Değerli Okurlarım, engelli kardeşlerimiz için sık-sık yazmak istiyorum. Bizlerden sadece ilgili beklediklerinin farkındayım. Karşılaştığım engelli dostların sistemlerinin nedeni de bu. Bizlerden aş-ekmek istemiyorlar, sadece birazcık ilgi istiyorlar, sorunlarıyla yakından ilgilenmenizi bekliyorlar. Bizim de, bu ilgiyi onlardan esirgememiz mümkün değildir. Onlar benim hem dostlarım ve hem de en sadık okurlarım. Bir yazarda, okurlarına en güzel şeyleri sunmalı ve sunabilmeli diye düşünüyorum. Ancak, diğer okurlarımızı da görmezden gelemeyiz. Onlarında dilekleri, yazmamı istedikleri konular var. Yazdığım makalelerin bir bölümü okurlarımın taleplerinden kaynaklanmaktadır. Bizim de onların da bir şikâyeti yok. Bu duygularla terk-i dünya edinceye kadar devam edeceğimizi umuyorum.
Engelli dostlarımla ilgili bir şeyler yazarken, hepsini aynı konumda değerlendiriyorum. Onların acılarını, üzüntülerini yüreğimde hissediyorum. Onların hatırına (yıllar öncesi) makalemin altına numaramı yazdım. Arada bir aradıkları için teşekkür ederim. Sözü buraya getirmişken, görme engelli bir dostumla konuştuklarımın bir bölümünü sizlere sunmak istiyorum: “-Öcal Ağabey, genç olduğumu düşünüyorum. Şimdiye kadar engelli oluşumu hemen-hemen hiç dert etmedim. Önce kaderime razı oldum, Allah böyle istedi diye düşündüm. Bu nedenle de, kaderime, insanlara ve yaşama pozitif yaklaştım. Gözleri görmeyenlerin daha şanssız olduğunu düşünüyorum. Hiç kimseyi görmüyorsun ve tamamıyla korumasızsın. Sağlıklı insanların bizlere yaklaşımı da fazla olumlu değil ya da bana göre öyle. Evden dışarı çıkmak, korkusuz yürümek, bazı ihtiyaçları yerine getirmek büyük problem. Engelli olmak tabi ki güzel bir şey değil ama görmemek daha zor…
Evet, Ankara’da yaşayan görme engelli bir dostumla yaptığım bir söyleyişiydi bu. Onun o anda hissettiklerini hissetmem doğal olarak mümkün değil ama yıllarca o dostum hep aklımda kaldı ve acısını yüreğimde hissettim. Engelli dostlarımla konuşurken (sporcu olsun olmasın) bir önemli konu hemen dikkatimi çekiyor. Bu izlenim onlara olan saygımı daha da arttırıyor. Dün de sözümü ettiğim gibi, bizlerin parasına, puluna, aşına, ekmeğine ihtiyacı yok onların. Allah katında daha makbul olan bu insanlar, bizlerden sadece sıcak bir ilgi bekliyor. Acımaksızın dostluk, şefkat bekliyorlar.
Bizlerinde yaklaşımı; adam gibi, insani ve uygarca olmalı. Yardımlarımızda bile onları onore etmeyi bilmeliyiz. Sakın ola ki onları üzmemeliyiz. Onların insan olduklarını Yüce Allah nezdinde bizlerden daha değerli olduklarını unutmamalıyız. Bir de şunu aklımızdan çıkarmasak iyi olur, Ülkemiz genel olarak “FAY HATTI” üzerinde oturmakta. Bir depremde, çimento yerine toprakla doldurulan binalar yerle bir oluyor. Ölenler kurtarıyor ama ölmeyenler sakat, yani engelli oluyor. Şehirlerarası yollarda meydana gelen trafik kazalarında yine ölenler kurtarıyor. Ölmeyenler engelliler hanesine yazılıyor.
Sözlerimden bir anlam çıkarılmıştır umarım. Yani engelli olmak “An” meselesi. Bu nedenle, engellileri anlayalım, sorunlarına, acılarına üzüntülerine ortak olalım. Evimizden sapasağlam çıkıp da, tekrar sağlıklı dönebileceğimizi kim temin edebilir ki? Engelli olarak adlandırdığımız o insanların çoğu da bir zamanlar sağlıklıydı. Kader ağlarını örünce kimse önüne geçemiyor. Engellilere en halis duygularımızla yaklaşalım ve de onları sevelim!
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA