Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? İstanbul’un en sevmediğim tarafı bu günlerde gökyüzüne çöreklenen gri bulutları ve aptal ıslatan denen ince yağmuru. Ne yağdığını anlarsınız ne de yağmadığını. Güneş bu havada parlamak istediğinde gri bulutların ardından, soluk bir sarıya dönüyor gökyüzü. Bu rengi de hiç sevmiyorum.
Nerdeyse on günden beri hava böyle. Güneş bir saniye görünse hemen gri bulutlar önüne geliyor. Havaya kafayı taktığımda acayip canım sıkılıyor. Gri ve soluk olan hiçbir şey benim için hoş değildir. Ama dediğim gibi kafayı taktığımda. Çünkü o kadar çok şey var ki hoşuma gitmeyen ama kafaya takmadığım, taktığımda ise sıkılıp kendimi kötü algıladığım bu da onlardan biri işte. Bu sabah nihayet karar verdi bulutlar, taşıdıkları suyu boşaltıyorlar ama yinede nazlana, nazlana.
Havayı kafaya takmamın nedeni aslında başka havalardan etkilenmem. Dün haberlerde izlemişsinizdir. Sayın Muharrem İnce ve sayın Arınç’ın tansiyon yükselten atışmalarını. Hakkında gen soru görüşülüyorken başbakan yardımcısı Arınç’ın Muharrem İnce’nin telefonla cinsel tacizde bulunduğu iddiasını içeren bir fezlekeyi Meclis kürsüsüne getirmesi ve Muharrem İnce’ye yönlendirdiği suçlamaları. Ağza normalde alınmaması gereken bir konuyu, öyle intikam alırcasına ahlak dersi verircesine mecliste diline dolaması, inanılır gibi değildi. İzlerken resmen tansiyonum atmıştı, utanmıştım, bunlar nasıl konuşmalar, bu nasıl bir öfke, nasıl şiddet diye kendimi yiyordum. Normal bir insan, hiç dindar olmayan -sayın Arınç bildiğim kadar ile dindar- bilir ki, başkasının ayıbını ki daha kanıtlanmayan ortaya atıp söz konusu yapmak doğru bir şey değil yapanı da masum kılmaz…
Ama gelin görün ki kimsenin bunu düşündüğü yok. Tartışma CHP’li vekillere sayın Kılıçdaroğlu’na tavsiyelere dek uzandı. Bu nasıl bir şey ya? Valla hala çok sinirliyim. Hayır meclis bu konuşmaların odak yerimi, biz o mekanda bunlar konuşulsun diye mi gönderiyoruz vekillerimizi? Evet tabiî ki suçlar konuşulacak ancak herkes üslubuna dikkat etmek zorundadır, kimse sütten çıkma ak kaşık değildir. Keşke hepimiz bunu düşünebilsek ilk taşı atarken. Başkalarına tavsiyelerde bulunurken… Beni ilgilendiren suçlar ve cezalar değil bunun için yasalar var. Beni ilgilendiren üslup ve üslubun ardında yatanlar.
& & & & &
Ve bu arada komşularımızın imzaladığı ateşkes anlaşması dilerim daim olsun. Komşularımıza diliyoruz, ama her gün şehit haberleri ile kahroluyoruz. Acıdan piştik yanmak üzereyiz. Ve kara, kara düşünüyoruz ne olacak bunun sonu. Yurtta sulh cihanda sulh demekten bıkmadık ve bıkmadan yineleyeceğiz çok zaman inancımızı yitiriyor olsak ta ve Yurtta sulh cihan da sulh hep yeniden hep yeniden dileğimiz.
& & & & &
Ve biz insanız sonuçta, bazen kızarız küseriz, bazen ölmek isteriz, bazen öldürmek ama çoğu zaman mutlu olmak isteriz. Özgür olmak, bir kaldırım çiçeği gibi şen ve diri… Ve Berke benim mutluluğum bu sıkıntımın tavan yaptığı günlerde. Daha kapıdan girer girmez bütün kötü düşünceler yer değiştirir onun varlığı ile.
Bu günlerde abisi ile beni dolamışlar dillerine. Berke tablet bilgisayar aldı ya, bende çok beğendim, küçük olduğu için. Ve almak istiyorum ama birde telefona ihtiyacım var. Telefonumu kesin şimdi onu bir antikacıya satsam o bile almaz. Daha ilk çıkanlardan ancak derdim değil idare ediyor ya daha ne isterim. Dizüstü bilgisayarım ve fotoğraf makinem de var. Var olmasına var bütün bunlar ama. Hiçbir zaman bunların hiç biri yanımda değildir aradığımda. Bilgisayarımı bile bazen zar zor buluyorum kağıtların kitapların arasından. Bu yüzden küçük büyük bütün ailenin dilindeyim. Berke’nin tabletine bakıp, bir tablet alayım dedim ya çocuklara. Ay demez olaydım. Yerlere yatıyorlar gülmekten. Gül sen bu kocaman şeyi kaybediyorsun tableti artık koltuk aralarından toplarsın üstelik hangi koltuk olduğunu bilemediğinden bütün koltukların yastıklarını çıkarısın. Orda bulsan bu kez mutfakta kaybedersin belki çöpe bile atabilirsin diyip bir gülüyorlar ki bende onlara katılıp öfkemden büyük kahkahalar savuruyorum doğru söze ne denir. Peki dedim. Tabletten vaz geçtim bari bir telefon alayım içinde interneti ve aradığım her şey olsun şu samsung galaxi’lerden örneğin. Fiyatı, of, of olan. Bunun içinde bir dolu söz.
Bu kadar pahalı alınır mı? -sanki alacağım- Yüzyılda bir telefon değiştirmez şimdi bir değiştirecek uçuyor diye. Yeniden dillerine düştüm. Hayır o zaman ne fotoğraf makinesi ne de bilgisayar ne de telefon taşımayacağım birisi ile hepsini haledeceğim. Gülüm sen onu da bir yerde ekersin, sana en uygunu aslında masaüstü bilgisayar istesen de kaybedemezsin. Ve uyduruk elindekinden biraz daha iyi bir telefon kaybetsen de üzülmeyesin diye. Bunları söylerken gülmekten katılıyorlar, tabi bende. Sonunda Berke sana bir tablet alalım aynı zamanda telefonu olsun. Çocuk bunları söylerken kapı ağzına dayanmış, iki büklüm oluyor gülmekten. “Sende o tableti ki baya büyük oluyor onu kulağına dayayıp konuşuyorsun.
Olmaz böyle zevk, benimle resmen kafa buluyorlar bende çanak tutuyorum. Emre saçmalama ya dedi kardeşine. Kulaklıkla konuşur. Oğlum nerde bulacak bilgisayarı, hangi kağıdın altından çıkaracak kim bilir, telefon çaldığında kulaklığı bulana kadar da Allah bilir ne olacak. A artık çok oldunuz ama diyerek. Onlara ceza verdim hadi şimdi kitap fuarına gidiyoruz sonrada Teknosa’ya dedim ama ikisine de gidemedik. Bir sürü şey oldu. İnşallah bugün gideceğiz ama şimdide yağmur yağıyor. Ve sevgili okuyucularım. Gülmeyi becermek her şeye rağmen çok önemlidir. Ve unutmayın birisi gülümsemenize âşık olabilir. Sevgi ve sağlıkla kalın hep birlikte sevgili okuyucularım. Yase
Günün Şiiri
İlk Aşkım
Şimdi geçmişinden bir nakış olmuş,
Benim ilk aşkımın yüzünde hüzün.
Anladım, içimde sönmeden kalmış,
Yıllar sonra gördüm, hatırladım dün.
Almış omzuna yılları bir bir,
Ne savrulan saçlar, ne de o kibir..
Beni esir alıp bağlayan sihir,
Düşündüm de şimdi, nerede bugün.
Saçı bağlamıştı bir kement olup,
Kalbimin en ince telini bulup,
Ben severken onu, yanıp kül olup,
O küller savrulup bitti o güzün.
Yürüyordu eşinin eli elinde,
Ne vardı bilmem ki bana zulümde!
Ne buldun ilk aşkım bu sevgilinde?
Sormadım, anlamı yoktu bu sözün.
Baktım arkasından yürüdü gitti,
Beni anılarla sürüdü gitti,
Hatırası kaldı, o çoktan yitti,
Elinde kayboldu kaprisin, nazın.
Kenan Erzurum
Günün Fıkrası
İlkel bir kabile devletinde, milli eğitimi ele geçiren mum yüzlü bir bakan buyurmuş: “Üzerinde resmim olan pul bastırdım, bakanlığın bütün mektuplarında bu pullar kullanılacak.” Bir süre sonra görülmüş ki, pullar zarfa bir türlü yapışmıyor. Bakan küplere binmiş ve yetkiliyi çağırıp sormuş; “Üstünde resmim olan pullar yapışmıyor, arkalarına zamk sürmediniz mi?” “Sürdük efendim” demiş yetkili ve eklemiş; “Yapışmamasının nedeni, herkesin pulun ön yüzüne tükürmesi…..”
& & & & &
Genç bir çocuk heyecanla annesine gelir ve aşık olduğunu, evlenmek istediğini ve annesini tanıştırmak istediğini söyler. Ama sadece eğlence olsun diye eve 3 kız getireceğini ve annesinin evleneceği kızı tahmin etmesini ister. Ertesi gün 3 güzel kızla eve gelir. Otururlar bir süre sohbet ederler. Bir süre sonra çocuk heyecanla annesine sorar tahmin ettin mi diye. Anne duraksamadan cevap verir: “Ortadaki kızıl saçlı” Oğlan hayretle annesine sorar: “İnanılmaz, nasıl bildin?” Anne cevap verir: “Ondan hoşlanmadım.”
Günün Sözü
Çocuklarınıza ders vermek istiyorsanız (bu hiç de gerekli değil) kendinizi örnek gösterin. Ama sizin gibi olmaları için değil, sizin gibi olmamaları için. Yapabilenler yapar; yapamayanlar yapmayı öğretir.
Benim en iyi dostum terzimdir. Çünkü ne zaman beni görse, derhal o andaki ölçülerimi alır. Oysa bütün öteki tanıdıklarım benim hala eskisi gibi olduğumu düşünürler.
Bernard SHAW