Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? İskenderun’da oylar MHP ve CHP tarafından yenide sayılsın isteniyor aksi takdirde şaibeli bir seçim olacağını iddia ediyorlar. Belgelerde var. Ve bu tür itirazlar yurdun her köşesinden geliyor. Demek doğru gitmeyen bir şeyler var. Ve doğru neyse onun yapılması ülkenin huzuru için çok önemli kuşkusuz. Bazı konularında bilgisiz olduğumdan kendimi safdil görmeme rağmen duyduklarımız, okuduklarımız, yaşadıklarımız ve yaşıyor olduklarımız karşısında lal oluyor dillerim. Ve bu yüzden kendimi aşmak niyetinde değilim, haddimi aşan konularda yazmak için. Buna rağmen alışılmış şeyler değil yaşadıklarımız, hem çok şaşırıyoruz hem de her şey olabilir diyebiliyoruz artık.
Biz böyle değildik aslında ama böyle olduk. Böyle oldurulduk! Böyle olunca da bazı şeyleri kabul edilemez buluyoruz ve içimiz içimizi yiyor. Doğrusu resmen hastalık durumlarındayız yatak döşekte değilsek bile öyleyiz, yaralandık aramızda sınırlar oluştu “senden”, “benden” olduk değer mi bilmiyorum! Politikacı değilim babamız Milletvekilliği yapmış olmasına rağmen ne onun ne de bizim karakterimize uymamış politika yapmak siyasetle uğraşmak. Bazı şeyler kararında bırakılabilmeli diye düşünüyorum.
Ve Mesnevi’den bir hikaye ile devam ediyorum. Eski zamanlarda Hindistan’da bir bilge. Dağ başında, aç, susuz, yorgun birkaç yolcu ile karşılaşır. Yanlarına gelip. Selam verir ve onlara der ki. Aç, yorgun ve susuz olduğunuz her halinizden belli. Ve bu durumda önünüze gelen her şeyi yiyebilirsiniz ancak size söylüyorum yavrusunu kaybetmiş bir ana fil var civarda. Çok üzgün. Eğer siz o fil yavrusunu bulup tombulluğuna da aldanıp onu yerseniz filin annesi sizi çok kötü yapar sakın ola bu işe kalkışmayın. Ben bunca yolu size bunu söylemek için geldim der. Ve yoluna koyulur. Ancak yolcular çok aç olduklarından ve kenarda yavru fili görünce tombul, tombul, bilgenin dediklerini hemen unutup fili yakalamışlar hemen oracıkta pişirip yemişler aralarından yalnızca birisi yememiş. Sonrada uykuya dalmışlar.
Filin etinden yemeyen adam uyumamış. Beklemiş gece yarısı filin annesi deli gibi gelmiş ilk önce uyanık adama sallamış hortumunu ağzının kokusuna bakmış fil kokmadığı için ona dokunmamış. Sonra uyuyan adamların teker, teker ağızlarını koklamış hepsinde minik filin kokusu varmış, anne fil hepsini parçalamış yalnız yemeyen adama dokunmamış. Kısadan hisse.
Ve şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım, hep birlikte sevgili okuyucularım her şeye inat yeniden yepyeniden el ele yürek yüreğe. Yase
& & & & &
Mesnevi’den, Benliğin Şımartılması
Ten kafese benzer. Girenlerin, çıkanların, insanla dostluk edenlerin aldatmasıyla can bedende dikendir. Bu, “Ben senin sırdaşın olayım” der. Öbürü “Hayır, senin akranın, emsalin benim” der.
Bu der ki: “Varlık aleminde güzellik fazilet, iyilik ve cömertlik bakımından senin gibi hiçbir kimse yok.” Öbürü der ki: “İki cihan da senindir. Bütün canlarımız senin canına tabidir.” O da, halkı, kendisinin sarhoşu görünce kibirlenir, elden, avuçtan çıkmağa başlar. Şeytan onun gibi binlerce kişiyi ırmağa atmıştır!
Dünyanın lütfetmesi ve yaltaklanması, hoş bir lokmadır, ama az ye. Çünkü ateşten bir lokmadır! Ateş gizlidir, zevki meydanda. Dumanı sonunda meydana çıkar.
Sen “Ben o medihleri yutar mıyım? O, tamahından methediyor. Ben, onu anlarım” deme! Seni metheden, halk içinde aleyhinde bulunursa onun tesiriyle gönlün, günlerce yanar.
Onun; mahrumiyetten senden umduğunu elde edemeyip ziyan ettiğinden dolayı aleyhinde bulunduğu halde, O sözler, gönlüne dokunur, onun tesiri altında kalırsın. Medihten de bir ululuk gelir, dene de bak! Medihin de günlerce tesiri altında kalırsın. O medih canın ululanmasına, aldanmasına sebep olur.
Fakat bu tesir, zahiren görünmez, çünkü methedilmek tatlıdır. Kınanmak acı olduğundan derhal kötü görünür. Kınanmak, kaynatılmış ilaç ve hap gibidir; içer, yahut yutarsa uzun bir müddet ızdırap ve elem içinde kalırsın.
Tatlı yersen onun zevki bir andır, tesiri öbürü kadar sürmez. Zahiren uzun sürdüğü için de tesiri, gizlidir. Her şeyi, zıddıyla anla! Medhin tesiri, şekerin tesirine benzer; gizli tesir eder ve bir müddet sonra vücutta deşilmesi icabeden bir çıban çıkar.
Nefis çok övülmesi yüzünden firavunlaştı. Alçak gönüllü, hor, hakir ol; ululuk taslama! Elinden geldikçe kul ol, sultan olma! Top gibi zahmet çekici ol, çevgan olma! Yoksa senin bu letafetin, bu güzelliğin kalmayınca o, seninle düşüp kalkanlar, senden usanırlar.
Evvelce seni aldatıp duranlar, o vakit seni görünce “Şeytan” adını takarlar. Seni kapı dibinde görünce hepsi birden “Mezarından çıkmış hortlak” derler; Genç oğlan gibi. Ona önce Allah adını takarlar, bu yaltaklıkla tuzağa düşürmek isterler. Fakat kötülükle adı çıkıp da zaman geçince bu kötülükte sakalı çıkınca; artık ona yaklaşmaktan Şeytan bile utanır.
Şeytan, adamın yanına bir kötülük için gelir; senin yanına gelmez. Çünkü sen Şeytan’dan da betersin. Şeytan, sen insan oldukça izini izler, ardından koşar, sana şarabını tattırırdı.
Ey bir işe yaramaz adam! Şeytan huyunda ayak direyip şeytanlaşınca senden Şeytan da kaçmaktadır. Eteğine sarılan kimse de, sen bu hale gelince senden kaçar!
Günün Şiiri
Bahar
Sevgili tutmuş yularımdan beni,
develer gibi habire çeker.
Esrik devesini böyle nereye götürür,
böyle hangi katara?
Hem canımı çiğnedi benim o,
hem bedenimi çiğnedi.
Gönlümü bağladı benim o,
kırdı şişemi.
Ne iş yaptırmaya götürür, bilmem,
nereye götürür beni.
Sevgili takar beni oltasına,
atar karaya balık gibi.
Sevgili kurar gönlüme bir tuzak,
avcıdan yana çeker sürür beni.
Bakarım tabiat başlar büyük işine:
Bulutlar gelir uzaktan
katar katar, küme küme.
Bulutlar sular ovaları.
Bulutlar yürür dağlara doğru.
Uyanır açar gözlerini yeryüzü.
Gökler çalar davulunu.
Dalların gönlüne çeker gülün özü
en güzel kokusunu baharın.
Tohumun gönlü başlar vermeye tohum.
Ağaç durmadan söyler, döker içini.
Mevlana Celaleddin Rumi
Bir Olur Mu?
Biri geldi, hoca Senai öldü dedi.
Yabana atılır bir er değildi ki, omuz silkelim.
Saman çöpü değildi ki uçtu diyelim.
Su değildi ki, soğuktan dondu diyelim.
Tarak değildi ki, bir saç teli kırdı onu diyelim.
Buğday tanesi değildi ki, toprakla kayboldu diyelim.
O şu toprak yurtta bir altın gömüsüydü.
Bir arpaya sayardı iki cihanı.
Aldı topraktan yaratılan bedeni bir gün,
fırlattı toprağa attı.
Aldı götürdü akıl denen şeyi.
Yanlış laf mı ediyoruz ne?
Kimsenin bilmediği bir can daha vardı,
bağışladı gitti o canı sevgiliye.
Saf şarap tortu koyvermişti.
Safı tortunun üstüne çıkmıştı,
arınmıştı tortudan.
Günlerden bir gün, azizim,
yolda birbirlerine rastlamışlar,
birlikte yolculuk etmişlerdi,
bir kürt, bir maraga’lı, bir rey’li,
bir de rum ülkesinden biri.
Biri olur muydu atlas kumaşla kara çul?
Elbet yollar ayrıldı bir gün.
her biri kendi yurduna gitti.
Mevlana Celaleddin Rumi
Günün Sözü
Nasibinde varsa alırsın karıncadan bile ders. Nasibinde yoksa bütün cihan önüne serilse sana ters.
Mevlana