Eğitimde “Sosyal Darvinizm”e Son!

0
91

Başlık, “Eğitimde Rekabetçiliğe Hayır!” da olabilirdi.. Rekabetin sözlük anlamı; çekişme, yarışma demekti.. Eş anlamlıları içinde; didişme, aşık atma, boy ölçüşme de  bulunmaktaydı.. Bireylerin aşık atıp boy ölçüştüğü yarışmacı ortamlara ise arena deniyordu..

Doğadaki canlılar, hayatta kalma mücadelesiyle büyük bir rekabet içindeydi.. Gücü yeten yeteneydi.. Mesela, doğanın hayvansal yaşamında büyük balık küçük balığı yutuyordu.. Bu arenada, “güçlünün yaşaması, güçsüzlerin elenmesi” doğanın bir yasasıydı.. Darvin, vahşi doğadan keşfettiği ve “doğal seleksiyon” olarak adlandırdığı bu yasa üzerinden evrimi kurgulamıştı..

Toplumsal olay ve olguları “güçlünün yaşaması, güçsüzlerin elenmesi” ilkesi içinde yorumlayanlara ise “Sosyal Darvinist” deniyordu.. Bunlara göre bireyler, toplumlar, hayatta kalma mücadelesiyle büyük bir rekabet içindeydi.. Gelişmiş medeniyetler atalarından kültürel miras almışlardı ve bu onları diğerlerinden üstün kılan bir ayrıcalıktı.. Bu nedenle doğanın düzeni, güçlü ve medeni milletlerin, zayıfların elindeki kaynakları alma, yönetme ve sömürme hakkını veriyordu.. Bunu,“bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler”  ilkeli serbest piyasa arenasında her yol ve yöntemle yapabilirlerdi ve ahlâki değerlere de gerek yoktu..

Eğitimde “Sosyal Darvinist” anlayışın özeti ise şu idi: “Rekabet, eğitimde kazanma ihtiyacını motive yönüyle asli unsurdur! Bırakınız yarışsınlar! Yeteneksiz çocukların elenmesi doğaldır!”

Oysa “eğitimde kazanma ihtiyacı” diye bir insani ihtiyaç yoktu.. Hümanist ihtiyaç kuramcılarından Maslov, insani ihtiyaçların bütüncül bir hiyerarşisini çıkartmış ve en alta yiyecek, içecek, barınma gibi fizyolojik ihtiyaçları yerleştirmişti. Diğer ihtiyaçları; “güven, ait olma sevgi ve kabul görme, kendine saygı, entelektüel başarı, estetik beğenme takdir etme” ve en üste de “kendini gerçekleştirme” olarak sıralamıştı.. (Eğitim Psikolojisi s.172, Doç. Dr. Osman Kazancı) Görüldüğü üzere, insani ihtiyaçlar listesinde rekabete yer yoktu. Yoktu fakat, listedeki kabul görme olgusu, Sosyal Darvinistler tarafından “kabul görmek için kazanmak” gerekir şeklinde algılanmış ve kazanmak için de “yarışmak ihtiyacı” oluşturulmuştu.. Kaldı ki, eğitimde, akıl, zeka, şuur gibi farklı adlarla tanımlansa da her insanın özündeki insani yetiler olduğu her eğitimcinin kabulüydü.. Ve bu yetilerin, yalnız ve ancak eğitimsel bir emekle yeteneğe dönüştürülebildiği de bir gerçekti..

Artı, insan; kültürel doğası gereği sevgi, barış, kardeşlik, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma değerlerini içeren toplumsal bir varlıktı.. Ve her insan, doğuşunda doğadaki en güçsüz canlıydı.. Güçsüz de olsa yaşama hakkı en kutsal olan canlıydı.. Bu en güçsüz canlı bir aile, toplum içinde ve doğal insani hakkı olan eğitimle yaşama hakkını devam ettiriyordu.. Ve her insanın,  barış içinde, dolayısıyla “çekişmeden, yarışmadan” yaşama hakkını kutsayan insanlık meziyetine de ahlâk deniyordu.. Ki atalarımızdan miras kalan insani kültürümüzde “eğitimde önce ahlâk” ilkesi bulunuyordu.. Ve bu ahlaki ilke, insani yaşamın da temel değeriydi.. Velev ki insan, Darvin’in kuramına göre biyolojik anlamda benzerlik içinde bulunduğu doğanın “gücü yeten yetene rekabet arenasından” evrilerek çıkmış olsun! Bu kabule göre de, rekabetin gayri insani olduğu açıktı.. Dolayısıyla kültürel anlamda yeniden rekabet arenasına dönüş, tersine evrimdi..

Eğitim elbette insani bir haktı.. Kapitalizm ise, tersine evrimle dünyamızı serbest rekabet arenasına dönüştürmekte, her hakta olduğu gibi eğitimden yararlanma hakkını da güçlülerin lehine metalaştırmaktaydı.. Ve fakat eğitim, kapitalist sistemin tüm metalaştırma ve “büyük balığın küçük balığı yuttuğu” serbest rekabet arenasında “bırakınız yarışsınlar” girişimlerine karşın, vahşi doğanın rekabet arenasından uzaklaşıp, sevgi, barış, kardeşlik, yardımlaşma, dayanışma, paylaşma değerlerini içeren medeni aydınlıkta toplumsal bir varlık olarak yaşamanın adı değil miydi?

Alman bilge Karl Jaspers, “Felsefenin özü sorgulamaktır. Felsefede sorular yanıtlardan daha önemlidir ve her yanıt yeni bir soru olur çıkar” diyor ve ekliyordu: “Felsefe yapmak yolda olmaktır!” Server Tanilli Hoca da, “Felsefe, özgür aklın sorgulamasına dayanır” diyor ve “Yaratıcı Aklın Sentezi” adlı kitabının önsöz ilk cümlesinde soruyordu: “Dünyamız adaletsizliklerle dolu; peki insanların insanca yaşayacakları gerçekten adil ve barışçı bir dünya yaratamaz mıyız?” Eğitimci bilgelerden Marks da, şöyle diyordu: “Filozoflar dünyayı yalnızca değişik biçimlerde yorumladılar, oysa sorun onu değiştirmektir!”

Selam ve saygılar…           ozdemirgurcan23@gmail.com

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here