İletişim uzmanı Sylvıane Herpın, “Bilgi, duygu ve düşünceyi aktarma ve anlamlandırma süreci olarak tanımlanan iletişimde; meramın ifadesi dolaysız, hemen, açıkça ve dürüstlükle söylense de, yine de karşılıklı yanlış anlaşılmalar olabilir” diyor.. Gerekçesini ise şöyle açıklıyor: “Düşündüğünüz, söylemek istediğiniz, söylediğinizi sandığınız, söylediğiniz; karşınızdakinin duymak istediği, duyduğu, anlamak istediği, anladığını sandığı ve anladığı arasında farklar vardır. Dolayısıyla insanların birbirini yanlış anlaması için en az dokuz olası durum söz konusudur.”
Yanlış anlaşılma ihtimali veya halinde ise, ihtiyaca binaen konunun aslına vurgu yapılarak yeniden aktarılması ve anlamlandırılması söz konusu olabilir veya olur..
“Merkezi sınavlar ve dershaneler” üzerinden tartışılan eğitimin sorunları ve çözüm üretme çabalarına, insanı takdis eden “hümanist toplumcu” pencereden katkı sunmaya çalıştığım bir önceki yazıyla ilgili, “takdir” iletileri yanında, bir arkadaştan, “İdeolojik takıntıların abartılı tezahürü!” şeklinde tekdir edici eleştirel(!) bir ileti de aldım..Yanlış anlaşıldığımı düşünüp, ihtiyaca binaen aslına vurguyla eleştiriyi yapan arkadaşa üç kaynaktan alıntıyla konuyu yineledim.. Alıntılar şöyleydi..
1.“Ülkemizde eğitim sistemi, öğrencileri yaşama değil, yarışmaya hazırlamak amacıyla kurulmuş gibidir. Bu da öğrencilerin ve velilerin ezberci ve günlük yaşamla bağdaşmayan bir öğretimi tercih etmesi sonucunu doğurmaktadır. Öğrenci okulun yanı sıra bir de özel dershane bitirmek zorunda bırakılmaktadır.” (Arş. Gör. Dr. Erkan AKGÜN Sakarya Ü. Eğit. Fak.) 2.“Yarışmacı eğitim anlayışının yok ettiği en temel özellik, bireyde sorgulama, anlama, anlamlandırma, merak etme, yaratma, eleştirme, güven duyma, hayal kurma, isteme, paylaşma gibi temel insani değerlerin gelişimidir. Bu yok oluş, “yarışmacı eğitim anlayışı” savunucularınca bir kazanım olarak değerlendirilir! Bu özellikleri kazandıran eğitim uygulamaları, bireyi yaşamın katılımcısı olmaktan uzaklaştırıp yaşamın gözlemcisi yapmaktadır..” (Y.Doç. Dr. Ayhan URAL, İzzet Baysal Ü. Eğit. Fak.) 3.“Türkiye’de sınav odaklı eğitim sistemi dershane ve özel derslere ihtiyacı körüklüyor. Bu durum farklı ekonomik seviyedeki ailelerin çocukları arasında eğitim eşitsizliğini artırıyor, gelir dağılımındaki eşitsizlik eğitime erişimi de kısıtlıyor” (Dünya Bankası Raporu)
Devamında, her ne kadar; “sınav odaklı, yarışmacı, seleksiyoncu dolayısıyla piyasacı diğer ifadeyle ‘parası olan okusun!’ anlayışına dayalı eğitim felsefesini ve aslına vurguyla, sözü; “herkes okusun, yeteneği olan daha çok okusun” hali de “parası olan okusun” olan ve piyasacı eğitimin seleksiyoncu değirmenine su taşıyan “tüccar öğretmen” zihniyetini pedagojik kaygılarla eleştirmeye çalıştığımı” yinelesem de, o arkadaş; “tüccar öğretmen” kavramı, ideolojisi küflenmişlerin bir hüsnü kuruntusudur!” retoriğiyle eleştirisine devam etti.. Hemen söylemeliyim ki ben anlaşılmakta anlaşamadığım arkadaşın “tüccar öğretmenlerden” olup olmadığını bilmiyorum.. Kendi açımdan ise bir hüsnü kuruntu içinde olmadığımı, eğitimin sorunlarının tespitinde ve çözüm üretme çabalarında, eğitimi, “ahlaki, kültürel ve bilimsel faaliyetlerin toplamı” şeklinde ele alan “temelde bireyin eşit, parasız, kamusal eğitim hakkının güvence altına alınmasını isteyen” toplumcu demokrat nitelikli “teorik” yazılarımın tanıklığında söyleyebilirim..
Yazılardaki düşüncelerimin pratik yönüyle tanığı öğretmen arkadaşım Kerim Bey’le, söz konusu arkadaşın eleştirisini ve bu yazının içeriğini paylaştım.. “Beni sen anlıyorsun, fakat sen de yanlış anlıyorsun” diye takıldığım sevgili arkadaşım, yüzünde muzip bir gülümsemeyle; “Eğitim piyasasında senin görüşlerinin alıcısı yok! Bu piyasada da parayı veren ya da alan düdüğü çalıyor!” mizahı ile eleştirinin eleştirisini izah etti ve ekledi.. “Meşhur psikolog Bill Livant, “Bir liberal, bir dilenciyi gördüğünde sistemin çalışmadığını, aynı kişiyi bir Marksist gördüğünde ise çalıştığını” söyler diyor.. Kapital yazarı bilge ise şöyle diyor: “Filozoflar dünyayı yalnızca değişik biçimlerde yorumladılar, oysa sorun onu değiştirmektir!” “Bırakınız yarışsınlar” sistemli eğitimin “seleksiyoncu” uygulamalarına bakıp, “sistem dışına atılan” öğrencileri gördüğümüzde ünlü psikolog ve bilgenin neden tüccar eğitimcilerce anlaşılamadığı sence de anlaşılmıyor mu?”
Kerim Bey’in hakkını teslim ediyorum.. Artı, Hz. Ömer’in yaşama anlam, anlama yaşam katan; “inandığın gibi yaşamıyorsan, yaşadığın gibi inanırsın!” inançlı sözüne gönülden inandığımı eklemek istiyorum.. İnanmak, duasal bir yaşam anlamında anlaşılabilir.. Bence sakıncası yok! Çünkü; kal (söz) ehli olmakla hal ehli olmak arasındaki farkın bilinciyle, Konfüçyüs’un, “Benim duam yaşamımdır” sözünün tümlüğünde, duanın yalnız söylem değil aynı anda eylemsel bir yaşam hali olduğuna da gönülden inanıyorum..
Selam ve saygılar…
siz harika bi yazarsınız, özelikle her çocuk bir şiir