Günaydın sevgili okuyucularım. Nasılsınız bu sabah. Yine kötü haberlerle darlanmaya devam ederken, Ramazan görevimizi de yerine getirmeye çalışıyoruz. Bugün yine Ramazan hikayeleri derledim. Sevgi ve sağlıkla kalın sevgili okuyucularım. Yase
Hayvanlar Oruç Tutmaz
Son asrın Evliyalarından Hacı Cemal Öğüt Fatih Camiinde, bir Ramazan gününde vaaz ediyor. Dışarıda oruç tutmayanları, başı açıkları, namaz kılmayanları görüyor, onlara bir şeyler demesi lazım, ama direkt olarak bir şey de söylemek istemiyor.
Konuya şöyle giriyor: “Şu Hacı Cemal var ya, bu saf hanımla nasıl yaşayacak, nasıl idare edecek, bilemiyorum. Diyeceksiniz ki: ‘Senin hanım çok mu saf?’ Aman sormayın, o kadar saf, o kadar saf ki, isterseniz bir saflık örneği vereyim de bakın anlayın. Hacı Cemal’in de bu saf hanımla nasıl yaşayacağını siz düşünün. Efendim, öğle namazından önce abdestimi aldım, cübbemi giydim, kapıya da çıktım, buraya vaaza gelmek üzere ayakkabılarımı giyerken bizim hanım da mutfakta iftarlık yemek hazırlıyordu. Birden feryadı bastı. ‘Eyvah, bu da mı gelecekti başıma?’ Hemen ayakkabılarımı çıkardım, mutfağa doğru koştum, baktım, mutfakta bir şey yok. Dedim ki: ‘Hanım, yangın alarmı verir gibi ne bağırıyorsun öyle? Ne var?’ Dedi ki: ‘Görmüyor musun kediyi?’ ‘Görüyorum, kediye ne olmuş?’ ‘Daha ne olacak? İftarlık pideleri yiyor’ demez mi? Tepem attı. ‘Hanım sen de ne kadar cimrisin. İnsan bir pide için bu kadar çığlık atar mı? İşte camiye gidiyorum. Ne kadar pide istersen alır getiririm, hem de tazesinden’ deyince, hanım bu sefer saf saf bana baktı, dedi ki: ‘İlahi hoca, asıl saf olan sensin! Ben pideye mi acıyorum? Görmüyor musun, şu mübarek Ramazan gününde hayvan oruç tutmuyor, oruç? Şapur şupur pide yiyor. Ben hayvanın oruç yediğine kızıyorum, ona üzülüyorum.’ Tepem iyice attı. Ben de dedim ki: ‘İlahi hatun sen bilmiyor musun ki, hayvanlar oruç tutmaz, sen bilmiyor musun ki hayvanlar namaz kılmaz, sen bilmiyor musun ki, hayvanlar açık yerlerini örtme ihtiyacı duymazlar’
Cemal Hoca cemaate döner: “Nasıl bizim bu saf hatuna iyi söylemiş miyim?”
Cemaatte gülüşmeler, mesaj alınmıştır.
& & & & & &
Huzura Oruçlu Gitmek
Ramazan ayının ilk günlerindeydi. Bir gece oturduğu evden dışarıya çıkan Nasuhi Efendi, dergahın bahçesinde dolaşıyordu. Onun bahçede dolaştığını gören hanımı, bahçeye çıkarak yanına yaklaştı ve “Muhterem Efendim! Bu gece vakti bu bahçede niçin gezinip durursunuz?” diye sordu.
O da; “Allah Teala bilir ama bu bayramı burada geçireceğiz. Şimdiden kendime yer hazırlıyorum.” buyurdu.
Hanımı bunu işitince üzüldü; “Niçin böyle söyleyip yüreğimizi yakıyorsunuz.” dedi.
Nasuhi hazretleri; “Takdir-i İlahi böyledir” cevabını verdi.
Aradan günler geçti. Ramazan-ı Şerif ayının orta sına geldiğinde, sevenlerini etrafına toplayıp, yerine oğlu Alaed din Efendiyi halife tayin etti ve vasiyetini bildirdi. Muhammed Nasuhi Hazretlerinin talebelerinden Şami Ahmed Efendi, vefat edeceği gün hocasını ziyaret etti. Muhammed Nasuhı Efendinin hastalığı iyice artmıştı.
Şami Ahmed Efendi ona; “Efendim biraz az oruç tutup ilaç kullanırsanız rahatsızlığınız iyileşebilir.” deyince, Nasuhi Efendi; “Oğlum! Cenab-ı Hakk’ın inayetiyle otuz senedir farzları değil nafileleri dahi noksan yapmadım.İnşallah bu gece dergah-ı izzete oruçlu giderim” buyurdu.
Muhammed Nasuhi hazretleri vefat ettikleri gün ikindi namazından sonra hizmetinde olan dervişlere; “Bu gece Cüneyt-i Bağdadi, Abdülkadir-i Geylanı, Molla Hünkar Celaleddın, Maruf-i Kerhı, Seyyid Yahya Şirvan, Sultan Şaban-ı Veli ve Hocam Ali Atvel hazretleri teşrif buyuracaklardır. Onlara hizmette kusur etmeyin.”
İftar vaktinde Derviş İbrahim, Nasuhı hazretlerinin yanından odanın kapısına varıp iki lokma ekmek yedi. Üçüncü lokmayı yerken Nasuhi hazretleri bir defa; “Hu” diye seslendi.
Derviş İbrahim ekmeği bırakıp içeri girerken tekrar; “Hu” diye Allah Teala’nın ismini zikredip ruhunu teslim etti.
Kaynak: Orucu Yaşayanlar, Salih Büte, Kayıhan Yayınları, 2007
& & & & & &
Mecusi’yi Ramazan’a Hürmet Affediyor
Bir Ramazan günü idi. Müslüman mahallesinde oturmakta olan ateşe tapan bir Mecusi’nin küçük çocuğu Müslümanların arasında ekmek yiyordu. Hemen babası çocuğun bu halini fark etti: “Oğlum Müslümanların arasında yemek yenir mi onlar bu günlerde oruç tutarlar onlarca muhterem günlerdir” diyerek çocuğu azarlayıp eve gönderdi.
Her faninin başına gelen ölüm O’nu da alıp götürdü ölümünden sonra şehirde bulunan bir Allah dostlarından birçoğu Mecusi’yi rüyalarında cennet’te gördüler. Halbuki hayatında Allah diye ateşe ibadet eden bir kimsenin, cennete girmesi adli ilahiye mugayirdi.
“Nasıl oldu da bu nimete eriştin! Biz seni imansız bilirdik. Hatta öldüğünde cenazen namazını bile kılmadık” dediklerinde O şu cevabı verdi.
“Evet! Doğru söylüyorsunuz. Ben Mecusi idim. Fakat bir gün küçük oğlum Müslüman mahallesinde, onlar oruçlu olduğu halde ekmek yiyordu. Ben çocuğun onların gözleri önünde ekmek yemesine müsaade etmedim. Müslümanların hürmet ettiği bir şeye bende hürmet ettiğim için Cenabı-ı Allah benim ruhumu bir Müslüman olarak aldı. Ölüm anında başıma biri geldi. Bana ‘Eşhedü enla ilahe illalah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resuıühu’ dedirtti ve ondan sonra ruhumu teslim ettim, o sebepten bu gördüğünüz mükafata kavuştum” dedi.
Hikayenin işaret ettiği nokta şudur. Bir Mecusi Ramazan ayına gösterdiği hürmetten dolayı imanın tadını alırsa, inanarak oruç tutan ve dilini dudağını bağlaması, şehevati nefsaniyeyi gemleyen bir mümin ve Ramazan ayına hürmet edenin durumu nasıl olacaktır… Siz düşünün.
Kaynak: Orucu Yaşayanlar, Salih Büte, Kayıhan Yayınları, 2007
Ramazan Hadisleri
İslam beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah”tan başka ilah olmadığına ve Muhammed”in O”nun kulu ve elçisi olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, Kabe”ye haccetmek, Ramazan orucu tutmak. (Tirmizi, İman 3, (2612))
Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur. (Müslim, Sıyam 2, (1079))
“Oruçlu bir kimse yalanı ve yalanla iş yapmayı terk etmezse onun yemesini içmesini terk etmesine Allah’ın hiçbir ihtiyacı yoktur.” [Buhari, Savm, 8.]
Ramazanda Allah’ı zikreden mağfiret olunur. Ve o ayda Allah’tdan dilekte bulunan kimse de mahrum edilmez. (Ravi: Hz. Câbir (r.a.))
Günün Şiiri
Barış Nedir Sevgilim
biliyor musun
bir köprü müdür üstüne gölgeler düşünce çöken
halka açılamadan batan bir şirket
iki savaş arasında verilen çay molası mıdır barış
yoksa
hurdacıya söylediği son sözler mi
bisikleti vurulan bir çocuğun
söyle sevgilim
Einstein’ın Roosevelt’e yazdığı mektup mudur barış
Lozan’dan gelen telefon mu Mustafa Kemal’e
çöplerini bilimin süpürdüğü bir sokak mıdır barış yoksa
söyle sevgilim
de ki
tünediği balkon uçuruma düşen yavru bir kuştur barış
saatçiyi hapse attıkları için kurulamayan bir meydan saati
ayağımızdaki paslı çiviyi bacağımızı keserek çıkaran bir melek
de ki
aptalların türküsü
oyuna getirilenlerin ülküsüdür barış
dişleri sökülmüş Asya kaplanıdır kapitalizmin sirkinde
de ki sevgilim
içine bayat pil konmuş el feneridir barış
fosforlu izleridir bayrakların üzerinde gezen salyangozların
barış düşsel beyaz buluttur bir kaleye çarpıp dağılan
kör bir toplumun tehdit dolu yazılarla kirlettiği bir defterdir
barış
kendinde bulamayıp başkalarında aradığıdır insanın
barış
halkının üzerine devrilen bir devlettir zor dönemeçlerde
açılmadığı için posta kutusunda ölen bir mektuptur barış
patlayıp seyircileri öldüren bir futbol topudur son dakikada
bunların hiçbiri
hiçbiri değilse barış
söyle sevgilim
savaşın düş kurduğu yerlerde
hangi yüzsüzün uydurduğu bi’ sözcüktür
şu dillerden düşmeyen barış
Akgün AKOVA
yasemin Hanim sizi tebrik ediyorum ALMANYADAN SAYGILAR