“İşçi” demek, evine ekmek götürme telaşı içinde çalışan, çabalayan, çoluk çocuğuna helal bir lokma ekmek yedirebilmek için canını dişine takan bir “emekçi kimlik” demektir. Bugünlerde bu ‘Kimlik’ adı altında çalışan birçok işçinin gecesini gündüzüne katamadığını düşünenlerden biriyim. İskenderun ve çevresinde yaşayan birçok işçinin ve ailelerinin durumu son zamanlarda kamuoyunun gündemini oluşturuyor.
Hangi işçiler bunlar? Birinci grup İskenderun Demir-Çelik (İSDEMİR) Fabrikasında çalışan “Demir-Çelik Emekçileri”, ikinci grup ise İskenderun Belediyesinde çalışan “Taşeron İşçiler!”
Peki, bu işçilere ne oluyor? Amansız “çekişmeler” içinde sıkıntı ve tedirginlikle bir oraya bir buraya savrulup duruyorlar. Son günlerde işinin emeğinin derdine değil de ‘Sonumuz Ne Olacak?’ sorusunun cevabını bulmanın telaşına düşüyorlar.
Bilindiği üzere son birkaç aydır iki büyük işçi sendikası İSDEMİR’de “yetki savaşına” girdi. Hemen her gün sendikaların bir yetkilisi çıkıyor fabrikada yetki konusunda kendilerinin önde olduğunu ve diğer sendikanın “yetkisizliğini” dillendiriyor. Demir-çelik işçisi de ‘kim ne diyor, ne anlatıyor, ne açıklıyor’ kaygısı ile bir gün diğerini diğer gün karşı tarafı dinliyor ve bu çalkantı içinde gelip-gidişler yaşıyor.
Yetki kimde olursa olsun! Burada çalışan tüm işçilerin haklarının savunulması gerektiği bir ortamda işçilerin kaygı dolu günler yaşaması bence doğru değil! İşçilerin huzurlu bir ortamda çalışması gerekirken, iddia ediyorum birçok işçi günlerini ve mesai saatlerini ‘Ne Olacak?’ kaygısı ile geçiriyorlardır.
* * * * * *
Bir diğer işçi sorunu da biraz farklı olarak İskenderun Belediyesinde yaşanıyor. Buradaki fark ise ‘İşten Çıkarılma’ konusu… Yerel Seçim sonrasında göreve gelen Belediye’nin yeni yönetimi aradan 2 ay geçmesinin ardından bir grup Taşeron İşçiyi ‘İşlerini Savsaklıyorlar’ iddiası ile işten çıkardı. Yönetimin işten çıkarma konusundaki iddiası ‘işini iyi yapamayan ve işini sahiplenmeyen hiç kimsenin gözünün yaşına bakılmayacağı’ şeklindedir. Ancak karşı iddia ise bu işten çıkarılmaların ‘Siyasi’ olduğu yönünde!
Ancak ben, bu iki olayda da tartışma boyutuna girmek istemiyorum. Benim isteğim bu işçilerin yaşanan ‘Çatışma Ortamından’ zarar görmemeleridir. Amacımız ne suçlu bulmak, ne bahane üretmek ne de bağcıyı dövmektir! Bu ortamlardan zarar gören veya görebilecek olan işçiler ile ailelerini ‘kaostan’ uzak tutmanın yollarını aramaktır.
İşçi, kafası rahat olduğu zaman daha “verimli” çalışır. Sendikal hakkını istediği yönde kullanan bir işçinin de ‘işini gerçekten savsaklayanlar’ hariç diğer tüm işçilerin de yaşanan bu sıkıntıların dışında tutulması gerekmektedir. Yetkililerden ve ilgililerden daha hassas bir yaklaşım içinde bulunmalarını bekliyorum. Yoksa olan gerçekten işçiye oluyor!
Sevgi ve saygılarımla!