Hep Birlikte Cinnet Geçiriyor Gibiyiz…

0
76

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Güzel aydınlık bir sabah ancak haberler hiçte aydınlık değil. Sanki hep birlikte cinnet geçiriyormuş gibiyiz?! Karısını elli parçaya bölenden (nasılda rahatlıkla yazıyorum hayret ya!  elli parça nasıl bir şey bu? Nasıl bir vahşet? Nasıl bir kana susamışlık? Düşün taşın ermez aklın, durumundayız) tutunda kartopu attı diye katledilen gazeteciye kadar. ‘Nasıl, ne zaman bu kadar vahşileştik? Nasıl bu kadar şiddet içimize yerleşti?’ diye soruyorum kendime.

İçimizdeki vahşet yetmezmiş gibi Kobani’den gelen vahşi görüntüler ve şimdide karşıt görüşlü öğrencilerin kavgası, hepimizi derinden yaraladı. Ege Üniversitesi Kampusu’nda karşıt görüşlü öğrenci grubu arasında çıkan kavgada bir öğrenci hayatını kaybederken, bir öğrenci ağır yaralanmış. Bu olayda tüyler ürpertici, gencecik öğrenciler sırf fikirleri uyuşmuyor diye öldürülüyorlar. Bu bizim zamanımızda da böyleydi ve her zamanda böyle kaldı. Çok yazık, çok üzücü… Ölen ve yaralananlara rahmet diliyoruz ve ailelerine baş sağlığı.

Bu gençler bizim gençlerimiz, her görüşe saygımız var. Nasıl ki görüşümüze saygı bekliyorsak bizde saygı gösteriyoruz. Neden konuşarak halledemiyoruz sorunlarımızı, neden cinnet durumlarındayız bu kadar? Allah’ım ya rabbim bütün bu yaşananlar bir karabasan olsun?

Özgecan’ın acılı babasının gazetelere verdiği demeç doğrusu ders niteliğindeydi. Keşke herkes böyle bir sağduyu ve hoş görüye  sahip olsaydı diyorum. Ve sevgili okuyucularım bu güzel havaya uymayan haberler bu haberler. Ve daha buna benzer onlarca haber. Bu yüzden biz yine sağduyu ve hoşgörümüze sığınalım, sevgi ve sağlıkla her zaman hep birlikte kalalım. Yase

& & & & &

Timsahla Sırtlan

Suların yükseldiği sırada Nil kıyısında bir sırtlan ile bir timsah karşılaştılar, durup selamladılar birbirlerini. Sırtlan konuştu ve dedi ki; “Günleriniz nasıl geçiyor efendim”

Timsah cevap verdi; “Kötü geçiyor, gün oluyor acılarım ve hüznüm içinde ağlıyorum ve yaratıklar diyorlar ki: bunlar yalnızca timsah gözyaşları, bu beni her sözün ötesinde yaralıyor.”

Sırtlan dedi ki; “Acınız ve hüznünüzden söz ediyorsunuz ama bir an için beni düşünün. Dünyanın güzelliğine, harikalarına, mucizelerine bakıyorum ve salt bir sevinçle, günün güldüğü gibi gülüyorum. Ormanın insanları diyorlar ki: “Bu yalnızca bir sırtlan gülüşü.”

Halil Cibran

& & & & &

Çalmayı Bilmek

Tarihin en ünlü filozoflarından biri olan Sokrates (MÖ:470-MÖ:399), Atina kanunlarına göre yargılanıp ölüme mahkum edildi. Sokrates’i son kez görmeye gelen öğrencilerinden birinin elinde bir saz gördü. Sazın nasıl çalınacağını öğrenmek istediğinde öğrencisi hayretle; “Üstadım ama nasıl olur? Az sonra zehri içeceksiniz, çalmaya vaktiniz olmayacak ve bir zevk duymayacaksınız” dedi.

Sokrates ölmeden önce son dersini verdi; “Evladım! Asıl zevk çalmakta değil, çalmayı öğrenmektedir.”

& & & & &

Servet

Meşhur bir filozofa: “Servet ayaklarınızın altında olduğu halde neden bu kadar fakirsiniz?” diye sorulduğunda filozof: “Ona ulaşmak için eğilmek lazım da ondan” demiş.

& & & & &

Atina halkı, yöneticilerinden fena halde şikâyetçiydi, ama onları nasıl göndereceklerini bir türlü bilemiyorlardı. Tartışmaların sonunda somut bir fikir çıkmıyordu. Bir gün Antisthenes kürsüye çıktı: “Atinalılar size bir teklifim var: Hemen bir kararname çıkarıp bütün eşeklerin at olduğunu ilan edin. Bundan sonra da eşeklere eşek demeyin, hep at deyin.”

Biri sorar: “Peki bunun bize ne faydası var?”

Antisthenes cevap verir: “Ne demek ne faydası var? Yeni yönetici konusunda anlaşamadığınıza göre, çözüm bulunana kadar eşekler tarafından yönetilmek utancından kurtulmuş oluruz.”

& & & & &

Filozoflardan biri konferans vermek için kürsüye çıkar. Bakar ki kimse kendisini dinlemiyor mikrofondan yüksek bir sesle size 2 cümle bir şey söyleyip bitireceğim der ve bir fıkra anlatmaya başlar: “Geçmiş zamanda adamın biri gideceği yere ulaşmak için bir eşek kiralar. Eşeğin asıl sahibi de zaten aynı yere gitmektedir. Birlikte çıkarlar çöl yoluna. Bir süre sonra sıcak şiddetlenir sığınacak gölge ararlar. Fakat eşeğin gölgesinden başka gölgelik bulamazlar. Eşeği kiralayan hemen eşeğin gölgesine sığınır. Eşeğin asıl sahibi itiraz eder; “Bu eşeğin sahibi benim” diye. Diğeri nasıl olur der ben bu eşeği kiraladım paranı da verdim. Diğeri evet sen eşeği kiraladın ama ben gölgesini sana kiralamadım ki der.

Filozof lafın burasında kürsüden iner. Herkesi almıştır bir merak acaba gölge kimin hakkı diye. Israr ederler filozofa ille de hikayenin sonunu söyle diye. Filozof tekrar kürsüye çıkar ve “Ben sizin hayatınızı etkileyecek bilgiler vermek için buraya geldim beni dinlemediniz bile tutmuşsunuz eşeğin gölgesi kimin hakkı diye tartışıyorsunuz” der ve sözü bitirir.

Etrafınıza bir bakın insanlar eşeklerin gölgesini mi tartışıyor yoksa hayatlarına yön verecek konuları mı?

& & & & &

Dostlarında biri, Fransız kralı 15. Lui’ ye: “Majesteleri, demiş. Akıl vergisi almayı hiç düşündünüz mü? Hiç kimse budalalığı kabul etmeyeceğine göre, herkes böyle bir vergiyi seve seve öder.”

Kral, alaylı alaylı gülerek: “Hakikatten enteresan bir fikir, cevabını vermiş. Bu buluşunuza karşılık, sizi akıl vergisinden muaf tutuyorum.”

& & & & &

Fransa hükümet ricalinden biri Napolyon’un bir muharebede tenkide kalkışıp parmağını harita üzerinde gezdirerek: “Önce şurasını almalıydınız, sonra buradan geçerek ötesini zapt etmeliydiniz” gibi fikirler belirtmeye başlayınca, Napolyon: “Evet, demiş. Onlar parmakla alınabilseydi dediğin gibi yapardım.”

& & & & &

Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında, vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona: “Sen sır saklamayı bilir misin?” diye sormuş.

Vezir: “Evet hünkarım bilirim” dediğinde, Yavuz cevabı yapıştırmış: “Bende bilirim.”

& & & & &

Sultan Alparslan 27 bin askeriyle Bizans topraklarında ilerlerken, keşfe gönderdiği askerlerden biri huzuruna gelip telaşla: “300 bin kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor” der.

Alparslan hiç önemsemeyerek şöyle der: “Bizde onlara yaklaşıyoruz.”

Günün Şiiri

Akdeniz Yaraşıyor Sana

Akdeniz yaraşıyor sana

       Yıldızlar terler ya sen de terliyorsun

       Aynı ıslak pırıltı burun kanatlarında

Hiç dinmiyor motorların gürültüsü

Köpekler havlıyor uzaktan

Demin çocuk ağladı

Fatmanım cumbadan çarşaf silkiyor yine

Ali dumdum anasına sövüyor saatlerdir

Denizi tokmaklıyor balıkçılar

      Bu sesler işte sessizliğini büyüten toprak

      O sesinin sardunyalar gibi konuşkan sessizliği

Hayatta yattık dün gece

Üstümüzde meltem

Kekik kokuyor ellerim hala

Senle yatmadım sanki

Dağları dolaştım

Ben senden öğrendim deniz yazmayı

Elimden düşmüyor mavi kalem

Bir tirandil çıkar gibi sefere

Okula gidiyor öğretmenim

Ben de ardından açılıyorum

Bir poyraz çizip deftere

Bir ada var sırf ebabil

Dönüyor dönüyor başımda

Senle yaşadığım günler

Gümüş bir çevre oldu ömrüm

Değince güneşine

Neden sonra buldum o kaçakçı mağarasını

Gözlerim kamaşınca senden

Ölüm belki sularından kaçırdığım

O loş suda yıkanmaktır

Durdukça yosundan yeşil

Kulaç attıkça mavi

Ben düzde sanırdım yıkıntım

Örenim alkolik asarım

Mutun doruğundaymışım meğer

Senle çıkınca anladım

Eski Yunan atları var hani

Yeleleri bükümlü

Gün inerken de öyle

Ağaçtan izdüşümleriyle

Yürüyor Balan tepeleri

Yürüyor bölük bölük can

Toplu bir güzelliğe doğru

Kadınım Yaraşıyorsun sen Akdeniz’e

Can YÜCEL

 

Al Bir Uzun Hava 

Çekirgeydi Raşko’nun elindeki güvercin

Raşko’da mengeneydi, bu beynimizde kalsın!

Çekmişler ıstor diye muhribin dumanını

Böyle aşk, böyle barış, Allah belamı versin!

Bugün kitabım verdim tek pedal matbaaya

Bu yol beni götürür sağlam Selimiye’ye

Ağlıyorsam gözyaşım iki gözüme dursun

Vermişim ben canımı al-uzun bir havaya

Can YÜCEL

Günün Sözü

Eğer yürüdüğünüz yolda hiç engel yoksa o yol sizi hiçbir yere götürmez.

George Bernard SHAW

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here