Bir Buket Tebessüm

0
84

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Yine şiir okumaya baya bir ara verdik. Şimdi şiir okuma zamanı gibi geliyor bendenize. Hepimiz için derlediğim bir buket dilerim  günümüze de uğurlu gelir. Yase

Büyük Can Dedi Ki:

Kovalamayın beni yatağa
Hiç uykum yok
Daha lafınıza karışacağım
Ortalığı dağıtacağım
Televizyonu kapatacağım
Ayçiçeği resmi yapacağım daha
Başparmağıma şiir okuyacağım
Islık çalacağım
Daha çok işim var
Gecenizi karartacağım
Kütahya vazonuzu kıracağım
Vakitsiz yatırmayın beni
Daha çok erken

Can Yücel

 

Bir Cin Şiiri

Davacı zengin, davalı yoksulsa
Zenginden yana işler yasa

Davacı yoksul, davalı zenginse
Davalıda kalır yine nizalı arsa

Davacı da davalı da zenginse davada
Özür diler çekilir aradan kadı

Davacı da davalı da yoksulsa, bak,
Sade o zaman işte yerin bulur hak

Can Yücel

 

Seni Saklayacağım

Seni saklayacağım inan
Yazdıklarımda, çizdiklerimde
Şarkılarımda, sözlerimde.

Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
Ve kimseler görmeyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde.

Sen göreceksin duyacaksın
Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
Uyuyacak, uyanacaksın.

Bakacaksın, benzemiyor
Gelen günler geçenlere,
Dalacaksın.

Bir seviyi anlamak
Bir yaşam harcamaktır,
Harcayacaksın.

Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
Yaşayacağım gözlerimde;
Gözlerimde saklayacağım.

Bir gün, tam anlatmaya…
Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım…
Anlayacaksın.

Özdemir Asaf

 

Umut Yaprakları

Öyle bir ilkyaz ol ki korkut yaprakları,
Öyle bir son yaz ol ki tut yaprakları,
Sararıp dökülürken güz rüzgarlarında
Ardında savrulsunlar, unut yaprakları.
Sevinçlerinde onlar vardı, hüzünlerinde onlar
Seninle yeşerdiler, seninle soldular..
Olsunlar senden sonra da umut yaprakları.

Özdemir Asaf

 

Söyle Sevda İçinde Türkümüzü

Söyle sevda içinde türkümüzü,
Aç bembeyaz bir yelken
Neden herkes güzel olmaz,
Yaşamak bu kadar güzelken?

İnsan, dallarla, bulutlarla bir,
Ayrı maviliklerden geçmiştir
İnsan nasıl ölebilir,
Yaşamak bu kadar güzelken?

Fazıl Hüsnü Dağlarca

 

Açılmamış Kapılar

Sevdiğin kentlerin selamı sanki
Sülüs kamyon şoförleri
Kufi hamallar

Anılar hep sonbaharda gibidir
astrakan gecede
süt yıldızlar

Belleğinin yerini tutar kadehindeki
Taşlar taş kemerler
İvedi sarmaşıklar

Hayatını sarsan binbir andan
adlarını yıllara
veren yargıç krallar

Ne varsa yarım kalmış, geleceğindir
Bir kez girilmiş sokaklar
Açılmamış kapılar

Bilir misin iki kökeni var hüznüniyetinin:
çiçek durumu aşklar,
yaprak düzeni siyasalar.

Cemal Süreyya

 

Bir adam bir düş gördü

Ve uyandığında yorumcuya giderek

Düşünü kendisi için yorumlamasını istedi

Yorumcu adama dedi ki,

Bana uyanıkken gördüğün düşlerle gel ki

Anlamlarını söyleyebileyim.

Ama uykunun düşleri

Ne benim bilgeliğime aittir

Ne de senin imgelerine

Bir elmanın yüreğinde gizlenen tohum

Görülmez bir elma bahçesidir.

Ama bu tohum bir kayaya rast gelirse

Ondan hiçbir şey çıkmaz

Şubat Güneşi

Sonra hemen “Hadi salona gidelim şömine yanıyor, hani yemeyi ertelediğimiz kestaneler var ya ne dersin şimdi onları patlatalım mı?” dedi. “O harika olur” diyerek Zeynep Ahmet’in kollarından sıyrılıp elini tuttu. Birlikte neşeyle çıtır, çıtır yanan odunların ısıttığı salona girdiler. Şöminenin karşısındaki koltuklara oturup ikisi birden aynı anda gözlerini şöminedeki ateşe diktiler sanki bütün soruların yanıtı o korların içindeydi. Uzun bir müddet gözleri korlarda suskun kaldılar. İlk konuşan Ahmet oldu. “Neden sustuk?” Zeynep gözleri korlarda “bilmem sanırım öyle gerekti” dedi.

“Bazen susmak gerekir biliyor musun? Biz çoğu zaman düşünmeden susarız! Yani şimdi “susacağım” demez ki kimse zahir kendine? Biz de demedik değil mi? Hem de baya bir suskun kaldık.” “Evet ya sanki sesli söylenecek şeyler bitti de sessiz söylemesi gerekenler devreye girdi.”

“Susmak bazen dinlenmenin ve konuşmanın özü gibi gelir bana. Seni bilmiyorum ama ben çok susarım ve severim  susmayı. “tıp” derim kendime ve susarım. Her yerde her ortamda susabilirim.” “Tabi bir nedeni vardır değil mi? Yani öyle durup dururken susmaz  insan” “Vardır sanırım? Yani ben her şeyin bir nedeni  olduğuna inanırım! Sen inanır mısın?” “Doğrusunu istersen bir çok şeyin nedeni olduğuna inandığım gibi, tesadüflere de inanırım. Yani benim uçağı kaçırıp otobüsle gelmeye karar vermem ve seni görmem tamamen güzel bir tesadüftür diye düşünüyorum.” “Tabi olabilir ama ben bunun bir tesadüf olduğuna inanmıyorum. Aslında hiçbir şeyin tesadüf olduğuna inanmıyorum.” “Peki sen nasıl değerlendiriyorsun bu karşılaşmayı?” “Çok basit. Yani bence diyorum önce. Çünkü zaten çok bilmiş iken birde ukalalıkla değerlendirilmek istemiyorum.”

Ahmet hemen yerinden kalkıp Zeynep’in önünde diz çöktü. Ellerini tutup. “Çok bilmiş sözünü kesinlikle gerçek anlamda kullandım, lütfen buna inan, evet bazen sırf seni kızdırmak için söylediğim oldu ama yeminle seni üzmek ya da yaftalamak için kullanmadım. Ve itiraf ediyorum ki bazen seni kıskandım! Ama sende çok bilmişsin işte yalan mı?”

Bunun üzerine Zeynep ellerini hızla Ahmet’in ellerinden çekerek saçlarına yapışıp çekmeye başladı bir yandan da “Demek çok bilmişim ha? Çok bilmişim var mı bir diyeceğin” dedi…

“Tamam, tamam az bilmişsin işte bırak saçlarımı” “Bırakmayacağım. Geldiğimden beri aynı şeyi söylüyorsun” “Yemin ederim  niyetim seni kırmak, falan değil sende biliyorsun zaten, bu ne şimdi yoksa alındın mı?” “Ne alınacam ya” diyerek Ahmet’in saçlarını aniden bıraktı. Ahmet saçlarını düzelterek ayağa kalkarken “of ya hem özür diliyoruz diz çöküp hem de dayak yiyoruz” diye söyleniyordu.

“Sende kinayeli konuşma” “Emrin olur küçük sahip” diyerek yerine oturdu. “Şimdi dinleyelim bakalım sizi. Ne diyordunuz tesadüflere inanmadığınızı mı?” “Evet inanmıyorum. Her şeyin bir nedeni var. Şu an saçını çekmemin nedeni  beni kızdırmış olman değil mi? Bizim karşılaşmamız için de senin  uçağını kaçırman gerekiyordu. Çünkü ben otobüse binmiştim. Ve eğer karşılaşmamız gerekiyorsa ya senin uçağını kaçırman ya da benim uçak  korkusunu atıp uçağa binmem gerekiyordu. Ama sen geldin ve özellikle benim bindiğim otobüse bindin, bir saat sonra kalkacak olana da binebilirdin ya da başka bir uçak bekleyebilirdin ama hiç birini yapmadın ve gelip tamda arkama oturdun kırk beş kişilik otobüste başka yer yokmuş gibi. Hepsi tesadüf mü şimdi bunların? Bence hayır bir şekilde karşılaşmamız gerekiyordu ve doğa bunu ayarlamak için uğraşıyordu. Sana uçağı kaçırttı. Beni Yusuf’la kavga ettirdi. Çünkü bende o  gün İskenderun’a gelmeyi düşünmüyordum. Yusuf’a kızıp gidişimi öne almıştım.”

“Garajda birbirinize sarılmış vedalaşırken hiçte kavgalı gibi görünmüyordunuz ama” dedi Ahmet. Zeynep duymamış gibi yapıp devam etti. Aslında Ahmet’i değil de kendini inandırmaya çalışıyordu. “Ve doğa bizi karşılaştırmak için uğraşırken biz birbirimizden habersizdik.” “Ben haberliydim seni görmüştüm sen görmeden.” “Eh birimizin de görmesi lazım ama ,değil mi?” “O işte bana düştü.” “Şikayetin mi var bundan?

“Yok, yok asla; sana kalsaydı zaten sen beni hiç görmezdin, senin değiminle, doğanın yaptığı bütün hazırlıkta boşa giderdi.” “Doğru. Sonra sahilde kendimi unutmamı sağlayanda doğaydı ve anahtarımı kaybettiren de. Ve o saatte senin oradan geçmen gerekiyordu. Ne bir saat önce ne de on dakika sonra. Tam da o saatte.”

“Gerçekten sence doğa mı hazırladı bütün bunları bize? Yani bütün bunlar hoş bir tesadüf  olamaz mı?” “Bence doğanın tesadüflerle kaybedecek zamanı yok. Hatta elektriklerin de kesilmesi gerekiyordu. Çünkü elektik olsa ben eve gitmenin muhakkak bir yolunu bulurdum ve eve gidince beni bir daha görmenin olanağı olmazdı. Arkası Yarın

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here