Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Yarın binlerce öğrenci sınava girecek (Cumartesi-Pazar günü girdiler…) Gençlerin hayatına yön verecek olan bu sınavlar, sanki İskenderun’da ve çevresinde hiç okul yokmuş gibi İskenderun; ücra bir köymüş gibi bu öğrenciler her sınav Antakya taşınırlar. Bendenizde bu yollarda çok canımı yaktığım için biliyorum. Ve her zaman bu konuyu yazmışımdır. Tam bir sefalet yollar. Öğrenciler zaten haftalardır yorgun argın stresli, patlamaya hazır bomba gibi dolaşıyorlar ortalıklarda, birde sınav günü çektikleri sefalet, telaş okula, saatinde yetişememe kaygısı ve daha bir sürü şeyle sınava giriyorlar ve bu çocuklardan başarı bekleniyor. Nasıl bir uygulama bu diye sormaz mı insan? “Neye hizmet ediyor? Mantığı ne?” diye yıllardır soruyorum ve yanıt bekliyorum.
Bu öğrenciler hem manevi yönden hırpalanıyor hem de maddi yönden. Gidiş geliş parası, okula gitmek için taksi parası, bir simit olsun yiyecekse al sana en azından 50 lira ve bu çocuklar defalarca giriyorlar bu yıl sınava (en az üç kez) birde sınavın giriş harçlarını eklersek, dershaneleri falan hiç katmıyorum. Beş yüz lirayı buluyor, belki daha çoğuna patlıyor. Bir çok öğrenci çok iyi biliyorum harç parasını ödeyemedi diye sınavlara girmedi yani biz sosyal devletmişiz sözde sevsinler… Kimse çok bir şey istemiyor kardeşim yalnızca bu çocuklar kendi ilçelerinde sınava girsinler. Bu o kadar zor bir şey mi? İstanbul’da ücretsiz taşınıyor öğrenciler, evlerine semtlerine yakın okullarda giriyorlar sınava. Canımın içi Berke’de semtlerindeki okullardan birin de geçecek. Okula sınav sabahı yürüyerek gidecek çünkü stresini azaltacağını düşünüyor. Bence haklı. Peki, şimdi İskenderunlu öğrencilerde böyle girseydi sınava ne olurdu?
Yüz yıldır yazıyorum ve dilerim bir yüz yıl daha yazmak zorunda kalmam. Bütün öğrencilere yürekten başarılar diliyorum, zihin açıklığı ve huzurlu saatler. Bu yazıyı okuduklarında geçmiş olacak sınav ama bendeniz sınav öncesi yazdığım için dileklerimi evrene yolladım bile bütün öğrencilerin tam yüreğini hedef alarak.
& & & & &
Ve bu günlerde güzel şeyler oluyor, hayatımız park etmiştik diyor. Balyoz davasında tutuklu babaların kızları onları anlamak hiç zor değil. Hepimiz hayatımızın bir döneminde park etmiştik hayatımızı şu ya da bu nedenlerden ötürü ama hakka inanan herkes bir gün hakkın muhakkak yerini bulacağını bilir. Her ne kadar yaşananlar hak değilse ve onların yok sayılması olanaksız olsa da. Gidenler geri gelmeyecekse de en azından bir umut iyiye dair herkesi mutlu etmeye yetti ve hayatın akışını sağladı, yeni bir yolla, durduğu yerden olmaz hiçbir zaman çünkü küçükler büyümüş saçlar ağarmış kayıplar yürek yakmış, yaşananlar başka bir boyuta taşımış insanları, belki öfke birikmiş içlerinde haksızlığa, belki olgunlaşmışlardır belki bir neden aramışlar bilgelik yolunda ve her şey değişmiştir aynı görünse de… Doğrusu ne olursa olsun geçte gelmiş olsa adalet yinede çok sevindirici ve hepimiz çok sevinçliyiz geçmiş olsun diyoruz ve dilerim bir daha böyle bir içten dıştan bizi tüketen olaylar yaşamayız.
& & & & &
Ve sevgili okuyucularım Hatay valiliği “Devletten millette bir sadakat öyküsü” (bu adı çok beğendim doğrusu kutlarım) adı altında Hatay devleti ve Habibi Necar’ı konu edinen bir belgesel hazırlamış TRT’de yayınlanacak. Doğrusu bu Hatay halkı için gerçekten güzel bir jest. Ve izlenmeye değer. Eğer belgeselin kopyaları Hatay devletinde hizmet etmişlerin ailelerine arşivlenmek üzere gönderilebilir mi diye sormak istiyorum. Ve valiliğe bu hizmetlerinden ötürü teşekkür ediyorum. Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım hep birlikte. Her zaman! Yase
Şubat Güneşi
Zeynep on günden sonra ilk olarak doğru düzgün bir kahvaltı yaptı. Tabağına aldığı kahvaltılıkları büyük bir iştahla yedi. Kasıklarına ve karnının alt tarafına ara, ara gelen şiddetli sancılar olmasa kendini çok daha iyi algılayacaktı. Buna rağmen keyfi yerindeydi. Ama kaç günden beri uyuduğunu Ahmet anlatınca tuhaflaştı. “Normal mı peki?” dedi. “Böyle uyumak?” “Valla Zeynepçim sanırım sen konu olunca normal oluyor. Yani abim, doktor arkadaşını da getirdi zaten Yusuf’ta doktor üç doktor başındaydı. Tahliller yapıldı her şey normal çıktı. Sonunda belki uykuya ihtiyacın vardır diye seni rahat bıraktılar, yalnızca uyurken beslenmen lazım geldiği ve ara-ara ateşin yükseldiği için abim serum verdi. Geçtiğimiz Pazar günü eve döndüğümüzden beri yatıyorsun be güzelim masallardaki uyuyan güzel gibi. Üstelik seni uyandırmak için defalarca öptüm masaldaki gibi ama demek beklediğin beyaz atlı prens ben değilmişim ki uyanmadın. Bugüne kadar”
Zeynep elinde çay bardağı diğer eli çenesinde Ahmet’i dinliyordu. “Evet hatırladım. Kendimi gerçekten kötü hissediyordum. Ahmet sakın beni ayıplama ama o gün her şeyden kurtulmak istiyordum kafamın işi darmadağınıktı, işin kötüsü bedenimde darmadağınıktı. Bir birine dolaşmıştı her şey! Çocukluğumda da çok sıkıldığımda parçalarım sağa sola dağıldığında selametti uykuda bulurdum. Yusuf’ta bunu biliyor ama hiç bu kadar uyuduğumu hatırlamıyorum, üstelik uyuduğumun da ayrımında değilim. Sanki dün gece uyudum bu sabah uyandım gibi!”
Birden oturduğu yerde diklendi “ben uyurken saçma sapan konuşmadım değil mi?” “Ah Zeynepçim keşke saçma, sapan konuşsaydın, hiç konuşmadın yalnızca üstünü değiştirmek istediğimde kızıyordun.” “ne diyordum ki?” “of ya rahat yok mu, bırak, diyordun.”
Zeynep gülümsedi “neyse ki küfretmemişim” “Sen küfretmeyi de mi bilirsin yoksa?” “Yani pis, derim en çok. Yoksa başka bir şeyde söyledim mi?” “İyi, bu yeter sana bu kadarı yakışıyor zaten” dedi Ahmet “Çok utanıyorum ya hepinizin başına bela oldum.” “Senin gibi belaya herkes dünden razı ama ben çok üzüldüm bak. Yusuf seni tanıyor, abim doktor bu yüzden onlar rahat gibiydiler. Ama ben çok telaşlandım bir daha uyanmazsan diye.”
Uzanıp kızın elini tuttu, “Daha seni yeni bulmuşken kaybetmekten çok korktum, birde o kadar masum o kadar savunmasız yatıyordun ki sana bakarken bile gözlerim doluyordu.”
Zeynep anımsamıştı gözünü açtığında Ahmet’in gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Ahmet’in gözlerine dikti gözlerini beyninin içini okumak ister gibi. Ahmet “Ne arıyorsun gözlerimde orda sen varsın anlamadın mı?” der gibi gülümseyerek gözlerini kızın gözlerinde sabitledi. Bir müddet böyle bakıştılar. Zeynep Ahmet’in gözlerindeki ifadeyi okudu “lütfen üzülme” der gibi baktı “Şu an benim kendime bile faydam yok.” Ahmet “olsun ben beklerim” dedi. “ya çok geç kalırsam? Seni seviyorum ama bu aşk mı bilmiyorum zaten Can’la yaşadığım da aşk mıydı onu da bilmiyorum!” “Zaman her şeyin ilacı bir tanem ama ben senin için mücadeleden vazgeçmeyeceğim bunu bil. Bana hayır seni istemiyorum diyene dek senin için mücadele edeceğim.” “Sağ ol canım benim, keşke o kadar çok erkek arasında büyümeseydim kafam bu kadar dağınık olmasa daha doğru kararlar alabilirdim belki.” Şimdi bunu düşünme önümüzde zaman çok” dedi Ahmet’in gözleri. Zeynep birden gözlerini Ahmet’in gözlerinden çekip yere baktı. Sessizce anlaşmış gibiydiler.
Sonra Ahmet aniden sordu, “Zeynepçim neden böyle uyduğun hakkında bir tahminin var mı? Yani ben her zaman insan kendini bilir diye düşünürüm…” Arkası Yarın
ANLATAMAM DERDİMİ DERTSİZ İNSANA
Anlatamam derdimi dertsiz insana
Derd çekmeyen dert kıymetin bilemez
Derdim bana derman imiş bilmedim
Hiçbir zaman gül dikensiz olamaz
Gülü yetiştirir dikenli çalı
Arı her çiçekten yapıyor balı
Kişi sabır ile bulur kemali
Sabretmeyen maksudunu bulamaz
Ah çeker aşıklar ağlar zarınan
Yüce dağlar şöhret bulmuş karınan
Çağlar deli gönül ırmaklarınan
Ağlar ağlar göz yaşların silemez
Veysel günler geçti yaş altmış oldu
Döküldü yaprağım güllerim soldu
Gemi yükün aldı gam ilen doldu
Harekete kimse mani olamaz
Aşık VEYSEL
KARA TOPRAK
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sadık yârim kara topraktır.
Beyhude dolandım, boşa yoruldum
Benim sadık yârim kara topraktır.
Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü istediğim topraktan aldım
Benim sadık yarim kara topraktır
Koyun verdi, kuzu verdi, süt verdi
Yemek verdi, ekmek verdi, et verdi
Kazma ile dövmeyince kıt verdi
Benim sadık yarim kara topraktır
Adem’den bu deme neslim getirdi
Bana türlü türlü meyve bitirdi
Her gün beni tepesinde götürdü
Benim sadık yarim kara topraktır.
Karnın yardım kazmayınan, belinen
Yüzün yırttım tırnağınan, elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sadık yarim kara topraktır
İşkence yaptıkça bana gülerdi
bunda yalan yoktur herkes de gördü
Bir çekirdek verdim, dört bostan verdi
Benim sadık yarim kara topraktır.
Havaya bakarsam hava alırım
Toprağa bakarsam dua alırım
Topraktan ayrılsam nerde kalırım
Benim sadık yarim kara topraktır.
Bir dileğin varsa iste Allah’tan
Almak için uzak gitme topraktan
Cömertlik toprağa verilmiş Hak’tan
Benim sadık yarim kara topraktır.
Hakikat istersen açık bir nokta
Allah kula yakın, kul da Allah’a
Hakkın gizli hazinesi toprakta
Benim sadık yarim kara topraktır.
Bütün kusurumu toprak gizliyor
Merhem çalıp yaralarım düzlüyor
Kolun açmış yollarımı gözlüyor
Benim sadık yârim kara topraktır.
Her kim ki olursa bu sırra mazhar
Dünyaya bırakır ölmez bir eser
Gün gelir Veysel’i bağrına basar
Benim sadık yârim kara topraktır.
Âşık VEYSEL