Erkekler ve de Kadınlarımız

0
72

Değerli Okurlarım, günümüzde bir kadın-erkek eşitliği ya da eşitsizliği almış başını gidiyor. Erkeklerin kadınlara tepeden baktığı, saygısızlığı söz konusu edilemez. Onlara yaklaşırken bile hürmette kusur etmemeye özen gösteriyoruz. Öyle değil mi?

Bazı televizyon kanallarında “Evlendirme Programları” var ya. Arada bir göz atıyorum. Çok ilginç konuşmalara tanık olduğumu da söylemeliyim. Hele erkek talip olduysa ki, genelde hep öyle oluyor. İzleyenleri bile çileden çıkaracak sorular geliyor kadınlardan.

Evin araban var mı? Maaşın dolgun mu? Annen baban hayatta mı? Kaç kardeşsiniz? Sigara içki kullanıyor musun? Buna benzer sosyal toplumda itibar görmeyen saçma sapan sorular… Kadınlar genel anlamda kadınların haklarını savunanlara “Feminist” deniliyor. Erkek haklarını savunanlara ne denir? Bir şey denmez, zira öyle bir kurum yok, bana göre olmayacak da.

Her yılın 8 Mart’ın da, Dünya Kadınlar Günü kutlanıyor ve bunu hepimiz biliyoruz. Peki, erkekler günü ne zaman? Feministler bunu cevaplamalı. Yanıtlayamazlar, öyle bir gün yok ki…

Kadınların statüsü ve sorunlarını araştırmak için Başbakanlık bünyesinde müsteşarlık oluşturulurken, erkeğin statüsünü ve sorunlarını araştırmak ve düzeltmek için bir kurum maalesef yok.

Erkeğin kimliği yok mu? Erkeklerin sorunları mı yok? Erkek egemen gözüküyor ama kadınların egemen olduğu bir toplumda ömür tüketiyoruz. Onlara sorarsanız, ömrü billâh eziliyorlar. Ezilenlere bakın… Kadın erkek eşitliğine inanmak için, erkeklerle kadınlar özellikle ülkemizde eşit hayat şartlarına ulaştıkları zaman inanabiliriz. Gerisi masaldan başka bir şey değildir.

Dolmuşta otobüste ve de kalın kuyruklarda bile onlara öncelik imkanlar tanıyoruz, daha da vahimi, erkekler kadınlardan daha iyi şartlarda yaşıyorsa ve fiziki olarak daha sağlam olduğu halde, genel olarak neden kadınlar daha uzun süre yaşıyor?

Erkekler ailesi için ölüme de razılar ama arkalarından kadınlarının timsah gözyaşı döktüklerini hissettikçe on kere daha ölüyorlar. Kadınların daha uzun ömürlü olmalarının nedenini hepimiz biliyoruz… Kadınlar korunaklı, ayrıcalıklı ve daha steril şartlarda yaşıyorlar. Şunları inkâr etmiyoruz…

Kadın çocuklarının anası ve evinin işçisi… Ya erkekler; zor işlerin en zor şartların, en ağır yüklerin adamı. Erkekler tam anlamıyla bir köle. Resmen toplumun kölesi… Erkek olmak dünyanın en zor işidir. Hele evinde de mutsuzsa, cehennem azabını zaten dünyada yaşıyor zavallı.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Hey Gidi Gençlik

Değerli Okurlarım, gençlik yıllarım ve mesleğimin belli bir bölümü Ankara’da geçti. O zamanlar Başkent’in her köşesinde eş dost, merhabalaştığımız mutlaka birileri vardı. Gençliğimizde biraz hızlı yaşadık ve şimdi de acısını çekiyoruz. Karlı mevsimi doya doya yaşardım. Tabi arkadaşlarımla. Azıcık da gözümüz karaydı. Hey gidi gençlik, heyyy…

Efendim, bugün sizlere çok ilginç bir anımı anlatacağım. Tatilimi Eylül ayına denk getirdim ve arkadaşlarımla beraber Bodrum’a gittik. Bodrum sahilinin Halikarnas tarafında cadde boyu sıralanmış otel ya da pansiyonlarda her zaman yer bulmak mümkündü. Daha doğrusu Eylül ayında böyle oluyormuş. Bildiğiniz gibi Eylül ayı tatil sezonunun sonu oluyor aşağı yukarı.

O zamanlar Bodrum demek balık, karides, kalamar, sübye ve ille de ahtapot demekti. Arkadaşlarımdan birinin Bodrum’lu oluşu da bizim için çok büyük avantajdı. En azından acemilik çekmiyor, rahat bir tatil yapıyorduk.

öcal sanat13

Bodrum’da şimdiki gibi, kasabaya sere serpe yayılmış, kebapçılar, lahmacun, dürümcüler hak getire. Genellikle sakin bir beldeydi. Bir ahtapot lokantası vardı, adı da “AHTABOT” idi. Doğrusunu isterseniz, benim balık kültürüm fazla gelişmemiştir. Ben güneyin yemeklerini bulmaya özen gösterirken, arkadaşlarım bayıla bayıla ahtapotun çorbasını bile içiyorlardı.

Tek sokaktan oluşan bir çarşısı vardı Bodrum’un. El işi sandalet yapan, gümüş takılar, batik boyama pareolar, cıncık boncuk satan üç beş dükkan. Aklımda kaldığı kadarıyla, çocukla için kürek kova, büyükyer için, plaj havlusu, tokyo. Başka şeyler yoktu. Bir de o sokakta sandviçler ve lokma tatlıcıları diziliydi.

Bodrum, gençlik dönemimizde dar gelirlilerin yani orta direğin tatil yaptığı, mutlu olduğu tatil yöresiydi. Motorlu vasıtalar fazla olmadığından herkes bisikletle gezerdi. Kiralık bisikletler de vardı. Biz de bisiklet kiralar ve Bodrum’un altını üstüne getirirdik. Kan ter içinde kalma pahasına ve daha sonra da denizin tadını çıkarırdık. Denizde de neler vardı neler.

Arada sırada Rahmetli Zeki Müren ve taifesine rastlayabilmek için Bardakçı Koyu’na uzanırdık. Zeki Müren’in orada bir kafesi vardı ve iki kez rastlamıştık. Sabahlara kadar da eğlenmiştik.

Uzun yıllar sonra, yani olgun yaşlara geldiğimizde yine yolum Bodrum’a düştü, Zeki Müren’le karşılaşamayacağımı biliyordum. Bir iki eski dostumu görebilirim, eski günleri yâd ederiz diye seviniyorum. Efendim, Bodrum artık bir kasaba değildi ve bir şehir olmuştu. Onlarca gökdelen, pahalı oteller, lüks lokantalar ve berbat bir trafik.

Arkadaşlarımı bulmaya çalıştım, ne gezer. Oralara gökdelen yapılmış. Sudan çıkmış balık gibi oldum. Demek ki artık yaşlanmıştık ve gençler otobüslerde bize yer veriyorlardı. Sizin anlayacağınız, gençliğimizin tatil kasabaları metropollere dönüşürken, modern zamanlara karşı bir şaşkınlık ve tedirginlik ve yaşlanmanın sevimsizliği, yaşama karşı bir yabancılaşma, güvensizlik, çevreye tedirgin bakmalar, her taraf pahalı olduğu için cebimdeki paranın hesabını yapma ve buna benzer bir sürü olumsuzluk. Öyle yerler artık hayal oldu. Boş ver canım. Sanki evvelce tatil yapmak mı vardı?

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Nabzı

Teknoloji Gelişince

Günümüzde teknolojinin hızla gelişmesi insanlara çok büyük rahatlık sağlamıştır. Bazı insanlar rahatlığı o kadar seviyorlar ki, ekmek paraları olmasa bile, seyahatlerini uçakla yapıyorlar.

Kamera, sıradan bir insanın gözünün görebildiklerini göstermektedir. Yaşamın daha geniş yanını oluşturan metafizik boyut ise onun göremediği alandır. Oysa o boyutta yaşamla ilgili ama maddi olmayan pek çok şey, düşünce, imge, ütopya, ideal vardır. Bu konuda başarılı olanlar, örneğin metin yazarları, yönetmenler, bu metafizik boyutu da göstermeyi becerirler. Varolan her şeyin görüntülü olarak bir anlatımı bulunabilir.

Görünmeyenleri görünür kılmak, göstermek yaşamın farklı bir biçimde yorumlanmasıyla doğrudan ilgilidir. Gelişen teknolojiden yararlanmak da günümüzde kolay bir hadise değildir. Yani ekonomiyle çok yakın bir akrabalığı vardır. Teknolojiden yararlanırken de, ortalamayı bulmak düşünce olarak rahatlamamızı sağlayacaktır.

Günün Sözü

Beklenen Yarınlar Umutla Doludur

Öcal’dan İnciler

Umutsuz Yaşam Mümkün Değildir.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here