Değerli Okurlarım, performansı ters yönde tekleyen ya da olumlu şekle sokan çok hadiseler var da, bu konuda yeteri kadar açıklamalar yaptığımı düşünüyorum. Önümüzdeki günlerde yine aynı şekilde sorular gelirse hiç kuşkunuz olmasın ki, elim kalem tutamaz hale gelinceye kadar hizmetinizdeyim.
Performansla ilgili bir cümle daha… Performans idealist bir kavramdır. Sporcu öncelikle kendini kontrol edecek, kararını kendisi verecek, transfer fikirlere fazlaca itibar etmeyecektir. Başarısız bile olsa fazla üzülmez derler ya. İşte onun gibi bir şey. Evet, birçok okurum “Yazarken, bir konuyu işlerken neler düşünüyorsunuz?” şeklinde soruları vardı. Bir paragrafçık da ona düşmek istiyorum.
Efendim, elli yıldır yazıyorum. Bunun yaklaşık on beş yılı İskenderun Gazetesi’nde geçti. Umarım burada uzun yıllar yazarım. Yazmak için (Makale, Şiir, Roman, Hikâye olabilir) bir nedenin olması gerekli. Kimseyle yarışmak için değil, kendi duyguların hissettiklerin çok önemlidir. Öyle anlar oluyor ki; eve gitsem de beynimi boşaltsam diyorum. Yani, duymak, hissetmek şart yazmak için. Beni tanıyanlar “Genç ve dinç gözüküyorsunuz” diyorlarsa, inanın bunları yazmaya ve spor yapmaya borçluyum.
Bildiğiniz gibi, talep olsun ya da olmasın, belli bir yaştan sonra kişisel sporlara özellikle yürüyüş sporuna öncelik tanıyorum ve ayrıntılı biçimde sizlere sunuyorum. Yazmak için ya da bir makaleyi düşünürken, yazmak için elinize kalemi aldığınızda heyecan duymalısınız. Bu heyecanı sizlere tarif etmem olanaksız. Ne futbol maçı izlerken, ne de bir dostunuzla koyu bir sohbete girdiğinizde böyle bir heyecanı duyamazsınız. Ne spor makalelerimde, nede sanat ve kültür sayfamdaki yazılarımda, duygularımı kaleme alırken hiç zorluk çekmiyorum. Çünkü hepsi de yaşanmış hadiselerdir. Dağarcığımda bir şeyler var demeye çalışıyorum.
İkamet ettiğim mekân da yazmaya çok müsait. Ormanın içindeyim, elimi uzatsam çam ağaçlarını tutabilirim. Bu yetmiyormuş gibi, ormana bakan balkonu camla kapattırdım ve ormanla daha bir dost olduk. Oturduğum site büyük olmakla beraber çok sesiz. Sadece çam ağaçlarının şarkı söyler gibi hışırtısı var. Bulut renkli lezzet de ilham veriyor insana doğrusu.
Yazmak için mutlaka böyle bir mekân beklenmez ama böyle-böyle bir mekânda bulunmam bir şans diye düşünüyorum. Bu mesleğe merhaba dediğimde gürültü patırtı içinde yazardık. Matbaa alttaydı ve rototif baskı makinesi çalışıyordu. Onun gürültüsünü bilen bilir. Rahatsız olmuyorduk belki de serde gençlik vardı da ondandır da diyebilirim. Ancak, yazarken heyecan duymuyorsanız, makalelerinizin topluma bir şeyler vereceğine inanmıyorsanız, okurlarınızı görmezden geliyor, sorulan soruları tınmıyorsanız bu iş olmaz. Kendinize ne denli saygınız olur bilemem ama sadece size verilen köşeyi doldurmuş olursunuz o dahi belli bir süre. Uzun vadeli olmaz.
Çevremdeki gençler “Biz yazamayız” diyorlar da, onları şöyle motive ediyorum. “Önce yazarsınız yırtarsınız. Sonra yine yazarsınız belki yırtarsınız, daha sonra yazdığınızı yırtmazsınız ama saklama gereği de duymazsınız. Sonunda yazdığınızı saklarsınız. Çünkü beğendiniz. Siz beğenirseniz, herkes beğenir.” Yazarken hissettiklerim heyecandır, ciddiyettir, samimiyettir. Yazdığım kâğıtların buruşmasına bile gönlüm razı olmaz. Beni anladınız mı?
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA