19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramını Kutlamaya Devam Ederken

0
83

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Somada maden faciası günlerimizi gecelerimizi karartmaya devam ediyor. Hüzün bile yumuşak siyah giysisini atmış üzerinden. Şimdi ateş kırmızısı giysilerin dili! Gündüz başka gece başka sarıyor omuzlarımızı başımızı. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı bu yüzden renkli giysilerine bürünmüş hüznün ağır gölgesinde  kutladık.

Guruluyuz, Kurtuluş Savaşı vermiş ve savaşı kazanıp özgürlüğüne, egemenliğine kavuşmuş ecdadın  torunları olmaktan ve bunu gençlere armağan eden “Bugün doğum günüm” diyen Atatürk’ün hiç yaşlanmayacak gençleri olmaktan.

Üzgünüz ve buruk içimiz ve artık hep buruk kalacak tebessümümüz, sıyrılınca hayatın koşturmasından, kalınca yalnız ve üşüşünce düşünceler kafamıza. Yüreğimiz inince yüzlerce metre aşağı kara madenlere bir lokma ekmek için.

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı ve Gençlik Haftası sürerken, Atatürk hakkında ve o günlere dair minik anekdotlar derledim netten. Çok etkilendim çoğunu belki okumuşsunuzdur bendeniz gibi netten.

Yanına Aldığı İlk Er

O Samsun’a çıktığı zaman, üstü başı yırtık, postalları patlamış, silahsız bir er gördü. Yüzünün rengi bakıra dönmüş, yağlan eriyip kemik ve sinir kalmış bu Türk askeri ağlıyordu. O’na sordu: “Asker ağlamaz arkadaş, sen ne ağlıyorsun?”

Er irkildi, başını kaldırdı. Bu sesi tanıyordu ve bu yüz ona yabancı değildi. Hemen doğruldu ve Anafartalar’daki Komutanını çelik yay gibi selamladı. “Söyle niçin ağlıyorsun?” İç Anadolu’nun yanık yürekli çocuğu içini çekti: “Düşman memleketi bastı, hükümet beni terhis etti. Silahımızı elimizden aldı. Toprağıma giren düşmanı ne ile öldüreceğim?” Kemal Atatürk, erin omzuna elini koydu: “Üzülme çocuğum” dedi. “Gel benimle!” Ve Samsun deposunda giydirip silahlandırarak yanına aldığı ilk er bu Mehmetçik oldu.

Burhan Cahit MORKAYA 

Türk Orduları Başkumandanıyım 

Afyonkarahisar’ın hatlarının çözülmesi sonunda birkaç Yunanlı tutsak, geceleyin Mustafa Kemal’in çadırına getirilmişti. Bunlardan birisi, Muzaffer Generalin doğup büyümüş olduğu Selanik’ten gelmişti.

Yüz, kendisine yabancı gelmediğinden ve üniformasında da hiçbir bellilik görmediğinden kim olduklarını ve rütbelerini sormaya başlamıştı. “Binbaşı mısınız?” “Hayır.” “Albay mı?” “Hayır.” “Korgeneral mi?” “Hayır.” “Peki nesiniz?” “Ben Mareşal ve Türk Orduları Başkomutanıyım!” Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunanlı kekeledi: “Bir başkomutanın savaş hattına bu kadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş değil de!”

General SHERRIL 

Kaynak: General Sherril – Atatürk Nezdinde Bir Yıl Elçilik, 1935

Kahraman Türk Kadını

17 Mart 1923 Tarsus:

Mustafa Kemal İstasyon’dan şehre doğru, bir süre yaya olarak yürüdü. O’nu görmek için sabahtan itibaren yolları dolduran Tarsusluların arasından neşe ile selamlar vererek, ilerledi. O sırada ansızın bir olayla karşılaştı. Milli Mücadele’deki çete giysili bir kadın, Atatürk’ün yolunu keserek ayağına kapandı. Gözyaşlarıyla şöyle haykırıyordu: “Bastığın toprağa kurban olayım Paşam!”

Mustafa Kemal onu yerden kaldırmak için eğilirken kulağına bu kadının Kurtuluş Savaşında cephelerde çarpışmış olan (Adile Çavuş) olduğunu fısıldadılar. Gözlerinden iki damla yaş düşen Mustafa Kemal, bu güneşten yüzü yanmış kadının elinden tutup ayağa kaldırdı ve ona şöyle seslendi: “Kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın.”

Taha TOROS

İzmir Suikastı 

İzmir’de hazırlanan o alçakça suikastın sonuçsuz kalmasından sonra bir gün bize şu olayı anlatmıştı: “Ziya Hurşit’in beni öldürmeye memur ettiği iki zavallı vardı. Sorguları yapıldıktan sonra bunların birisini yanıma çağırdım. Odada kimse yoktu. Kendisine sordum: “Sen Mustafa Kemal’i öldürecekmişsin, öyle mi?” “Evet” dedi.  Ben yine sordum: “Mustafa Kemal ne yapmıştı ki onu öldürecektin?” “Fena bir adammış o. Memlekete çok fenalık yapmış. Sonra bize onu öldürmek için para da vereceklerdi.” “Sen Mustafa Kemal’i tanıyor musun?” “Hayır.” “O halde tanımadığın bir adamı nasıl öldürecektin?” “Geçerken işaret edecekler, Mustafa Kemal işte budur, diyeceklerdi. Biz de öldürecektik.”

O zaman cebimdeki tabancayı çıkararak kendisine uzattım: “Mustafa Kemal benim, haydi al eline tabancayı, öldür” dedim. Herif benden bu karşılığı alınca yıldırımla vurulmuş gibi oldu. Bir süre şaşkın şaşkın yüzüme baktıktan sonra diz üstü kapanarak hüngür hüngür ağlamaya başladı.

Yahya Galip KARGI 

Kaynak: Yücel Dergisi, 1948

Askerle Güreş

Bir gezisinde, Kolordu binasının kapısında aslan yapılı bir Mehmetçik gördü. Çağırdı ve güler yüzle sordu: “Sen güreş bilir misin?” Yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle Mehmetçiği güreştirdi. Genç asker her zaman üstün geliyordu. Çok neşelendi, ayağa fırladı. Ceketini çıkarıp Mehmet’e ense tuttu: “Haydi, bir de benimle güreş!” Katıksız ve temiz Anadolu çocuğu Ata’sının yüzüne hayranlıkla baktı: “Atam” dedi. “Senin sırtını yedi düvel yere getiremedi. Bir Mehmet mi bu işi başarır?” Gözleri doldu ve ağlamamak için gülmeye çalıştı.

Tahsin UZER 

Kaynak: Millet Dergisi, 1946

Elif, Lam, Mim Ne Olacak?

Atatürk, Kur’an’ın Türkçe’ye çevrilmesine karar verdikten sonra Kâzım Karabekir Paşa kaygıya düşmüştü. Büyük bir heyecan ve şaşkınlık içinde bir gün dayanamayarak Atatürk’e sordu: “Kur’an’ın Türkçe’ye çevirisini emretmişsiniz.” “Evet.” “Peki, o zaman elif, lam, mim ne olacak?” Atatürk hayretle Karabekir’in yüzüne baktı ve en kolay bir şeyin cevabını verir gibi: “Ne olacak, elif, lam, mim yine elif, lam, mim olarak kalacak” dedi.

Hamdullah Suphi TANRIÖVER 

Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi, 13.08.1966 

Dil Alanındaki Çalışmaları 

Dil alanında bir kaynak sorununu ileri sürünce, ortaya, kâğıt kalem ve Atatürk’ün kendi eliyle açıklamalar yapılmış diksiyonerler getiriliyor. Yunanca’dan getirilen kelimelerin, onları bir başka dile bağlayan daha eski bir etimolojisi aranıyor. “Ana kökü arayacağız” diyor. Ve dil hakkındaki kuramını anlatmaya başlıyor ve bir gülüşle: “Uzun bir çalışmadan sonra, bunu bulduğum zaman, Sakarya savaşını kazandığım dakikadaki mutluluğu duydum” diyor.

Prof. PITTARD 

Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi, 03.12.1938 

Köylü Milletin Efendisidir 

Bir gece beraber oturuyorduk. Yanımızda Siirt milletvekili Mahmut Soydan, şimdiki Macaristan elçimiz Ruşen Eşref Onaydın, bir de Soysallı vardı. Atatürk, ertesi günü Büyük Millet Meclisi’nde okuyacağı söylevi hazırlıyordu.

Mahmut’la Ruşen Eşref not tutuyorlardı. Atatürk ara sıra bana da, “Ne dersin?” diye soruyordu. “Ben ne diyebilirim?” Hiç… Sonra Atatürk bana döndü ve dedi ki: “Bu memleketin efendisi kimdir?” Düşündüm. Karşılığı o verdi: “Türk köylüsüdür” dedi. Ve devam etti: “Türk köylüsü ‘Efendi’ yerine getirilmedikçe memleket ve millet yükselmez!…”

Prof. Mahmut Esat BOZKURT 

Kaynak: Tan Gazetesi, 10.11.1942

Yeni Kelimeler

Atatürk, yeni kelimeler için şöyle derdi: “Onları ortaya atmak gerekir. Millî duygumuz hangisinden hoşlanır ve onu kullanırsa, o zaman sözlüğümüze koyalım.”

Prof Dr. Afet İNAN 

Kaynak: Afet İnan – Atatürk’ten Hatıralar 

Öğrenci Gözünde Öğretmen

Çankaya’da bir ilkokul açılmıştı. Köşkün çevresinde bulunan bu okulu bir gün Atatürk ziyaret etmiş. Öğretmen tahta başında öğrencilere ders veriyormuş. Cumhurbaşkanı girer girmez saygı işaretini vermiş, çocuklar ayağa kalkmış ve oturunuz işaretini verdikten sonra yüzünü tahtaya çevirerek derse devam etmiş. Atatürk, beş on dakika ayakta ders dinlemiş ve çıkarken öğretmen yine aynı ses, aynı eda ile çocukları ayağa kaldırmış ve oturunuz işareti verir vermez derse devam etmiş.

Gazi kapıdan çıkarken yanındakilere: “Gördünüz mü öğretmeni? Cumhurbaşkanına önem vermedi” demiş ve ilave etmiş: “İlk öğretmen vatanın en hayırlı elemanı. Onlar vatan çocuklarıyla o kadar kaynaşmışlardır ki, adeta çocuklaşmışlardır. Onların gözünde en sevgili öğrencilerdir. Bu öğretmen eğer dersini bırakıp saygısını göstermek için yanıma gelseydi ve çıkarken beni merdivenlere kadar geçirse idi, öğrencileri gözünde küçülür, belki prestijini kaybederdi. Öğrenci gözünde en saygılı, en büyük adam öğretmendir” demişlerdir.

Asaf İLBAY 

Kaynak: Tan Gazetesi, 08.06.1949 

Alçakgönüllü

Atatürk’ü, 1938 Gençlik ve Spor Bayramı günü, son defa, 19 Mayıs Stadyumu’nda gördüm. Şeref tribünü kapısında -o zaman küçük bir çocuk olan kızıma- o günün anısı olan rozetini taktırmayarak bir şeyler söylüyordu. Zayıf ve yorgundu. Kızımdan Atatürk’ün kendisine neler söylediğini sordum: “Rozette resmim varmış, nasıl takarım?” dedi. Zeki ve alçakgönüllü Atatürk rozetteki resmi görmüştü.

Bu, O’nun stadyuma ilk ve son gelişi, sanki gençliğe vedası oldu.

Nasuhi BAYDAR

Kaynak: Tan Gazetesi, 10.11.1946

Gömüleceği Yer 

Atatürk’ün gömüleceği yer ve toprak: O’nun kabri Ankara’da olacaktır. Fakat bu şehrin neresinde? Çünkü O’nun en son kuvvetli isteği bir an önce Ankara’ya dönebilmekti. Biri Büyük Millet Meclisi’nden İstasyon’a inen cadde üzerindeki yuvarlak yer, diğeri Çankaya’daki yeni köşkün mermer havuzu. Bu yerler şu nedenle konuşulmuştur: Bir akşam Atatürk’ün etrafında toplananlar arasında, O’nun ölümlü oluşu üzerinde durulmuş ve özellikle kendisi 1926 suikast girişiminden sonra söylediği cümleyi tekrar etmişti. “Benim naçiz vücudum bir gün elbette toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” dedikten sonra “Milletim beni istediği yerde yatırsın, yeter ki beni unutmasın” demişti.

Meclisin altındaki yuvarlak yeri ortaya atan kişiye ise, “iyi ve kalabalık bir yer, fakat ben böyle bir arzumu milletime vasiyet edemem” Ancak, gene o akşam ileri sürülen bir fikrin kendisini çok duygulandırdığını, bugün bile hatırlıyorum.

Memleketin bütün sınır boylarından getirilecek toprak üzerinde yatmak. Recep Peker, hararetle bu fikrin sembolik savunmasını yapmıştı. Atatürk, böyle bir fikrin uygulanmasından ancak, ölümlü vücudu için hoşlanacağını ve gurur duyacağını anlatırken bana bakarak: “Bunu unutma!” demişti.

Prof. Dr. Afet İNAN 

Kaynak: Ulus Gazetesi, 25.06.1950 

Ve sevgili okuyucularım 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı yeniden ve her zaman kutlu olsun. Sağlık ve sevgiyle birlik ve beraberlikle her zaman el ele yan yana kalalım. Yase

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here