Türkiye, sonu belirsiz Ortadoğu “Cehennem Ateşi”nin yanı başındadır. Boydan boya 1000 kilometrelik “ateş topu” ile “komşu” olmuşuz. Ülkenin jeopolitik konumuyla “sığınmacılık” kuşağında yer almaktadır. Akın üstüne akın, göç dalgasının sonu gelmiyor. İnsan seli dur-durak bilmiyor. “Sığınmacı afeti” ile karşı karşıyayız.
780 bin kilometrekarelik vatan toprağı, “sığınma evi” görünümündedir. “Sığınmacılar Ülkesi”ne dönüşmüş vaziyetteyiz. Profesör Zekeriya Beyaz da katıldığı bir TV programında: “…Türkiye, mültecilerin kuşatması altındadır…” yorumuyla sorunların ciddiyetini belirtiyor.
Turizm, sadece sağlık, spor, güneş, kum ve denizden ibaret değilmiş… “Sığınmacı Turizmi”ni de ekleyebiliriz turizm sektörüne. “Sığınmacı Turizmi”nde patlama yaşanıyor, rekor üstüne rekorlar kırılıyor.
Şimdilik iki milyonu aşan “misafir turist” kafilesi, kentten kente, bölgeden bölgeye serbest dolaşımdadır. “Misafir Turistlerimize” barınma, beslenme, ulaşım, eğitim ve sağlık giderlerine harcanan döviz miktarı dudak uçuklatıyor. Bu rakam yaklaşık 5 milyar doları (10 katrilyonu) buluyor. Ülkemizin tanıtımı için oldukça yüklü bir paradır.
Dünya şimdilerde tersine döndü! “Turist döviz getirir” sloganı rafa kalktı. “Bacasız Fabrika” diye nitelendirilen turizm, artık döviz kaybettiriyor.
Hep tekrarlıyoruz; insan hayatı elbette ki, en kutsal değerdir. Sığınmacılara ‘sahip çıkmak’ insani ve vicdani görevler arasındadır. Ancak bu çaresiz insanların ülkemize sığınırken; gelişi güzel, derme çatma alınan önlemlerin, yanlış ve yetersizlikten kaynaklanan uygulamaların işleyiş yöntemlerini dile getiriyoruz. “Atı sağlam kazığa bağlamak” varken, yaşanan olaylarda, iş işten geçtikten sonra önlem almayı alışkanlık haline getirmişiz.
BM ‘İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde sığınmacıların nasıl koruma altına alınacakları koşul ve kurallara belirlenmiştir. Zaman ilerledikçe sorunların su yüzüne çıkmaya başlamasıyla geçici önlemlerin yetersizliği, şimdi daha iyi anlaşılmaktadır. Başka alternatifler üzerinde durularak, kalıcı çözümler üretilebilirdi.
Turizm gelirlerinin katkısıyla cari açığımızı kapatmanın yollarını ararken, elde edilen dövizi, “Sığınmacı Turistler”in ihtiyaçlarını karşılamaya harcıyoruz. Misafirlerimizin öyle bazıları vardır ki “gözünün nurunu” da döksen yine de memnun kalmıyor! “Keçinin tüylüsünü bulmuş, tüysüzünü istiyor!”
“Mülteci velinimetimizdir, daima haklıdır” diyecek halimiz yoktur.