Sabırla Beklemek, Aşk Yolculuğudur…

0
99

Değerli Okurlarım, kışın o donduran, apaydınlık soğuğunda, baharın aheste-aheste gelişini ve güneşin yatay gelen ısısını görebilmek, ondan yararlanmayı düşünmek ve daha sonra da yaz mevsiminin kavurucu sıcağını beklemek. İşte, biz insanlar böyleyiz, işimize geleni düşünür ve beklemeyi bir türlü beceremeyiz. Beklemenin nelerle harmanlandığını anlayamayız.

Oysa beklemek yan yana durmaktır, özellikle gönüllerin hoş olmasından daha öte, müthiş bir hadisedir. AŞK budur ve bunun için yaşar insan. Beklemek umuttur… Umutlanmaktır! Sabırla beklemek, AŞK yolculuğudur. Peki, ya kavuşmak! Aydınlığa doludizgin giden bir otobanın başlangıcıdır. Kavuşmak yolun sonunu görmektir…

Kavuşmak bilen için, ayrılığın dayanılmaz acısının güçlü olarak hissedildiği, o korkunun yüreğimize saplandığı andır. Herkesin bildiğini sandığı gibi, dünyada bir son vardır çünkü… Bütün canlılar o sona mahkumdur! Bu yalan dünya, Allah’ın bütün sevgili kullarını, evliyanın enbiyanın seyidini alan değil midir?

Ve bazen şaşırırız da, kavuşmanın ayyuka çıkan coşkusu, neden bekleyişin içimize içimize hapsettiğimiz coşkusu kadar derin ve şiddetli olmamıştır diye. İşte bu duyguyu hep merak ederiz.  Nedeni aşikâr değil mi? Kavuşmakta korku, bekleyişte umut vardır da ondan…

Kar da yağar, yağmur da… Hepsi eylemini yapar ve gider. Yani sonsuzluk yoktur. Her şeyde de, dünyada da bir son vardır. Sonsuzluğu bekleyemeyiz de, sağlıklı ve uzun bir ömür beklenebilir. Allah nezdinde geçerli olan bir şey daha vardır ki, dünyada yaşarken de, adam gibi adam olalım, güçsüzleri ezmeyelim, hak yemeyelim, paramıza güvenerek mazlum bir eksik eteği ayartmaya çalışmayalım.

İşte o zaman, Allah nezdinde muteber bir kul olabiliriz. Sadece ibadetle cennetin kazanılacağını hiç sanmıyorum. Badem bıyıklı olmanın da bir anlamı yoktur. Burada günah varsa benim olsun. Öyle anlar gelir ki; yaptığımız yanlışları, hataları ve de günahları, Ak düşen saçlar anlatmaz, sadece hatıralar…

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Tasavvufun Yedi Bin Yıllık Sesi…

Değerli Okurlarım, ney, günümüzde “Türk Sazı” olarak anılıyor. Tasavvuf müziğinin simgesi olan ney çalgısının yapımında Hatay, Mersin ve Adana yöresinin kamışları tercih ediliyor. Tarihçesi oldukça ilginç…

Ney çalgısının Sümerlilerde Milattan önce 5 bin yılından itibaren kullanıldığının uzun bir maziye sahip olduğunu muhtelif verilerden biliyoruz. Ayrıca, Sümer yazıtlarında “na” denilen bir kamıştan söz edildiğini bunun kamışın atası olduğu (olabileceği) yine tahminler arasında. Muhtemelen Etiler döneminde de, Akad’lar zamanında ney çalınmış olması doğaldır. Sümer yazıtlarında yer aldığından bizde Sümerler zamanında bu çalgının icra edildiğine inanıyoruz.

Son dönemlerde ney çalgısına insanların ilgisinin arttığını, belediyeler, üniversitelerdeki müzik kulüpleri, çeşitli dernekler ve vakıflar tarafından ney kursları açıldığını, her yıl onlarca neyzen adayının eğitim almaya başladığı da bilinen bir gerçek.

İnsan hislerinin ifadesinde musikinin önemli bir yeri vardır. Enstrüman seçimi tamamen kişisel zevktir. Bazıları kemana kemençeye gönül verir, bazıları da neyde kendini bulur. Bunun sanırım kelimelere dökülecek bir açıklaması bulunmamaktadır.

Her enstrüman bir lisan gibidir. Her enstrümanın kendine özgü farklılıkları vardır. Ney çalgısının diğerlerinden farkı, tasavvuf müziğinde ayrı bir yeri ve önemi olmasıdır. Biz Türkler her alanında musikiyi de, tasavvuf musikisini de kullanmışız ve kullanıyoruz da.

Efendim, ney hakkında uzun boylu bilgilere sahip olduğumu sanmayın. Ankara’da bulunduğum sırada bir dostum beni bir ney yapım evine götürdü. Mağazanın üstünde balyalarla kamış ve alt tarafında satışa hazır yüzlerce ney… Şimdi, ney yapımevi sahibinin sözlerinden alıntılar yapıyorum…

“…İyi bir neyde kamışların yöresi önemli, kullandığımız ney kamışları daha ziyade Akdeniz coğrafyasına ait. Özellikle Hatay’ın Samandağ ilçesinin kamışları makbuldür. Ney kamışının kuru olması gerekiyor ve yine bir süre kurutulduktan sonra düzeltme işlemi yapılıyor. Daha sonra içi açılarak, çeşitli ölçülere sadık kalınarak akortlanıyor. Burada kamışın çapı önemlidir. Çok ince olmayıp dokuz boğum olacak. Başparesinin manda boynuzundan olması ses açısından iyidir. Kamışlar üç ayda kurur ama hepsi aynı tonu, aynı sedayı vermiyor, yani firesi çok. Açıp üflemeden bir şey söyleyemeyiz. Kurumuş ve düzelmiş bir kamışı bir gün içinde tamamlayabiliyoruz. Daha kalın, daha çaplı neyden daha güçlü ses çıkar.

Ney yapmak için ney üflemesini bilmek gerekiyor, bunu bilmeden akort yapmak güç. Ney üflemeden, sesleri bilmeden, musiki bilgisine sahip olmadan yaparsak, birçok hataların farkına varamayız. Bütün enstrümanlarda olduğu gibi ney de kullandıkça makbulleşir. Eskidikçe, kullandıkça üfürdükçe sesleri oturur. Kamış hassastır, dayanıklı değildir. Bu işe gönül verenler her gün ney üflemeli, uzun süre ney üflemeyince unutuluyor.

Ney, doğal ve hassas bir madde olduğundan, uzun ömürlülüğü ve verimliliği açısından bakım ve korunmasının çok önem taşıdığını belirtmeliyim. Ani sıcaklık değişimlerinden uzak tutulması gerekir…”

Daha sonra usta neyi üfledi… Hiç bir enstrümanda olmayan muhteşem, kadife, büyüleyici bir ses. Gözlerimiz ustanın ağzında kalakaldık. Neyin efsane ismi Merhum Neyzen Tevfık, nereden akıl etmişte ney çalgısına aşık olmuş. Gördük ki, ney üflemek, kaval çalmaya hiç benzemiyor.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Nabzı

Güzellik mi Yenilik mi?

Güzellik denilince hemen kadınlarımız akla geliyor nedense. O nedenle, güzellik ve kozmetik, birbirini tamamlayan iki kavram adeta. Bu konuda da istismarcılar ön planda. Nereden alıyor, nereden buluyor, bir krem piyasaya çıkarıldığında ses getiriyor. El yakıyor ama kapış kapış da gidiyor.

Mütevazı geliri olanlar, tabii bayanlar bu ürünleri alamıyorum diye hiç üzülmesinler. Çünkü kısa süre sonra ayağa düşüyor. Üzülmelerine gerek yok.  Ancak, kozmetik tasarımcıları ya da bu ürünleri piyasaya sürenler, öylesine inandırıcı oluyorlar ki; “Kozmetik firmaları sizin daha genç, daha güzel görünebilmeniz için geceli gündüzlü çalışıyorlar hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyorlar”

Bu tüccarlar böyle yaldızlı sözlerle kadınları köşeye sıkıştırıyor ve aynı zamanda reklamdan da kaçınmıyorlar. Efendim, alan memnun satan da memnun ama sağlığımızı da düşünelim, onun zaafa uğramamasına özen gösterelim. Yine de siz bilirsiniz.

Günün Sözü

Tebessüm Etmek Çok Şeydir.

Öcal’dan İnciler

Çok Okuyan, Çok Bilir!

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here