Yaşadığım bir yol türküsüdür mesleğim.. Yollar ötesi Harputlu sılam İskenderun’dan uzak Samsun’da, Çorum’da, Zonguldak’ta uzun yıllar görev yaptım.. Yola çıkış öncesi turuncu dudaklarla yüreğimden öpen anneme, maviliği tuz kokulu öğütlerle alnımdan öpen babama taşan hasretimi taşırdı Hatay otobüsleri. “Hazar Gölü” akşamlarından esen şiirli bir ıslaklıkla inerdi gözlerimden tuzlu sular..
İşte yirmi beş yıl öncesinden bir yol hatırası: Birinci dönem ‘karne tatili’ nedeniyle yollardayım.. Otobüsün ön kapı yanında oturuyorum. Kaptanımız, “hayırlı yolculuklar” dileğiyle geçti direksiyona. Ön camın tavana yakın yerindeki iç aynayı eliyle düzeltti. Aynanın hemen yanında, kenarları saçaklı üçgen bir flama asılıydı. Ve üzerinde, yolların yolcularına Yunus örneği seslenen bir dize vardı: “Ömür biter yollar bitmez!” Henüz Ankara çıkışındaydık.. Koridor koltuğunda oturan arkadaş, “uykusuz olduğunu, başını pencereye yaslarsa daha rahat uyuyabileceğini” söyleyerek yer değiştirmek istedi. Yer değiştirirken kaptan gülümseyerek bana baktı ve “sen galiba uyumayacaksın yol boyu” dedi. “Uyumakla yollar tükenmez” dedim flamadaki yazıya atıfla.. Kaptan, “desene sen yol adamısın” dedi ve ne iş yaptığımı sordu. Yanıt sonrası, “gerçekten de yol adamıymışsın” diyerek kendi sözünü onayladı: “Çocuklarımıza gideceği yolları öğreten yol adamı..” Ben bu övgü dolu tanımlamaya tam teşekkür edecektim ki kaptan sözün devamı getirdi: “Lakin gidilecek yolları öğretmek yetmez, asıl o yollarda insanları taşıyabilmek önemli!”
Yol adamı olmanın sırrı; “kal (söz) değil, hal ehli olmaktır” derdi babam Münir de.. Muallimi evvelimdi.. Hz. Ömer’den nakille, “Hakkı adamına göre tanıma, Hakkı tanı adamını da tanırsın” öğütlü bir “Yol Adamıydı..” Akçadağ Köy Enstitülü öğretmendi iki amcam da.. Ve fakat “Demiryol işçisiydi benim babam. Ekmek taşıyan ellerini öperdim travers kokardı. Emeğini katarlardı istasyonlar gülerdi gözlerinde. Çok okurdu benim babam tünelsizdi kitapları. Kataraktan iki kez ameliyat oldu gözlükleri vardı camları kalındı. Işıklar yansırdı saçlarından karanlıkları kovan türküler söylerdi. Dokunaklıydı sesi inceydi yüreği sevgi doluydu herkesi tanırdı. Uzundu upuzundu boyu raylı duraklarda trenlere sığmazdı. Sığmazdı kelimelere cümlesi uzundu düşlerinin. Cemre toplardı bize oyunlarımızda. Yağmurlarda önce dağlar ıslanırdı omuzlarında gurbet derdi sıla derdi. Neler demezdi ki şiirliydi dudakları. Sihirli sözleri sevmezdi. Boyun eğmezdi ite kopuğa. Kalleşi korkağı sevmezdi. Sevmezdi yılanı yalanı talanı çalanı. Soyguncu düzeni sevmezdi. Sevmezdi sömüreni semireni kemireni ezeni. Sevmezdi kalemi temlikliyi yemlikli yazarı çizeri. Gericiyi softayı sevmezdi. Sevmezdi karanlık çağı geceyi uykuyu. Sevmezdi yılışığı. Sevmezdi arsızı hırsızı namussuzu. Sevmezdi alçağı. Demiryol işçisiydi benim babam makaslı yollarda limitsiz bir devdi. Severdi şakayı herkesin yüzü gülsün isterdi. Münir’di adı severdi ışıkları. Severdi aşıkları nehirliydi. Onurluydu benim babam yüreği bıçaklı. Çocukları çiçekleri emekçileri severdi. Severdi helal ekmeği. Emeği yazanı çizeni.. Severdi dirliği birliği yoksulu. Sağda solda hak yolunda severdi canları insanları. İşçiydi emekli oldu öldü. Mirasından ne kaldı bize. Ey emek! Ki, yarınların kılavuzu. Ve insan oluşun erdemli havuzu..”
İnsanlığımızı yücelten kutlu bilgiler verir bize Tanrısal aşkla kutsanmış Nebiler, Resuller.. Kutlu Bilgi veren nebilerin, resullerin mirasçısı kim? Muallimi evvelimdi babam Münir.. “Muallimi evvel” nitelemesi, Türk Felsefesi’nin muallimi evveli Farabi’ye aitti.. Ki o, bu sıfatı Aristo’ya yakıştırmıştı.. Fakat Aristo, tarihçilere göre yalnız Farabi’nin değil, aynı zamanda; güzel kentimizin adını taşıdığı Büyük İskender’in de öğretmeniydi.. Farabi, her ne kadar muallimi evvel sıfatını Aristo’ya yakıştırıp, bu düşünürü ideal ilk öğretmen olarak görse de, gerçekte her ikisinin de muallimi evveli “idea” sözcüğünü zihinlerimize yerleştiren Platon’du... Platon’un da vardı bir muallimi evveli? Kim? “Kendini bil” diyen Sokrates..
Öğretmenliğin vasfı ne? “Hikmet ve marifet” sahibi olmak mı? Nasıl hikmet ve marifet sahibi olunur? Kendini bilmekle elbette.. Ne diyor Yunus? “İlim ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir, Sen kendin bilmezsin, Ya nice okumaktır..” Farabi, Yunus’tan önce yaşamış.. Sonra yaşasaydı kim bilir belki de, “muallimi evvel” olarak Yunus’un Emreliğini, diğer söyleyişle öğretmenliğini idealize ederdi..
Enver Gökçe, “Dost” adlı şiirine “Ben berceste mısraı buldum, / Hey ömrümce söylerim” dizeleriyle başlar.. Devamında, “Sizlere selam olsun Üniversiteler, / Öğretmeni alınmış kürsüler, Öğretmenler!” dizeleriyle selamlar öğretmenleri.. “Bana bir türkü öğretsen / Ayın aydınlığında söylesem / Gecenin karanlığında söylesem / Yağmur yağınca söylesem..” dizeleriyle başlar Arif Damar da “Yol Yorgunu” adlı şiirine.. Şair, söz konusu şiirini; “hem yürüsem hem söylesem, hem söylesem hem yürüsem” dizeleriyle bitirir..
Herkesin vardır mutlaka ömrünce söylediği bir berceste mısraı.. Ben otuz küsur yıl önce buldum öğrencilerimin sıla hasretli gözlerinde berceste mısraımı.. Yaşadığım bir yol türküsüdür mesleğim.. Söyler dururum “yol yorgunu” Arif Damar örneği.. Söyler yürürüm Enver Gökçe misali “ömrümce..”
Selam ve saygılar…
Can kardaşım. Bize miras kalan babamızın bu sevgi anlayışı, bazen düşünüyorum eskilerde mi kaldı. Niye kimse bizim anladığımız sevgi anlayışında değil. Ama olsun babamızı ve anlayışını sonsuza dek unutmayacağız.