23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Kutlu Olsun

0
73

Günaydın sevgili okuyucularım nasılısınız bu sabah? Kendimi bildiğimden beri hangi durumda olursam olayım 23 Nisan’da neşeli olurum. Bu hiç değişmedi ve dilerim değişmez hiçbir zaman. Okulluyken neşemiz kaygısızdı ve hüzün denen kara melek yanımıza uğramazdı hiç. Ama şimdi büyüdük ve neşemize hüzün karıştı ve derin bir düşünce esir etti bizi. Eskiden minnet ve teşekkürle anardık bize armağan edilen bu ve bütün bayramları çocukluğun hafifliği ve derin sevinci ile. Çok düşünmezdik. Bilirdik, Egemenlik ve çocuk bayramı olduğunu. Çocuğu anlardık ama egemenlik? Onu da bilirdik. “Egemenlik en genel anlamıyla devletin ülke toprakları üzerinde siyasi yönetim yetkisini kullanma hakkıdır” diye…

Atatürk, babadan oğla kalan saltanat yönetimini kaldırmış yerine halkın iradesini simgeleyen bir meclis açmış! Büyük Milet Meclisi 23 Nisan 1920’de Ankara’da “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” demiş. Ve kuruluş felsefesi bu olmuş. Ve sonra biz çocuklara armağan etmişti. Gururumuza paha biçilmezdi bütün dünya çocukları arasında. Hangi devletin kurtarıcısı Atatürk ki, hangi devletin kurtarıcısı çocuklara bu kadar önem verip onlara egemenliğin timsali olan bir bayram armağan etmiş ki? Ve biz bunun ayrımında idiydik daha okula yeni başladığımızda bile. Ve şimdi ayrımında olduğumuz daha başka şeylerde var artık. Bizimle birlikte büyüdü düşüncelerimiz ve değer yargılarımız. Bize armağan edilen egemenliğin daha, daha çok farkındayız şimdi. Bastığımız toprakların değerini daha çok biliyoruz ve her adımda bu topraklar için toprağa düşen ecdadımızı incitmemek için yere yavaşça ve saygıyla basıyoruz. Ve onların emanetine sıkı sıkıya sarılmak görevlerin en kutsalı ve vazgeçilmezi bunu biliyoruz. Ve biz her 23 Nisan’da yine çocuk oluyoruz. Kaygısız ve neşeli elimizde bayraklarımız yağmur çamur dinlemez.

Ve bir bakalım 23 Nisan’a nasıl gelindi?

23 Nisan’a Nasıl Gelindi?

İstanbul’un işgalinden üç gün sonra, Atatürk 19 Mart 1920 tarihinde bildiri yayımladı. Bildiride, olağanüstü yetkiler taşıyan bir Meclisin Ankara’da toplanacağı, Meclis’e katılacak üyelerin nasıl seçilecekleri, seçilenlerin en geç on beş gün içinde yapılması gereği, kesin ve kararlı ifadelerle yer alıyordu. Ayrıca, dağılan Meclis-i Mebusan’ın üyeleri de Ankara’daki Meclis’e katılabileceklerdi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş temelleri Ankara’daki bu ilk tarihi binada atıldı. Birinci Meclis Binası, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın yönetim yeri olarak pek çok tartışma ve millî kararlara sahne oldu: Bu yapı bugün Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak, ilk yılların anılarını sergiliyor. İllerde seçilen temsilciler ve Meclis-i Mebusan’ın bir kısım üyeleri Ankara’ya geldiler.

Ankara’nın o günkü şartlarında Meclis’in toplanabileceği elverişli bir bina yok gibiydi. Sonunda, İkinci Meşrutiyet döneminde, İttihat ve Terakki Cemiyeti kulübü olarak yapılmış tek katlı bir bina uygun görüldü. Eksik kalmış yapı tamamlandı, okullardan toplanan ve halkın katkısıyla sağlanan eşyalarla donatıldı. Hazırlıklar tamamlanınca, Atatürk 21 Nisan’da yayınladığı ikinci bir bildir ile Meclis’in 23 Nisan günü toplanacağını ve açılış töreninin nasıl yapılacağını duyurdu.

23 Nisan 1920 Cuma sabahı erken saatlerde, Ankara’da bulunan herkes Meclis Binası çevresinde toplandı. Halk, kendi kaderine sahip çıkmanın coşkusu içindeydi. Hacı Bayram Câmii’nde kılınan öğle namazından sonra, Meclis binası girişinde bir tören yapıldı. Saat 13.45’de, Ankara’ya gelebilen 115 milletvekili Meclis salonunda toplandı.

Parlamento geleneklerine göre, en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif Bey (1845), Başkanlık kürsüsüne çıktı ve aşağıdaki konuşmayı yaparak Meclis’in ilk toplantısını açtı.

Burada Bulunan Saygıdeğer İnsanlar, İstanbul’un geçici kaydıyla yabancı kuvvetler tarafından işgal olunduğu ve bütün temelleri ile halifelik makamının ve hükümet merkezinin bağımsızlığının yok edildiği hepimizce bilinmektedir. Bu duruma baş eğmek, milletimizin, teklif olunan yabancı köleliğini kabul etmesi demektir. Ancak tam bağımsızlık ile yaşamak için kesin olarak kararlı bulunan ve ezelden beri hür ve başına buyruk yaşamış olan milletimiz, kölelik durumunu son derece ve kesinlikle reddetmiş ve hemen vekillerini toplamaya başlayarak Yüksek Meclisimizi meydana getirmiştir. Bu Yüksek Meclisin en yaşlı üyesi sıfatıyla ve Allah’ın yardımıyla milletimizin iç ve dış tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip, kendi kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek, Büyük Millet Meclisi’ni açıyorum.”

Bu açış konuşmasında, millî egemenliğe dayalı yeni Türk parlamentosunun adı da “Büyük Millet Meclisi” olarak konulmuştu. Bu ad herkesçe benimsendi. Daha sonra Atatürk’ün tüm konuşmalarında yer aldığı şekliyle ve ilk kez 8 Şubat 1921 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesinde de yazılı olarak, “Türkiye Büyük Millet Meclisi” (TBMM) adı kalıcılık kazandı.

TBMM, 24 Nisan 1920 günü yaptığı ikinci toplantısında Mustafa Kemal Paşa’yı (Atatürk), başkanlığa seçti. Mustafa Kemal Paşa, kendi öncülüğünde kurulan TBMM’nin başkanlığını Cumhurbaşkanı seçildiği gün olan 29 Ekim 1923 tarihine kadar sürdürdü. TBMM, açılışından iki gün sonra, sadece yasama değil, yürütme gücüne de sahip olacak hukukî ve siyasî yapısını düzenleme çalışmalarına başladı.

İlk meclis başkanı Mustafa Kemal Atatürk. Bu düzenlemeler, TBMM’nin tam bir “güçler birliği” ilkesini benimsediğini göstermişti.

23 NİSAN EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN. SAĞLIKLA VE SEVGİYLE, BİRLİK VE BERABERLİKLE HER ZAMAN SEVGİLİ OKYUCULARIM. YASE

Kaynak Vikipedi, özgür ansiklopedi

Şubat Güneşi

Zeynep “nur içinde yatsın” diyerek devam etti. “Abim ile ikimiz İstanbul’da doğduk. Çok güzel kocaman bahçesi olan bir evde içinde hayvanları, meyve ağaçları olan kocaman bir bahçe ortasında ilk adımlarımızı atmışız. Abim benden on yaş büyük, sanırım beni çokta düşünmemişler ya da düşünmek için geç kalmışlar ki on yıl ara vermişler dünyaya getirmek için.” Kolunu masaya dayayıp elini alnında sıkıntıyla gezdirdi. “Daha erken doğsaydım keşke, onlarla daha çok zamanım olurdu yaşayacak.” Sesi titriyordu. “Doyamadan kaybettim ikisini de. Önce abim ansızın bıraktı beni. Biliyor musun Ahmet o benim abim değildi yalnız. Gerektiğinde babam gibiydi, gerektiğinde annem gibi oluyordu. Arkadaşım, sırdaşım, yol göstericimdi. Annem öğretmendi bütün günü okulda ve yazılı kağıtları arasında geçiyordu. Bu yüzden en çok abimle zaman geçiriyordum. Sabahları kahvaltımı o hazırlıyor okula onunla gidiyordum okuldan da o alıyordu. Annem geç geldiğinde mutfakta bir şeyler hazırlıyordu bende yanında dolanıyordum yemek yapmayı bile ondan öğrendim ve bugün seni şaşırtıyorsa bazı konuşmalarım bunların hepsi abimin sayesinde oldu. İlk öğretmenim oydu çünkü ve şanslıydık ki kocaman kütüphanesi olan bir evde doğmuşuz, gönlümüzce o kütüphaneyi kullanma olanağımız vardı. Ortadan kaybolduğumuzda annem bizi kütüphanede bulurdu. Bazen o okurken ben uyuyakalırdım kendimi güvende algılardım hiçbir yerde olmadığım kadar. Ondan sonra asla güvende algılamadım kendimi Can’la olduğum zamanlarda bile sanki bir yarımda onunla birlikte gömülmüştü o toprağa.”

Sesi buğulanmış gözlerine yaşlar dolmuştu. Ahmet gelip yanına oturdu. Kolunu kızın omuzlarına dolayıp kendine çekti. “İstersen sonra anlatırsın kendini üzme lütfen Zeynepçim” dedi. “Çocukken çok korkardım Ahmet” diye anlatmaya devam etti. “Aslında hala korkuyorum. Annem bile fark etmemişti korktuğumu ama abim biliyordu ve beni bir tek o koruyabiliyordu hem kendimden hem de arkadaşlarımdan. Çünkü korkunun aklı yok, mantığı yok ve çocuklar çok acımasız olabiliyor bazen.” Bakışlarını Ahmet’e dikmişti bunları söylerken. “Hala korkuyor musun Zeynep” dedi Ahmet fısıldar gibi. Zeynep gülerek “Yok, yok korkmuyorum artık. Çünkü akıllandım. Abim öğretti korkuyla nasıl başa çıkacağımı. Ama itiraf etmeliyim ki yinede bazen boşluğuma gelince korkuyorum.” “Zeynep neden korktuğunu sorarsam çok mu olur?” Zeynep bir an düşündü sonra “belki bir gün” dedi.

“Çay ister misin peki” “Evet, lütfen üstelik üşüyorum Ahmet.” “Salona geçelim mi?” “Yok burada iyiyiz, çay da bizi  biraz ısıtır  değil mi?” “Tamam ben  yinede sana bir ceket alıp geleyim.” Arkası Yarın

Günün Şiiri

23 NİSAN 1920

23 Nisan 1920,

Kurtuluş Savaşı günleri.
Tek bir yumruk oldu,
Yurdun ileri gelenleri.

23 Nisan 1920,
Açıldı Millet Meclisi.
Kabul edildi böylece,
Milletin egemenliği.

23 Nisan 1920,
Coşku sardı her yeri.
Tanıdı tüm devletler,
Önder Mustafa Kemal’i.

Birkan Soylu

DÜNYA ÇOCUK BAYRAMI

Kiminin saçı siyah,
Kiminin saçı sarı…
Ankara’da buluştu,
Dünyanın çocukları.
Her Yirmi Üç Nisan’da
Tekrarlanır bu olay.
Buluşma nedenini,
Açıklamak çok kolay.
Bu kocaman dünyada
Ülke sayısı çoktur.
Oysa ki hiç birinin
Çocuk Bayramı yoktur.
Dünyanın çocukları
Yurdumuza koşuyor,
Her Yirmi Üç Nisan’da
Cıvıldaşıp coşuyor.
Türkiye konuklarla,
Kalpler sevgiyle dolsun.
Dünya Çocuk Bayramı
Herkese mutlu olsun!

Altan ÖZYÜREK

Günün Sözü

Milletin bağımsızlığını yine Milletin azim ve kararı kurtaracaktır.

Mustafa Kemal Atatürk

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here