Aşkta Sadece İstemek Yetmez…

0
106

Değerli Okurlarım, biz insanlar biraz egoist davranır, egomuza yenik düşeriz. Hep sevilmek isteriz, bu sevgiyi bulamayınca da perişan olur şikâyetçi oluruz. Oysa düşünmeyiz ki, biz karşımızdakine yeterince sevgi verebiliyor muyuz? Bu duyguyu öncelikle kendi içimizde hissetmeliyiz ki, sevilmeye hakkımız, hukukumuz olsun. En kolayı sevmektir ama sevilmeden de sevmenin bir anlamı olacağını hiç sanmıyorum.

Şöyle bir konuşmaya tanık olmuştum… “Aşkın tekil şahıslara asla tahammülü yoktur. Aşk tek kişilik bir yalnızlıktır, iki kişilik bir oyun. Sendeki sırrın kapılarını araladıkça, bendeki umutsuzluğun nedenini daha iyi anlıyorum. Buluştuğumuz yerlerde, birbirini iten gerçeklerin, aslında hayatın gerçekleri olduğunu biliyorum.

Bir kalbi tam anlamıyla fethedemediysen, o kalbin sınırları içinde gezinerek, ancak zaman kaybedersin, bu gerçek, senin de benim de, herkes için de geçerlidir. Yalnızlık nöbetlerimde, seninle yaşadığım her anı, film gibi gözlerimin önünden geçirdim. Yüreğimdeki duyguları yalnızlık ambarına boşalttım. Bir rüyadan uyandım ve anladım ki biz birbirimiz için yaratılmış değiliz. Kandırmayalım. Gözlerimizin aynı hizada bulunmasının getirdiği heyecanı, inan ki çok fazla büyütmeyelim.

Yaşadığımız hayatın tekrarı yok ve zaman hızla geçip gidiyor. Yaşamımız, doğru zamanlarda yanlış insanlarla harcanamayacak kadar değerlidir. Ve de ben hayatın değerini bildiğim kadar, kendi değerimi de biliyorum. Sonu hüsranla bitecek maceralar bana göre değil. Bu duygularımın karamsarlıkla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Mantığımın duygularıma ağır basmasıdır. Yani aklımın zaferi… Yeni bir masalda kendimi harcatmamam gerektiğini haykıran yüreğim sesi.

Biliyorum ki, bütün kahramanlar yalnızdır ve ben yalnızlığımdan kalan saltanatı sürdürmeliyim, bunda da kararlıyım. Çünkü dertlerin kralı olmaktansa, böyle bir yalnızlığı tercih ederim. Bunu bütün insanlara önermeyi de görev sayıyorum…” Aşk, ulvi ve de kutsal bir duygudur. Onunla alay da edilmez, hafife de alınmaz. Aşkı tek taraflı yaşayanlar bile olsa, onlara bırakın alay etmeyi, saygı duyulur. Aşkın fiyatı olmaz ama faturası günün birinde mutlaka ödenir.

Aşkın raconunda, suskunluk, özveri, sevgi, saygı ve delikanlılık vardır. Herkes aşık olamaz, istese de olamaz. O ulvi duygu öyle bir zamanda seni bloke eder ki, kımıldayamazsın, gık bile diyemezsin, nutkun tutulur, gönlün zengindir ama dünyan zifiri karanlıktır, hepsi o kadar… Siz, siz olun da, sevenlere tepeden bakmayın. Aşkın affı yoktur!

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Karlı Yerin Dostlukları

Değerli okurlarım, sizlere bir anımı anlatmak istiyorum. Hakkımda vereceğiniz karara saygılıyım. 2003 yılının Şubat ayıydı. Eski arkadaşlarımdan birisi oğlunun mezuniyet yemeğine davet etti. Telefonla hasret gideremiyorduk ama yolların durumu da hiç iyi değildi. Özellikle o aylarda Başkent’in ayazı düşman başına.

Bir telefonla kutlamak ve geçiştirmek de vardı. Gitmek istememin oldukça fazla nedenleri vardı. Sevgi ve özlem iç içeydi. Dostları özlemiştim, yıllarımı verdiğim Ankara’yı ve aynı zamanda oğlumu da özlemiştim. O zaman kıdemli binbaşı idi.

Efendim, özlem denilen duygu arada bir o kadar keskinleşiyor ki, inanın karşı koyamıyorsunuz. Gitmeyi istedikten sonra bahanesi de çoğalıyor. Bu mesleğe Ankara’da başlamıştım. Her tarafta atımın nal izleri vardı. İlk patronum ve şimdi rahmetle andığım Gazanfer Ağabey burnumda tütüyordu. Rahmetli patronun olmaktan öte bana çok güzel şeyler öğretmişti. Öğretirken de altını çizmişti.

İşte bu özlemler ve izlenimler arasında cesaretimizi toplayıp şöyle bir geriye baktığımızda yılların acımasızca ne kadar hızlı, her şeyin ne kadar da çabuk değiştiğini görüyoruz. Artık yaşlanmaya başladığımızdan maziye olan sevgimiz, muhabbetimiz boyut kazanıyor. Bunu da doğal karşılıyorum.

Sözler unutulur da yazılanlar kalır. Sevgi, özlem sözcükleri birer kavramdır, kalitedir ve bu kutsal sözcükler gözümüze büyük gözüken, fakat küçücük ve açılması kolay, herkesin görebileceği bir yerdeki bir pakette gizlidir. Özeldir, özelliklidir, çok özel anlarımıza bir anlam verir.

Duygularımın yoğunluğu hakkında bir ipucu verdiğimi düşünüyorum, uzatmayalım, bu yoğun duygularla Ankara’ya gitmeye karar verdim. Arabamla yola çıkmamın bir delilik olacağını yakın çevrem vurgulamıştı. Yerel bir firmanın aracıyla Ankara’ya geldim. Fakat o uzun ve karlı yollarda gördüklerim zaman-zaman bana konu olmuştur. Daha sonra sizlerle paylaşmayı düşünüyorum.

Sabahın erken saatlerinde büyük oğlum garajdan aldı, lojmana doğru yola çıktık. Biraz dinlenmem gerekiyordu, zira aynı akşam bir yere davetliydim, hava sakin, buz gibi, zemin buz tutmuştu. Dinlenmem gerektiğini söylemiştim ya. Uyandığımda lapa lapa kar yağdığı biraz da üzülerek gördüm. Böyle havalarda İskenderunlu hemşerilerimin kar yağışını görebilmek için Belen’e ve KIcı’ya gittiklerini gülerek hatırladım.

Hava karardığında oğlumun arabasıyla randevu yerine hareket ettim. Kar aniden şiddetini arttırdı, geriye dönemezsin, ya gideceksin ya da gideceksin. Yolda arabalar dans ediyor, zincirin bile olsa bir şey yazmaz. Tıklamalar, bağırmalar, çağırmalar. En akıllı çözüm yola çıkmamak, evde kalmaktı ama bir nedenle buraya gelmiştim.

Ufak tıklamalardan, arabanın ön ve arka tamponları hasar gördü ya, ben salimen randevu yerine ulaştım. 7-8 km.lik yolu tam iki saatte almıştım. Keşke yaya gitseydim diye düşünmekten kendini alamadım.

Randevu yerine geldiğimde, arkadaşım ve iki oğlu kapıdaydı, endişeli olduklarını gözlemledim. Restorandın kapısındaki kucaklaşmamızı da hiç unutmayacağım. Hemen hemen tüm davetliler hafiften çakır keyf olmuşlardı. Bulut renkli lezzet dururken, geciken konuk beklenir mi? Kültürlü toplumların hali başka oluyor doğrusu. Rahatsızlık yok, herkes haddini biliyor, kendini de ona göre ayarlıyor. Bu güzellikler karşısında bile kar, acımasızca devam ediyordu.

Tanışma faslından sonra, dostlarla hasret giderdik, onlar için yazdığım şiirimi de okudum. Alkışlar falan. Çok faydalı ve karlı bir gün geçirdiğimi söylemeliyim. Saat baktığımda pişman oldum. Gece yarsını çok geçmişti. Geceyi dozunda bırakmalıydım. Duygusal vedadan sonra, arabanın kontağını çevirdiğimde, gökyüzü koyu mavi, kar acımasız yağışını hala devam ettiriyordu.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Nabzı

Ortak Yön Bulabilmek

İnsanlar arasında ortak yön çok önemlidir. Yani görüşleri, spor faaliyetleri ya da birikimleri birbirleriyle örtüştüğünde, söyleşmenin tadına doyamazlar. Bazı insanlarda vardır ki, bomboş konuşmasıyla karşısındakine cehennem azabı yaşatırlar. Onlarda ortak yön yoktur da ondan…

Öyle insanlar tanırım ki, köylerde yaşarlar. Açıklayacak olursak; yol üstündeki köyler, sırtlarını tepelere dayamış ve kuşbakışı seyrediyorlar denizi. Kararmış tahtalı, kırmızı damlı evler ağaçların arasında kaybolmuş. Benim yaşamak istediğim, yazılarımı azmak istediğim, iç geçirip imrendiğim yörelerde yaşadıklarının farkında değiller.

Hatta onlar devamlı olarak gördükleri beyaz köpüklü denizin farkında bile değillerdi. Bir yaşam kavgasının içinde, tarla çapalayarak, ekin devşirerek gerçeklerle yüz yüze savrulup gidiyorlar ama en önemli ortak yönleri de az konuşup çok çalışmaları idi.

Öcal’dan İnciler

Alçak Gönüllü Olmak Sipere Benzer!

Günün Sözü

İnsanı Öldürenler Hep Sevdikleridir.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here