Sevgili Annelerimizin Günü Kutlu Olsun

0
87

Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bugün? Bugün anneler günü. Sevgili annelerimizin ve kendine anne diyen herkesin günü kutlu olsun. Anneler günü geleneği aslında Antik Yunanda Yunan mitolojisindeki pek çok tanrı ve tanrıçanın annesi olan Rhea onuruna verdikleri yıllık ilkbahar festivali kutlamalarıyla başlamış. Antik Romalılar da ilkbahar festivallerini İsa’nın doğumundan 250 yıl öncesinden ana tanrıça Kibele onuruna kutlamışlar daha sonra.

ABD’de Anna Jarvis’in kaybettiği kendi annesi için 1908 yılında  anma başlatmış ve o günü  1914 yılında Kongrenin onayıyla Amerika çapında genişlemiş ve kısa bir zamanda bütün dünyayı sarmış. Ülkemizde ise anneler günü 1955 yılından beri kutlanmaktadır. Ülkemiz de dahil pek çok ülkede her yıl mayıs ayının ikinci pazar gününde kutlansa da farklı ülkelerde farklı tarihlerde de kutlanmaktadır. Her doğuran anne olamıyor ne yazık ki. Yani çocuğunu çöpe bırakıp alışverişe giden bir yaratıktan anne olabilir mi, sırf doğurdu diye ona anne denebilir mi? Ve doğurmadı, bakıma muhtaç çocuğu aldı sevdi, büyüttü gözünün bebeği yaptı topluma kazandırdı ama doğurmadığı için ona “sen anne değilsin” denebilir mi?

Bu sabah ve doğduklarından beri  her sabah uyandığımda balkona çıkıp komşumuzun bahçesine bakıyorum kedisi yavrulamıştı geçenlerde yazmıştım o yavruların plastik leğende büyümelerini izliyorum. Annelerin şefkatini ve koruyuculuğunu gerektiğinde nasıl yırtıcı olabildiğini onlara yaklaşanlardan korumak için nasıl tırnaklarını çıkarıp pusuda durduğunu görüyorum. Ve o dört minik yavrunun güvenle birbirleri ile oynaşmalarını. Yukardan izliyorum. Ve yavrusunu çöpe atıp alışverişe giden kadını düşünüyorum. İki Anne var karşımda. Biri tırnaklarını onlara koruyuculuk yapan sahiplerine bile doğrultmuş tetikte bekleyen bir kedicik ve bebeğini çöpe bırakan insan kılığında bir yaratık. Yeminle söylüyorum ki o kadını ve onun gibi olanları yargılamadan önce anlamaya çalışıyorum. Ama onların anlaşılır halleri yok ki anlayabileyim! Bir öyküleri vardır kuşkusuz belki tüyler ürperten ama çocuğu böyle bırakmak? Bilmiyorum ve çaresiz algılıyorum kendimi.

Allah bütün çocukları böyle annelerden korusun demekten başka bir şey düşünemiyorum. Bu anneler gününde aklımda güzel şeyler yok ne yazık ki, ellerinde çocukların fotoğrafları olan annelerin oturma eylemi.  Gezi parkı şehit annelerinin yürekleri dağlayan acıları ve PKK’ya şehit verdiğimiz binlerce şehidin kahraman anneleri geliyor aklıma. Ve tabi ki sevgili annemi rahmetli dünyanın bütün çocuklarına dileyebileceğim bir tanecik annem ruhu şad olsun. Diğer bütün hayatını kaybetmiş anneler gibi…

Anneler gününde ve diğer bütün özel günlerde yapılan etkinlikler yinelenir. Güzel sözler, hediyeler sorunlara dikkat çekmeler ve tabi ki yine her şey olduğu yerde sayar gelecek yılın kutlamalarına kadar. Keşke daha az konuşup daha çok iş yapabilseydik, eksiklerimizi, yanışlarımızı bilebilseydik. Ezbere değil de bilerek, hissederek konuşabilseydik. Yılda bir gün değil. Her gün anneler günü olmalı. Yaşlı anneleri olanlar onların değerini  daha çok bilerek daha çok sevmeli koruyup kollamalı, kol kanat germeli, bakım evlerinde kalanları her gün ziyaret etmeli bu son günlerde gördüğüm, şahit olduğum ne kadar sokağa atılmış çocuk varsa bir o kadar atılmak istenen annenin olduğu. Ne yazık ki böyle bir toplum olduk. Atasözün dediği gibi “bir anne on çocuğa bakabilir ama on çocuk bir anneye bakamaz” şimdi de gördüğümüz bu.

Ve sevgili okuyucularım bugün karamsarım bugün içim çok burkuyor çünkü. Duyduklarım üzücü, gördüklerim üzücü, özlemim ise yakıcı. Ne diyelim kaygısız olanlar kadar mutlu olalım hep birlikte sevgili okuyucularım ve her gün sağlık ve sevgiyle. Bütün sevgili annelerin günü kutlu olsun diyorum. Yase

Şubat Güneşi

Ahmet Zeynep’e baktı “canım benim yarın Pazar kimseyi bulamayız ki” dedi. Zeynep’in bir gün evine gideceğini düşünmek  bile  istemiyordu. Zeynep ise ne düşüneceğini bilemiyordu. Sevinse mi üzülse miydi? Şimdiye kadar bir evi olduğunu aklına getirmemişti üstelik içinde bulunduğu durumdan da şikayetçi değildi, kendini olayların akışına bırakmıştı. Yorgundu çünkü ve şairin dediği  yerde duruyordu “nasıl geçerse geçsin zaman!”

“Ne düşünüyorsun Zeynepçim daldın yine?” Ahmet sıkıntıyla kıza bakıyordu sanki büyü bozulmuş aralarına görünmez bir perde inmişti. “Ne tuhaf bir evim olduğunu unutmuşum inanamazsın!” “Bende seni başka bir evde düşünemiyorum sanki hep burada yanımdaydın ve hep karanlık, hep yağmur vardı. Ve böyle devam edecek her şey sanıyordum sen anahtarı sorana dek. Nerden geldi aklına şimdi Allah aşkına”

“Bilmem” diye sıkıntıyla kıpırdandı Zeynep. “Ama tabi eve dönmem gerek Ahmetçim sürekli burada kalamam ki?” “Ama istediğin zaman gelebileceğini biliyorsun değil mi?” “Evet, tabi ama sende gelirsin!” “Tabii ki geleceğim seni yalnız bırakmayacağımı söylemiştim. Ve sevgili sahip; sen iyi olana dek evi unut. Tamam mı?  Hava düzelince ben evine gider anahtarı yaptırırım, telefonun ve sana lazım olan eşyalarını getirim. Ne annem ne ben ne de abim seni bu durumda yalnız bırakamayız haberin olsun. Yağmurla gelen prenses.”

Sonra yeni aklına gelmiş gibi sordu. “Sahi sen neden geldin İskenderun’a Zeynep?” Zeynep hiç düşünmeden hemen yanıt verdi. “Zor bir soru değil! Aslında Bilmiyorum, ya da belki biliyorum, belki yüzleşmeye ve unutmaya geldim hayatımın son üç yılını?” Düşüncelere dalmak üzereydi. Ahmet hemen atıldı. “Tamam, düşünme şimdi hiçbir şey. İyi ki gelmişsin yoksa şu an bunları konuşuyor olmayacaktık. Ve seni üzen her şeyi, her an, ruhunu hırpalayarak yeniden defalarca yaşadığını görmemiş olacaktım. Yoksa sen görmediğimi mi sanıyorsun?”

“Teşekkür ederim Ahmetçim evet iyi ki gelmişim, iyi ki seni tanımışım” dedi. “Kendimle yüzleşmeden sen ve yağmur çıktınız karşıma. Ancak senin de dediğin gibi. Unutmak değil ama alışmak istediğim her şeyin içindeyim hala. Kim bilir Belki böyle, böyle alışacağım. Yana yıkıla? Kuşkusuz unutmam olanaksız: ancak alışmam gerek biliyorum; hem onlarla hem de onlarsız yaşamayı. Ayakta  sağlam durmayı, birilerinin desteği olmadan yaşamayı öğrenmem lazım. Kendimi yaralayıp berelemeden…”

“Ne güzel söyledin işte kendini yaralayıp berelemeden. Ama sende biliyorsun ki yanmadan küle dönmez hiçbir şey. Yani yaralanmadan berelenmeden nasıl çıkılır ki bu yangından?” Ahmet’ten yardım dilenir gibi bakıyordu.

“Zeynepçim ben senin yandığın gibi yanmadım nasıl bir şey böyle yanmak çok iyi bilmiyorum” dedi Ahmet. “Ama seni anlıyorum ve içinin hala yangın yeri olduğunu görüyorum. Biri sönmeden diğeri gelmiş biri sönmeden diğeri üzerine, üzerine gelmiş ve kora dünmüş hepsi şu an gördüğüm kadarı ile ışıl, ışıl  içinde! Onların soğuması ve küle dönmesi kolay olmayacak ve tabi ki zaman alacak.”

“Ve her yanıcı madenin yanma süresi ve ardında bıraktığı kül, büyüklüğü ile orantılı olur değil mi Ahmetçim” diye  araya girdi Zeynep. “Tabi, hatta tam küllendi derken yeniden alev alanlar bile olacak ama  sonunda zaman onları küle çevirecek bu kaçınılmaz bir son. Ve Zeynep senin zamana yardım etmen lazım küçüğüm!” “Nasıl yani?” “Sen onu yapıyorsun zaten, yaratılışın güzelliği ile. İlk başta isyan etmeyerek “neden benim başıma geldi” diye kendine acıyıp kaderi sorgulamayarak.”

“Bunu yapmak istedim ama yapmadım. Yapamadım aklım izin vermedi. Yüreğim elvermedi. Hızır’ın  gelmesini  bekledim. Geleceğini biliyordum çünkü ve geldi. Ölümün bir son olmadığını fısıldadı kulağıma. Zeynep  dalgın, dalgın sanki o anlara dönmüş gibi konuşuyordu. Arkası Yarın 

Günün Şiiri

Anneler Günü

“Anneme ve bütün annelere”

Nasıl hatırlamam anacığım nasıl
Kaç geceler bana ninni söylerdi
Hasta olunca oydu başucumda bekleyen
Biraz yorulmayayım, üzülmeyeyim, hemen
Alır kucağına okşardı, saçlarımı öperdi.

Nasıl hatırlamam anacığım nasıl
Uzun kış geceleri masal masaldı
Güzel çoban kızları, iyi kalpli sultanlar
Bir suyun akışı gibi geçip gitti zamanlar
Şimdi ne o dünkü çocuk, ne de o masal kaldı.

Nasıl hatırlamam anacığım nasıl
Yıkayan oydu mürekkep lekeli parmaklarımı
Akşam biraz geciksem yollara düşerdi
Sokağa çıkarken «Yavrucuğum üşütme» derdi.
Hemen bir kazak örerdi biraz boş kaldı mı?

Nasıl hatırlamam anacığım nasıl
Bilirim yine kalbinde yerim anacığım
Selam sana Anneler Günü İstanbul’dan
Yeni dönmüşçesine bir akşam okuldan
Vefalı ellerinden öperim anacığım.
Ümit Yaşar Oğuzcan

Günün Sözü

Ben, annemi nasıl sevmem ki o beni bir müddet karnında, uzun bir zaman da kucağında, ölünceye kadar kalbinin şefkat köşesinde taşımıştır. Ona saygısızlık göstermekten daha aşağılık bir şey bilmiyorum.

Abdurrahman Cami

Bana okuduğum kitapların en güzelinin hangisi olduğunu sorarsanız, söyleyeyim annemdir.

Abraham Lincoln

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here