çeker vururum demenin esbab-ı harbiyesi olamaz. Öncelikle, onların çok değerli ve hep ön planda olacağına inanmalıyız. Bu konuda kanun çıkarmanın ciddiyetine inanmıyorum. Yapacağımız en önemli yaklaşım sık-sık söylediğim gibi örümcek bağlamış kafa yapılarımızı değiştirmek olacak.
Akşama kadar tarlada çalışıp da evine dönerken sırtına yüklediği çalı, çırpı, odunlarla “Eve çabuk gitsem de, yemek hazırlasam” diyebilme asaletini gösteren kadınlarımızın yörelerinden başlamak lazım öncelikle.
Çok ilginçtir ki; o emekçi kadınların kocaları, kahvede oyun oynuyor, Çayını yudumluyor. Bu şekilde bir yaşam biçimi düşünmek abesle iştigal etmek demektir. Bu anlattıklarım tanık olduğum olaylardır. Ezbere konuşmuyorum.
Yaşam biçimi ve ahlak denilen olgu sadece kadınlar için mi geçerlidir. Erkekler söz konusu olduğunda neden akla gelmiyor? Kadınlarımızın, Analarımızın, sessiz, sakin ve güvenli bir liman olduğunu söylememe gerek var mı? Evlerimizde huzurun, mutluluğun simgesidir onlar.
“Yaşam biçimleri, kılık kıyafetleri ölümlerine neden olmuştur” diyebilme lüksümüz yoktur. Onlar isterlerse çok şeyler değişir, değiştirirler. Kadınlarımız istediklerini söke-söke alırlar. Ülkemiz çok yakın bir gelecekte çok şeylere gebe. Sarayda oturanlar çadıra, çadırda oturanlarda saraya çıkabilir.
Ülkemiz kadınlarımızla bir bütündür. Onları baş tacı etmek en önemli görevimiz olmalıdır. Onlar isterlerse, iktidarları bile değiştirebilirler. Onlarda böyle bir potansiyelin olduğuna yürekten inanıyorum. Bu nedenle, rahmete kavuşmuş kadınlarımıza, bu özel günde büyük, küçük demeden asil Türk Kadınlarının, Türk Analarının ellerinden öperim…
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Dünya Kadınlar Gününün Tarihçesi
Dünya Kadınlar Günü ya da Emekçi Kadınlar Günü her yıl 8 Mat’ta kutlanan ve Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış Uluslar arası bir gündür. İnsan Hakları temelinde Kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılmaktadır.
8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New-York Kentinde 40.000 dokuma işçisi, daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine on bini aşkın kişi katıldı.
26-27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag Kentinde 2. Enternasyonele bağlı Kadınlar toplantısında (Uluslar arası Sosyal Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihinde Tekstil Fabrikası yangınında ölen Kadın işçiler anısına “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliği ile kabul edildi.
Türkiye’de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında “Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın ve yığınsal olarak kutlandı. Kapalı mekânlardan sokaklara taşındı.
“Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı” programından Türkiye’nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında “Türkiye 1975 Kadın Yılı” kongresi yapıldı. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra dört yıl süreyle her hangi bir kutlama yapılmadı. 1984’den itibaren her yıl çeşitli Kadın Örgütleri tarafından “Dünya Kadınlar Günü” kutlanmaya devam ediliyor. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü en iyi dileklerimle kutlar, Kadınlarımızın her konuda olduğu gibi, siyasal konularda da başarılı olmalarını dilerim.
Günün Sözü
Kadınlar Güldür Koklanır!
Öcal’dan İnciler
Kadınlar Dövülmez Sevilir!