Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Hıristiyan kardeşlerimizin paskalya bayramıydı hafta sonu. 21 Mart ve 25 Nisan tarihleri arsında kutlanıyor. Müslümanların yumurta bayramı da 1 Mart günüde kutlandı. Her iki bayramın kutlanış amacı aynı “diriliş gününü kutlamak…” Hıristiyan kardeşlerimiz bu bayramı 40 gün süren bir oruçtan sonra kutlarlar. Aynen bizim 30 günlük Orucumuzun ardından kutladığımız kurban bayramı gibi. Yahudi kardeşlerimizde Mısır topraklarında 211yıl süren esaretinden kurtularak özgürlüklerine kavuşmalarını anmak için hamursuz adını verdikleri bayramı kutlarlar 7 ya da sekiz gün süren bayramın boyunca Mısır’dan kaçarken aceleyle pişirdikleri mayasız ekmek “Matza” yiyerek.
Esaretten kurtulmak ta yeniden doğuşun simgesidir. Ve üç büyük inanç sahipleri değişik günlerde kendi tarihlerini baz alarak bayram kutlarlar. Paskalya Hıristiyan alemin en büyük bayramlarından biridir. Çünkü hz İsa MS 29–33 yılları arasında çarmıha gerildi. ve üç gün sonra yeniden dirildi. Kuran ı Kerim Nisa suresi 156-158. ayetlerine göre, Hz. İsa’yı çarmıha gerdiğini söyleyen Yahudilerin, kesin bir bilgiye değil, bir sanıya dayandıklarını, yani çarmıha gerdikleri kişinin İsa olduğundan emin olmadıklarının belirtir .
Hz. İsa’nın dirildiği günü belirleme hususu, 8. yüzyıla kadar Doğu ve Batı kiliseleri arasında başlıca tartışma konularından biri oldu. Anadolu’daki Hıristiyanlar İsa’nın çarmıha gerildiği günü, Yahudilerin Pesah (Hamursuz Bayramı) olarak kutladığı, baharın ilk dolunayından sonraki 14. gün (Yahudi Takvimi’ne göre 14 Nisan) olarak belirlediler. Diriliş gününü de -haftanın hangi gününe geldiğine bakılmaksızın– bundan iki gün sonrası, yani 16 Nisan olarak belirlediler. Ancak Yahudi Takvimi’nde de adı Nisan olan bu ay, günümüzde kullandığımız Gregoryen Takvimi’ndeki Nisan ayı ile örtüşmemektedir. Modern Mart ve Nisan aylarının bir kısmını kapsamaktadır. Batı Kiliseleri’nde ise İsa’nın bir Pazar günü dirildiğine inanıldığı için, Yahudi 14 Nisan’ından sonraki ilk Pazar günü “Diriliş Günü” kabul edildi.
Zamanla diğer kiliseler de bu geleneğe uydu ve kutlamalar Pazar günü yapılmaya başlandı. 325 yılındaki İznik Konsili’nde, Paskalya’nın bahar ekinoksundan (21 Mart) sonraki ilk dolunayın ardından gelen Pazar günü kutlanması kararı alındı. Bu nedenle Paskalya, Gregoryen Takvimi’ne göre 22 Mart ile 25 Nisan arasındaki Pazar günlerinden birine denk gelir. Doğu Ortodoks Kiliseleri, Jülyen Takvimi’ni temel aldıkları için kutlamalar genellikle Protestan ve Katolik kiliselerinden sonra gerçekleşir. Ayrıca yine Ortodoks kiliselerinde Paskalya’nın Yahudi Pesah Bayramı ile aynı güne denk ‘gelmemesine’ dikkat edilir. Katolikler ve Ortodokslar için Paskalya Bayramı tarihi 20 Nisan 2014 olarak belirlenmiştir.
2013 yılındaki Paskalya Bayramını; Katolikler 31 Mart 2013 tarihinde, Ortodokslar ise 5 Mayıs 2013 tarihinde kutlamıştır. Hıristiyanlıkta Paskalya döneminde, 40 gün boyunca tutulan oruç hayvansal gıdaları yememek kaydı ile tutulan oruçtur. 2. yüzyılda yazılan Didakte kitabına göre İsa inananlarına çarşamba ve cuma günü oruç tutmalarını buyurmuştur. 2. yüzyıldaki kiliselerin bu orucu Diriliş Bayramı’ndan önce (Paskalya) tuttukları bilinmektedir.
Tüm Hıristiyanlar tarafından kutlanan paskalya bayramının simgelerinden biri yumurtadır. Hıristiyanlar paskalya bayramında birbirlerine paskalya yumurtası ya da çikolatadan yapılan paskalya tavşanı hediye eder. Paskalya gününe özel olarak çörekler hazırlanır, boyalı paskalya yumurtaları haşlanır, mumlar yakılarak dualar edilir. Boyalı paskalya yumurtaları ilkbaharın gelişini ve dünyanın canlanışını simgeler. Bu boyalı yumurtalar biz Müslümanların yumurta bayramında da kullanılır. Amaç yine diriliştir. Ve bizler de Hz. İsa’nın dilişine inandığımız için ayrı günlerde aynı bayramları kutlamış oluyoruz. Hıristiyan kardeşlerimiz ve inananların bayramı kutlu olsun diyoruz herkesin hayatında yeni başlangıçlara neden olsun dilerim ayrıca sevgili gazete ailemin bayramını ayrı, ayrı kutluyorum. Küçüklerin gözlerinden öpüyorum.
Ve sevgili okuyucularım. “Oruç tuttuğunuz zaman, ikiyüzlüler gibi surat asmayın. Onlar oruç tuttuklarını insanlara belli etmek için kendilerine perişan bir görünüm verirler. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır” diyor Matta İncili 6: 16
Ve Yahudilerin Tevrat’ta Hamursuz Bayramı olarak adlandırılan emrin yerine getirilişi Levililer Kitabı’nda şöyle anlatılır. İlk ayda, ayın on dördüncü günü iki akşam arası Tanrı’nın Hamursuz Bayramıdır. Aynı ayın on beşinci günü hamursuz ekmeğinin Tanrı’ya ziyafetidir. Yedi gün boyunca hamursuz ekmeği yiyeceksin. İlk gün kutsal bir davet alacaksın; bayağı işler yapmayacaksın. Ve yedi gün Tanrıya ateşte yapılmış, pişirilmiş bir armağan sunacaksın; yedinci gün kutsal davettir; bayağı işler yapmayacaksın. (Levililer 23:5)
Tevrat’taki Hamursuz Bayramı ile ilgili düzenlemeler, evdeki bütün mayalı yiyeceklerin 15 Nisan’dan önce evden çıkarılması gerektiğini belirtir. (Göç 13:7) Temiz bir kuzu ya da keçi 10 Nisan’a kadar hazırlanmalı (Göç 12:3) ve 14 Nisan’da iki akşam arasında kurban edilmelidir. Ve 15 Nisan gecesi iç organları çıkarılmadan rosto yapılarak mayasız ekmek ve acı baharatla yenmelidir. Sabah gün doğumundan sonra kurban edilen hayvandan kalan hiçbir şey yenmez, yakılmalıdır. Orijinal Hamursuz bayramına ait olan Tevrat’taki düzenlemeler, yemeklerin nasıl yeneceğini de belirtir.
Tevrat’taki, Hamursuz bayramını ilgilendiren emirleri, hatırlamanın önemini vurgular. Yahudilere; onların bir zamanlar Mısır’da köleler olduklarını, Tanrı’nın onları onuncu musibetten koruduğunu ve onları bulundukları güvenli yerlere getirdiğini hatırlamaları gerektiğini belirtir. Bunun yanı sıra, Hamursuz Bayramını nesiller boyunca, Tanrı’ya adanmış olarak devam ettirmeleri gerektiğini belirtir. Çünkü bu günde Mısır’daki köleliklerinden, Tanrı’nın yardımıyla kurtuldular.
Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım hep birlikte birimizin bayramı hepimizin bayramıdır. Yase
Şubat Güneşi
“Of, ben kim miyim? Çok zor bir soru bu! Kim, kim olduğunu biliyor ki? Zaten hiç bilmiyordum şimdi hiç ama hiç bilmiyorum, ben kimim ya!” diye hınzırca gülümsedi. “Sana içimi açtım yetmedi mi? Şimdi dinle beni öyleyse” diyerek tatlı genizden gelen bir sesle başladı anlatmaya…
“Yüreğimi açmak dedim. Bir tebessümle bak her şeye dedi… Tebessüm, dedim. Her kapının anahtarı, dedi. Kapı, dedim. Girmeden bilemezsin, dedi. Ya korku, dedim. Bilinmeyenden korkar insan, dedi. Ben kimim? diye sordum. Sevgiyle beslenensin, dedi. Durdum. Durdum. Yine sustum. Kimsin? diye sordum. Sen’im, dedi. Seni seviyorum, dedim. Ben de seni, dedi…”
Ahmet hemen “Şemsi Tebrizi” diye atıldı. “Evet, Şemsi Tebrizi. Sen sormuştun ya sen kimsin diye. İşte “ben, sen’im”
Ahmet şaşkınlıkla bakıyordu kıza “Peki, beni seviyor musun?” dedi. “Seviyorum.” “Bende seni” dedi Ahmet. İkisi birbirlerine dikkatle bakıp birbirlerin tepkilerini ölçmeye çalıştılar. Ahmet “gerçekleten beni seviyor musun?” dedi. Zeynep “peki sen beni seviyor musun?” dedi. “Seni seviyorum” dedi. “Bende seni” diye yanıt verdi Zeynep. Sonra tatlı, tatlı gülümsedi. “Ahmetçim seni tabi ki seviyorum. Çünkü ben sevgiyle beslenenim ve sende beni sevgiyle besleyensin dünden beri. Sende beni seviyorsun çünkü ben şu an senim. Sen ne düşünüyorsun bilmiyorum ama “ben, sen” olduğumu düşünüyorum. Belki Mevlana ve Şemsi Tebrizi değiliz belki onlar kadar yanmadık sevginin ateşi ile ama sevginin acısı ile yandık hatta kavrulduk. Bunları ayrı, ayrı yaşadık ancak bir yerde buluşacağımız kesindi. Ve buluştuk.” Birden durup kuşkuyla Ahmet’te baktı “yanılmıyorum değil mi Ahmet?”
Ahmet inanmazlıkla kıza bakıyordu. Sonra “hayır yanılmıyorsun” dedi. Kız onu şaşırtmaya devam ediyordu! İki saat önce acıdan kıvranan kız şimdi nasıl bu kadar duru bir şekilde hızlı düşünebiliyor ve konuşabiliyordu? Zeynep “şimdi sorunun görünen yüzüne yanıt vereyim Ahmetçim” dedi Ahmet’in aklından geçenlerden habersiz…
“Adım Zeynep bildiğin gibi. Ve bu adı babam vermiş. Anlamı babanın ziyneti, değerli paha biçilmez mücevheri demekmiş. Doğrusu bu onuru bana layık bulan sevgili babama teşekkür ediyorum. Onu şefkatle ve sevgiyle anıyorum mekanı cennet olmuştur umarım.” Zeynep in sesi titremeye gözleri nemlenmeye başlamıştı ama kendini hemen toparlayıp devam etti. “Onu hiç tanımadım, daha ben birkaç aylıkken geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetmiş. Abimden ve annemden dinlediğim kadarı ile tanıyorum yalnızca babamı. Ama onunla övünüyorum iyi ki onun çocuğu olarak doğmuşum. Senin baban var mı?”
“Evet, Zeynep biz de babamızı kaybettik ama onu çok iyi tanıyorum biz üniversiteye başlarken okul kaydımızı o yapmıştı. Ama ne yazık ki mezun olmamızı göremedi. Yıkımdı bizim için onun vefatı. Bizim babamız da kalp krizinden vefat etti.” Arkası Yarın
Günün Sözü
İnsanlar tecrübeleri oranında değil tecrübelerinden aldıkları dersler oranında olgundurlar.
Bernard SHAW