Futbol ve Siyaset (2)

0
41

Değerli okurlarım, yapabileceğimiz en basit spor bile bizim dostumuzdur. Bizden bir şey talep etmez, bütçemizi sarsmaz, bizleri zarara sokmaz. Adam gibi futbol maçı izlemek ve hatta taraftar olmak da bizlere dosttur. Ta ki, onları istismar edinceye kadar! Tabi ki, spora başka türlü bakamayız, onlar temaşasından haz duyduğumuz faaliyetler. Yenilgiler karşısında vah-vah desek bile, bir yengi ile her şeye baştan başlıyor ve mutluluğumuz ikiye katlanıyor.

Çünkü geçen hafta yenildik ama bu hafta da galip geldik ve yenilgi telafi edilmiş oldu. Spor dostluklarında bu işler böyle, yani başa dönmek, telafi etmek mümkün… Peki, sevdiğin bir insanı kaybedince, bir dostunu ebediyete uğurlayınca, bunun telafisi olabiliyor mu? Yani, Azrail emaneti aldıktan sonra, yanlışlık oldu diye tekrar getirir mi sanıyoruz? Bunlar züğürt tesellisi, olmayacak şeyler!

Dostunuzu toprağa verdiğinizde neler hissediyorsunuz? O aşamada dünya ölümlüdür diyebiliyor muyuz? Yüreği parçalayan, yerinden söken, damakta acı lezzet diyeceğim ama anlatabilmek de mümkün değil. İnsanların o anda anlatamayacağı acı bir tat bırakan, gözyaşlarıyla karışık mutsuzluğun tavan yaptığı bir hadisedir, bir dostun zamansız vefatı.

Karmaşık ve hassas insan ilişkileri her ne kadar spontane gelişen bir hadise gibi (bir gün iyi, bir gün kötü bile olsa demeye çalışıyorum) görünse de, o dostluk dediğimiz kurum sevgi, saygı, dürüstlük ve ilgi isteyen çok duygusal, yılların haşrolduğu bir emeğin ürünüdür. Arkadaş değil de, dostluk nedir? Bunu hiç düşündünüz mü?

Dost, ortak frekanslarda buluşup ilişkinin altyapısını oluşturduğumuz, hem hissi ve hem de birçok maddi şeyleri paylaştığımız, olumlu olumsuz günlerimizde beraber gülüp, hüzünlendiğimiz, beraberliklerde kendimizi iyi hissedip ve iyi hissettirdiğimiz, çok değer verdiğimiz ve olağanüstü güvendiğimiz insandır. İnsanlardır diyemiyorum…

Çünkü dost tektir… İki olduğunda kalitesi düşer diyenlerdenim. Arkadaşlar da sağ olsunlar, içlerinde dost gibileri de bulunmaktadır. Evet, adam gibi adamdır, gelip geçici değil, yaşamımızda kalıcıdır ve baş tacı ettiğimiz, sevmeye mecbur olduğumuz, aynı zamanda bizlere sevgiyi, adam gibi adam olmayı (bir yerde) öğretenlerdir.

Aldığın bir kötü haberle gidersin Bolu Dağlarına (oralara lanet olsun!) her taraf bembeyaz ve yerde bir ayakkabı teki görüyorsunuz, tanıyorsunuz. İşte o zaman iç hesaplaşmalar başlıyor. Duydukların gerçek. O hızla gazeteleri kaldırıyorsunuz, soğuktan donmuş sarı saçlı ve hâlâ sana bakan bir çift mavi göz. O anı kimsenin yaşamasını istemiyorum. O bir çift mavi gözü bir daha görmemek üzere ellerinizle kapatıyorsunuz. Duyduğun dayanılmaz acı içinde, “Ben şimdi ben yapacağım” diyorsunuz, yukarıya bakarak. Günah mıdır bilemem ama o öyle murat etmiştir. Yapacak hiçbir şey yok. Neden öyle bir türlü anlamış değilim!

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here