Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Zaman susma zamanı bendeniz için. Çünkü kalabalık içim; sımsıkı susacak kadar kalabalık. Ve şiir konuşsun istedim bugün. Ve şimdilik sağlık, sevgi, birlik ve beraberlikle kalalım sevgili okuyucularım. Yase
Susmanın İkinci Yüzü
Şimdi bütün anmalar bir susmanın içinde..
Şimdi bütün susmalar bir odanın içinde..
Anlatmaya bir sözcük, bir bakış arıyorlar,
Önce sakladıkları, bir adamın içinde.
Seni Saklayacağım
Seni saklayacağım inan
Yazdıklarımda, çizdiklerimde
Şarkılarımda, sözlerimde.
Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
Ve kimseler görmeyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde.
Sen göreceksin duyacaksın
Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
Uyuyacak, uyanacaksın.
Bakacaksın, benzemiyor
Gelen günler geçenlere,
Dalacaksın.
Bir seviyi anlamak
Bir yaşam harcamaktır,
Harcayacaksın.
Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
Yaşayacağım gözlerimde;
Gözlerimde saklayacağım.
Bir gün, tam anlatmaya…
Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım…
Anlayacaksın.
Özdemir ASAF
Kırmızı Bir Kuştur
Kırmızı bir kuştur soluğum
Kumral göklerinde saçlarının
Seni kucağıma alıyorum
Tarifsiz uzuyor bacakların
Kırmızı bir at oluyor soluğum
Yüzünün yanmasından anlıyorum
Yoksuluz gecelerimiz çok kısa
Dört nala sevişmek lazım
Cemal SÜREYA
Hüznün Kuşları
ben bütün hüzünleri denemişim kendimde
canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını
bir bir denemişim bütün kelimeleri
yeni sözler buldum seni görmeyeli
kuliste yarasını saran soytarı gibi
seni görmeyeli
kasketim eğip üstüne acılarımın
sen yüzüne sürgün olduğum kadın
kardeşim olan gözlerini unutmadım
çık gel bir kez daha beni bozguna uğrat
sen tutar kendini incecik sevdirirdin
bir umuttum bir misillemeydin yalnızlığa
şanssızım diyemem kendi payıma
hain bir aşk bu kökü dışarda
olur böyle şeyler ara sıra
olur ara sıra
Cemal SÜREYYA
Orda Bir Köy Var Uzakta
Orda bir köy var, uzakta
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür.
Orda bir ev var, uzakta
O ev bizim evimizdir.
Yatmasak da, kalkmasak da
O ev bizim evimizdir.
Orda bir ses var, uzakta
O ses bizim sesimizdir.
Duymasak da, tınmasak da
O ses bizim sesimizdir.
Orda bir dağ var, uzakta
O dağ bizim dağımızdır.
İnmesek de, çıkmasak da
O dağ bizim dağımızdır.
Orda bir yol var, uzakta
O yol bizim yolumuzdur.
Dönmesek de, varmasak da
O yol bizim yolumuzdur.
Ahmet Kutsi TECER
Tabiat Odam
Severim kırlarda ben yaşamayı,
On iki ayı.
Severim kırların yeşil göğsünü,
Bütün süsünü.
İstemem başımın üzerinde dam,
Tabiat odam
İstemem topraktan başka bir yatak,
Kehkeşanlar tak.
Kuşlardan savrulan bir incecik tüy,
Üstümde örtü.
Ve aydan kırpılan bütün yıldızlar,
Rüyamda kızlar.
Her sabah neşeyle uyanan bir eş,
Koynumda güneş.
Dallarda ötüşen kuşlar kabilem,
Bilmezler elem.
Ağlarsak bizimle beraber olur,
Hemşirem yağmur.
Sızlarsak bizimle beraber sızlar,
Kardeşim rüzgâr.
İsteyen toplasın binlerce arşın,
Karlardan kışın.
Mutlaka öptürür bağlarda temmuz,
Çıplak bir omuz.
Severim kırlarda ben yaşamayı,
On iki ayı.
Severim kırların yeşil göğsünü,
Bütün süsünü.
Ölürsem istemem ne yas, ne kefen,
Ne başka bir fen.
Üstümden kalkmasın çimen, çiy, yosun,
Ruhum uyusun.
Ahmet Kutsi TECER
Bu Akşam En Hüzünlü Şiir
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
Şöyle diyebilirim: gece yıldızla dolu
Ve yıldızlar, masmavi titreşiyor uzakta
Şakıyarak dönüyor gökte gece rüzgarı.
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
Sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara.
Kollarıma aldım bu gece gibi kaç gece
Kaç defa öptüm onu sonsuz göğün altında
Sevdi beni o ben de bir ara onu sevdim
O durgun, iri gözler sevilmez miydi ama
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim.
Yokluğunu düşünüp, yitmesine yanmakla
Duyup geceyi, onsuz daha engin geceyi.
Ota düşen çiy gibi, düşmekle şiir cana
Ne gelir elden, sevgim onu tutamadıysa.
Gece yıldız içinde, o yoldaş değil bana
Hepsi bu. uzaklarda şarkı söylüyor biri.
Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca
Gözlerim arar onu, yaklaştırmak ister gibi
Yüreğim arar onu, o yoldaş değil bana
Artık sevmiyorum ya nasıl, nasıl sevmiştim
Sesim arar rüzgarı ulaşmak için ona
Ellere yar olur. öpmemden önceki gibi.
O ses, ışıl ışıl ten ve sonsuz bakışlarla
Artık sevmiyorum ya severim belki yine
Ne uzundur unutuş ah ne kısadır sevda
Böyle gecelerde kollarıma aldım çünkü
Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca
Belki bana verdiği son acıdır bu acı
Belki son şiirdir bu yazdığım şiir ona
Pablo NERUDA
Şubat Güneşi
“Kocaman ha nasıl yani kocaman?” “Yani en az iki metre falan varsındır değil mi? Yani bana öyle görünüyorsun kilonda yerinde ve girdiğin yeri dolduruyorsun” “Cüssemle mi dolduruyorum demek istedin?” “Hem öyle hem de cazibenle” “Hadi ya sen bana kompliman mı yapıyorsun yoksa sabahın bu saatinde?” Sonra yeni aklına gelmiş gibi “Sahi sen neden böyle erken uyandın?” dedi.
“Aa yoksa seni ben mi uyandırdım” diye Zeynep merakla sordu. “Hayır. Gerçekten hayır. Seni duymadım bile zaten uyuyamıyordum” “Aa neden ki ben mışıl, mışıl uyudum valla. Üstümü bile açmadan.” “Sen öyle mi sanıyorsun küçük hanım en az beş kez gelip üstünü örtüm.” “Hadi ya” Zeynep birden yerinden fırlayıp Ahmet’in kucağına atladı, kollarını boynuna dolayıp yanaklarından ıslak, ıslak öptü “Sen benim annem misin ya” diyerek geldiği gibi kendi koltuğuna sıçradı yine bağdaş kurup oturdu. Ahmet serseme dönmüştü, Zeynep’in taze temiz sabun kokusu içine dolmuştu bahar esintisi gibi bir müddet nefes almadan kokuyu içinde sakladı. Ve kız cıva gibiydi ele avuca sığmayan. Ve konuşuyordu sürekli “teşekkür ederim canım Ahmetçim” diyordu “Sen olmasan sabaha kadar donardım valla o zaman” “O kadarda değil yani prenses.” “Ama oh olsun sana” diye konuşmaya devam ediyordu. “Ne güzel yanımda yatıyordun beni ısıtıyordun örtüye bile gerek yoktu, kalkmasaydın belki sende benim gibi uyurdun. Bende üşümezdim.” “Belki” diye dalgın, dalgın yanıt verdi Ahmet. “Ama manzaranız da harikaymış bayıldım doğrusu” “Azıcık susar mısın lütfen kahvemi nasıl içeceğimi şaşırdım”
“Özür ya gerçekten özür, ben bitirdim ya sende bitirdin sandım” diyerek Zeynep toparlandı. “Ben kendimi yakarak içmiyorum da” dedi Ahmet bardağı ağzına götürürken. “Tamam şimdi tıp diyorum” diyerek Zeynep sustu. Elleri dizlerinde el ayaları gökyüzüne dönük… Ahmet gülüyordu içinden.
Kız gözlerini yumdu ve yerinde ufak, ufak sallanmaya başladı ki yavaşça havalandığını algıladı. Bazı yogilerin böyle yükselebildiğini biliyordu. “bende mi yükseliyorum yoksa” diyerek gözlerini açtı. Ahmet’in ellerinin üzerindeydi. Genç adam kızı oturduğu gibi kavrayıp havalandırmıştı. Pozisyonunu hiç bozmadan “Düşünce gücü ile bak uçuyorum Ahmet’çim” diye bağırdı “Şimdide yavaş, yavaş iniyorum” Ahmet yavaşça onu indirip koltuğa bıraktı, kız yeniden kapattığı gözlerini. Koltuğa oturunca açtı. Ahmet karşısında duruyordu, yüzü yüzüne çok yakındı. Beyaz bisiklet yaka bir kazak giymişti. Beyaz ona çok yakışmıştı. Bir an birbirlerinin gözlerinde kilitli kaldılar. Sonra Ahmet aniden onu kucaklayıp bağrına bastı. Bir taraftan da “canım benim ya” diyerek öpüyordu saçlarından, alnından, yanaklarından.
Zeynep “Ee muhabbet zamanı bitti” diyerek Ahmet’in kollarından tatlılıkla sıyrıldı. “Evet, ben acıktım kahvaltı hazır” yemek masasının başına geçti bir sandalye çekip oturdu. Üzerine aniden bir yorgunluk çökmüştü. “Sıcak ekmek ve özlemişsindir diye simit aldım tabi İstanbul’daki gibi olmuyor ama bunlarda güzel” diyerek Ahmet peşinden yetişti. Çayları koydu, “Eline sağlık prenses kahvaltı hazırlamışsın çok ta güzel olmuş” diyerek Zeynep’e çay bardağını uzattı. Tabağına dilimlenmiş sıcak ekmeklerden iki dilim aldı. İkisine de ince bir tabaka tereyağı sürüp tabağı Zeynep’e uzattı. “Çok teşekkür ederim” diyerek kız Ahmet’in elinden tabağı aldı. Bir dilimi hemen yedi. “Sahanda zeytinyağlı yumurtaya ne dersin prenses” “Olur ama az olsun” Ahmet teflon tava da yumurtaları nar gibi kızartıp ikiye böldü. Arkası Yarın