Sinemalar

0
86

Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bu sabah? Dün hızımı alamamış yazımı yine uzun tutmuştum tabi böylece Şubat Güneşi romanına da yer kalmamış sayfamda bugün ayrımına vardım gazeteyi elime aldığımda. Eskiden sinemaya gittiğimizde “tekmili birden” diye bir şey vardı. Ve biz  üç film arka arkaya izlerdik. Şimdi iki bölüm birden okuyacaksınız. Tekmili birden olmayacak ama artık idare edeceğiz. Biz dört beş arkadaş bayılırdık soğuk kış ikindileri okuldan çıkıp sinemaya gitmeye (İstanbul) ve en az iki film birden izlemeye. Tekmili birden dedikleri bu muydu bilmiyoruz.

Ve şimdi nerde o günler diyorum hasret kaldık bir tek film izlemeye bile. Çünkü utanıyorum söylemeye bir sinemamız bile yok. Değil tekmili birden bir tane bize izlemek hayal oldu. Tabi AVM’lerde var sinema ama bendeniz AVM karşıtı olarak o sinemalara gitmeyi sürekli reddettiğim için bilgisayarımdan film izlemekle yetiniyorum. Tabi tatmin etmiyor. Ama yapacak bir şey yok. Ve sinema yok diye vızıldıyorum ama kardeşim sinema varken de iki kişi izliyorduk filmleri hafta içi hafta sonu artıyordu sayı  tabi ancak çoğunlukla AVM’lere gitmeye başladı sevgili halkımız.

Ve öğrenciler, günlük güneşlik bir havada böyle güzel bir sahil dururken AMV’lere gezmeye gidenleri gerçekten anlamakta zorlanıyorum bazen. Neyse aslında aldığım duyumlara göre oradaki sinemalarında durumu çarşıdakilerden çok değişik değilmiş. Ne diyelim? Sinema başlı başına bir sevdadır ve bir kültür konusudur. Ama biliyorum ki yaşanmışlıklarımdan insanlar konuşmayı daha çok seviyorlar. “A İskenderun ufak bir yer kütür kütür ve sanat etkinlikleri yok” diyenler de çok. İşte size sanat etkinliği klasik müzik konserleri… Resim, fotoğraf, hat tezhip yağlıboya sergileri en az yılda beş sergi gezebiliyorsunuz. Şehir tiyatrosu bedava yılda iki oyun sergiliyor. Özel tiyatro topluluklarında en az iki üç defa İskenderun’a gelip oyunlarını sergiliyorlar. Diyorsunuz, buyurun gidin. Ama onlar çeşitli bahanelerle bu etkinliklere katılmıyorlar. Tabi zorunda değilsiniz. Ancak şikâyet etmemeniz gerekiyor o zaman. Eğer bütün sanat ve kültür hakkında konuşanların bir bölümü hepsi değil, bu etkinliklere katılmış olsa ne bir sinema salonu kapılarını kapatırdı ne de sanat etkinlikleri sınırlı kalırdı…

Yani bendenizin sergisini gezen bir hanım gençten; “a dedi burada böyle şeyler yapılıyor muydu?” kısık ve istihza dolu bir sesle. “Gördüğünüz gibi yapılıyormuş dedim. Hem de çok sıklıkla eğer ilgilenmiş olsaydınız bundan önce arkadaşımın bir yağlıboya sergisi vardı, ondan önce başka bir etkinlik ve ondan önce bir fotoğraf sergisi.”

“Siz buralı mısınız?” dedi. “Evet, İskenderunluyum” diye gururla yanıt verdim. O hanım şöyle bir dolaştı salonu göz ucu ile bakarak çıktı gitti. Ve ben deniz hep merak ederim bu korku neden sanattan? Neyse yazım yine uzayacak ve yine romana yer kalmayacak bu yüzden şimdilik sağlık ve sevgiyle  hep birlikte sanatla kalalım diyorum sevgili okuyucularım ve iki bölüm birden var bugün Şubat Güneşi’nden. Yase

Şubat Güneşi

Bin Bir Gece Masalları

Üşüyorum ama şimdi ısınırım korkma.” “Yanına uzanacağım yine. Mahzuru var mı, şirretliğin tutmaz değil mi?” “Tabi fırsattan istifade şirret olmayacağımı biliyorsun halim yok ki?” “Of canım benim. Dur ben seni hemen ısıtayım” diyip kızın yanına uzandı. İyice kollarının arasına alıp göğsünde sıktı kız kucağında kaybolmuştu adeta bu durum ona ilham verdi, annesinin sanat müziği kurslarına gittiği zaman dilinden düşürmediği bir şarkıyı anımsadı. O da çok severdi bu şarkıyı. “Ufacık tefeciksin, yemyeşil gözlerin vardı” diye söylemeye başladı.

“Çok güzel sesin var Ahmet. Lütfen devam eder misin?” Ahmet zaten devam ediyordu. “yemyeşil, yemyeşil” Zeynep sığındığı göğüste “Ne güzel bir gece bu gece, yüz yıl kalsam aklıma bile gelmezdi bu yaşadıklarım. Bu gecenin içinde her şey var. Her şey” diye düşünüyordu.

Ahmet şarkısını bitirmiş kızın göğsüne dayanmış yüreğinin atışlarını dinliyordu. Çok hızlı atıyordu yüreği, “ateşi düşmedi” diye düşündü endişeli olmak istemiyordu ama  bu karanlık gecede kıza bir şey olmasından çok korkuyordu. Nedense Zeynep’e karşı garip bir yakınlık duyuyordu, sanki ezelden beri beklediği biriymiş gibi rahattı yanında.

“Zeynep uyudun mu?” “Hayır, seni dinliyorum.” “Biraz ısındın mı?” “Ayaklarım ısınmıyor bir türlü.” “Dur hemen bir çorap alıp geleyim.” “Ahmetçim çok teşekkür ederim ya. Seni çok yoruyorum.” “Okulda sana teşekkür etmekten başka bir şey öğretmediler mi canım?”

Elinde erkek çorapları  hemen  döndü geldi, kızın  küçük ayaklarında çorap vardı buna rağmen ayakları buz gibiydi. Ahmet kızın ayaklarını avuçların arasına alıp ovmaya başladı, iyice ovduktan sonra kalın iki çorabı üst üste ayaklarına geçirdi. Kız bu işlemler arasında o kadar uysal o kadar sessiz duruyordu ki Ahmet; “Bütün şirretler böyle olsa” diye içinden gülümsedi. Sonra yeniden gelip kızın yanına uzandı. Ve hemen onu sımsıkı kucakladı. “Şirretmiş sevsinler” diye kulağına fısıldadı.

“Ayağa kalkınca görüsün sen” diye halsizce yanıt verdi kız. “Sonra hadi Oya’yı tekrar gördün mü anlat bana” dedi. “Hayır, iki yıl ondan hiçbir haber almadım. Artık onu unutmaya başlamıştım ki. Ansızın bir gün okuldan çıkmış deniz kenarından yürüyerek eve dönerken karşıma çıktı. Birisinin koluna girmişti, neşeli görünüyordu. Ve beni görmeden geçip gitmişlerdi. İçimin aniden korkunç bir kıskançlıkla burulduğunu algılamıştım. İki büklüm olmuştum bağrımın ağrısından. İyi misin Zeynep?” “İyim ya, sen devam et dinliyorum.”

“Uyuyorsun ama.” “Hayır, uyumuyorum ama masal anlatırsan belki uyurum.” “İnanmıyorum yoksa masal anlatmamı mı istiyorsun bu yaşta?” “Ne olmuş yaşıma, sen zaten “küçüğüm” diyorsun ya sürekli.” “Gerçekten masal anlatmamı istiyorsun. İnanamıyorum. Gerçekten değişik bir geceymiş. Ömrüm de kimseye masal anlatmadım ki ben” “e her şeyin bir ilki var. Korkma ben Fars kralı şah şehriyar değilim. Seni tan ağırken öldürmem. Sahi neydi o hikâye?” “Bin bir gece masallarının çıkış noktası anlatayım ister misin?” “Evet, lütfen entel küçük arkadaş anlat.”

“Entel falan değilim. Sözde sen masal anlatacaksın bana. Ben anlatıyorum. Hikâyeye göre; Fars kralı Şah Şehriyar Hindistan ile Çin arasındaki bir adada hüküm sürer. Şehriyar karısının kendisini aldattığını öğrenir ve öfkelenir, tüm kadınların sadakatsiz, nankör olduğuna inanmaya başlar. Önce karısını öldürtür, sonra da vezirine her gece kendisine yeni bir hanım bulmasını emreder.

Her gece yeni bir gelin alan Şehriyar, geceyi hanımıyla geçirdikten sonra tan vakti hanımını idam ettirir. Bir süre bu böyle devam eder. Vezirin akıllı kızı Şehrazad bu kötü gidişata son vermek için bir plan kurar ve Şehriyar’ın bir sonraki eşi olmaya aday olur. Evlendikleri geceden başlayarak, kardeşi Dünyazad’ın hikaye dinlemeden uyuyamadığını söyler ve her gece Dünyazad’ın da yardımıyla çok güzel ve heyecanlı hikayeler anlatmaya başlar ama tam şafak vakti geldiğinde, hikayenin en heyecanlı yerinde, hikayeyi anlatmayı keser.

Hikayenin sonunu merak eden Şehriyar, Şehrazad’ın hikayeye ertesi gece devam edebilmesi için, o gecelik Şehrazad’ın idamını erteler. Her gece bir önceki masalın devamını anlatıp yeni bir hikayeye başlar ve yine tam tan vakti hikayenin en heyecanlı yerinde anlatmayı bırakır. Kitabın sonuna kadar yer alan hikayeler, Şehrazad’ın Şehriyar’a anlattığı hikayelerdir. Sona gelindiğinde, Şehrazad üç erkek çocuğu doğurmuştur ve evliliklerinden uzunca bir süre geçmiştir. Kralın kadınlara olan öfkesi ve kötü düşünceleri yok olmuştur artık.”

“Çok güzelmiş ya. Şimdi tan ağrırken beni öldürmeyeceğine söz vermen lazım.” “Ama ben Şah Şehriyar değilim  ki sende Şehrazat değilsin.” “Hadi biliyorsan bir masal anlat ta uyuyayım artık ya çok yoruldum.” “Emrin olur prenses. Ya ben kim masal anlatmak kim? A tamam, tamam bak bizim okulda Türk dili ve edebiyatında okuyan bir arkadaşım vardı dönem ödevi olarak onlara eski masallar derleyip yazmalarını istemişti hocaları. Beş altı tane yazmıştı. Bende okumuştum tam not almıştı çocuk. Dur onun masallarından bir tane anlatayım. Sabaha kadar uzayabilir ya da sen daha ortasına gelmeden uyuyabilirsin. Ama Zeynep inan bana senin uyumanı hem çok istiyorum hem istemiyorum uyumandan ve bu gecenin bitmesinden korkuyorum çünkü.”

“Oh ya biraz uzaklaşır mısın terlemeye başladım” diyerek Zeynep Ahmet’i hafifçe itti. Sonrada boynuna sarılarak yanaklarından öptü. “Bende bu gecenin bitmesini istemiyorum” dedi. Ahmet onu kollarında tutmaya devam ederek “çok tatlısın çok şimdiye kadar tanıdığım hiçbir kıza benzemiyorsun yoksa sen bir serap mısın?” dedi. “Belki, yarın olsun bakarız serap mıyım gerçek mi?” “Oturmak ister misin?” “Evet lütfen.”

Birazdan İkisi yan yana ateşin karşısında oturmuşlardı Zeynep terliyordu ve kendini daha iyi algılıyordu artık. “Sana güzel bir masal anlatacağım ödül olarak Şubat güneşi. Yeniden parlamaya başladığın için. Ama sıkıldığında söyle olur mu?” “Tamam.” Arkası Yarın

Günün Şiiri

Eski Nisan

Canımın yongası, sevdiğim,
Bir kaç gün çaldık ilkbahardan
Geçtik yıllardır özlediğim
Erguvan ışıklı kıyılardan

Aşkı sessizlik tanımlar
Gençken tersini düşünürdüm
Akşamla dönerken geriye dalgalar
Yalnızlığı çırılçıplak gördüm

Durduktu önünde Ege Denizi’nin
Gözleri mayıs bulanığı,
Kuytuluğunda eski evlerin
Dolaştıktı Ayvalığı

Eski nisan, her şey gibi,
Kalbim de, rüzgar da eski,
Çırpınıp duruyor havada
Yitik anıların kelebeği

Ataol BEHRAMOĞLU

Günün Sözü

İnsan zeka karşısında eğilir ama şefkat karşısında diz çöker.

F. M. AROUET VOLTAIRE

Hayat, felaket, yalnızlık, yüzüstü bırakılmışlık, yoksulluk kendine göre kahramanları olan savaş alanlarıdır.

Victor HUGO

Öğrendikten, sevdikten sonra daha çok acı çekeceksiniz.

Victor HUGO

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here