Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bu sabah? İskenderun Belediye Başkanı Sayın Civelek, geçtiğimiz günlerde basınla kahvaltıda buluşmuş. İcraatlarını anlatmış. Çok olumlu bir davranış bence… 10 Kasım Ata’yı anma gününden bir gün önce 9 Kasım’da, Atatürk Anıtına çelenk koyma merasiminden sonra Belediye Başkanı Sayın Civelek ve basından birkaç arkadaşla Belediye Sosyal Tesislerinde çay içerek ufak bir sohbet gerçekleştirmiştik. Başkan basından şikâyetçiydi.
Basından izlediğim kadarı ile gerçekten basından şikâyet etmesini gerektiren yazıların dolandığını biliyordum ortalıklarda! Bu yüzden “neden aylık toplantılarla icraatlarınızı anlatmıyorsunuz” diye sormuştum. O gün sıkıntılıydı başkan, bunu söylediğimde “hayır”lamıştı. Ancak sıkıntısı yüzünden okunuyordu. Ve birkaç gün önce CHP İçe Teşkilatındaki bayramlaşma toplantısında CHP’ye yakışmayan atışmalardan alınmış gibiydi ya da alınmak demeyim de üzülmüş ve düş kırıklığına uğramış gibiydi. Veya ben öyle algılıyordum. Çünkü bende CHP’li olarak bundan muzdariptim ve her zaman “kol kırılır yen içinde kalır” diye düşünürüm. Ancak CHP’nin böyle bir sıkıntısı yok gördüğüm kadarı ile… Ve kişisel sıkıntılarında tavan yaptığını sanıyorum, duyduğum (ki az değil), izlediğim (yine az değil) kadarı ile.
“Her şeyi zaten görüyorlar!” demişti başkan. Haklıydı, kendince tabi ama “basın önemlidir ve basınla birlikte hareket etmek her zaman daha uygundur” diye düşünüyorum onlara gereken önemi verdiğinizi göstermek gerekebilir! Ve kendiniz doğru anlatmak! Kimse içinizi okuyamaz çünkü ve bu yüzden hatalar olabilir istenmeyen. Ve sanıyorum şimdi bunu yapıyor başkan.
Uzakta olduğumdan, tabi kahvaltıya katılamadım ama hiç önemli değil uzaktan da takip edebiliyorum yazılanları çizilenleri. Başkanın, toplantısında okuduğum kadarı ile gerçekten bildiğimiz icraatların dışında pekte bir şey yoktu. Ancak ‘Referandum talebine’ de yürekten katılıyorum. Ve başkanın basında hakkında çıkan yazılara yanıt vermediğini de biliyorum ya da veriyor da bizim haberimiz yok? Vermiyorsa da, yanıt vermemesi en büyük yanıttır diye düşünüyorum.
Ve okuduklarımdan ve duyduklarımdan rahatsızlık duyuyorum çok zaman. O kadar abuk sabuk şeyler söyleniyor ki dinliyorum, belki altından bir şey çıkar diye ancak altından çıkan benim anladığım kadarı ile kişisel hırslar. Ve bunu daha çok CHP’liler yapıyor ve içim bu yüzden daha çok sıkışıyor. Bunları görmezden gelip yoluma devam etmek istemiyorum. Bir müddette bunu yapıyorum ancak olmuyor, kişisel hırsların partiye ve insanlığa zarar verdiğinin bilinmesi gerekliğini dillendiriyorum. Ve yine basında dolaşan başkanın Nevruz Kutlamaları… Bu kutlamaların bazı taraflarının, bazı arkadaşlarca çok abartılıp, dilendirilip, komşu basına sızdırdığının da ayrımındayım üzülerek. Komşu basın hikâyesi çok üzücüydü, keşke böyle bir şey olmasaydı. Çoktan beri bunun sıkıntısında taşıyorum sorumlu benmişim gibi.
“Herkesin Başkanıyım!” demektedir başkan, ne demiş ki başka? Ve kuşkusuz her kesin başkanı olmak zorundadır ancak onu bu yüzden taktığı ya da çekildiği resimlerle bir tarafa yatkınlığı varmış gibi göstermek, lanse etmek hatta yaftalamak bence çok ta etik değildir. Kendi hesabıma başkanı yıllardır tanırım ve sizin dediğiniz konuda taraf olduğuna inanmıyorum. Savunmak değil amacım kimseyi. Ancak insanların sözlerine çok dikkat etmelerini isterim her zaman. Birinin sana yanlış gelen tarafını tabi ki yazabilmelisin, nedenlerini sıralayarak ancak o kadar! İtham babında konuşmak, yazmak doğru değildir ve bizler bu yüzden çok çekmiş insanlarız. Belki yazarken amacınız bu değildir ancak anlaşılan bu ve düşünüyorum ki herkes bu duruma düşebilir ve kimse kimseden daha iyi değildir, diğerine “iyi değilsin” derken…
Başkana “nasılsınız” diye sormuştum, yine o çay bahçesinde. Yanıtını tam isteyerek, sıradan bir soru olmadığının altını çizerek “Ben gayet iyiyim!” demişti, bana öyle gelmese de. Peki, “Başkaları ile de iyi misiniz?” diye üstelemiştim duyduklarımdan yola çıkarak. “Ben herkesle iyiyim, iyi olmayan kendi düşünsün” demişti. Evet, duyduklarım çoktu bir sürü şikayet bir sürü lakırdı ama dedim ki herksin sizinle derdi varmış gibi görünüyor. “Onlar” dedi “beklentisi olanlar…” Belki üzerinde durulacak tek söz buydu. Beklentiler; karşılanan, karşılanmayan beklentiler.
“Bazı başkanlar, beklentileri karşılamak için başkandır, bazıları hava için, bazıları da sadece hizmet ve icraat için” dedi. “Bunu yazarım” dedim “yaz” dedi. Bence sadece hizmet ve icraat için var olmak ve bunu iddia etmek çok büyük bir şeydir ki insan hiçbir zaman sadece bunlar için çalışmaz diye düşünüyorum. Bundan aldığı manevi ve maddi zevki göz ardı etmemeli. Ve insan hiçbir zaman yeterince objektif olamaz kendine! Bu yüzden eleştirileri hiçbir zaman göz ardı etmelidir ve kendine bunca güvenmelidir. Kendimden örneklemek gerekirse yıllarca yazdıklarımdan aldığım tek şey manevi hazdır. Şimdi diyebilir miyim “Sadece sorumluğum gereği ve hizmet için çalışıyorum?” Diyemem tabi ve insan işte böyle bir şeydir. Kendi hazzını kazanç listesine koymayı her zaman unutur.
Ve sevgili okuyucularım, her zaman doğru bildiğimi yazmaya çalışırım bilirsiniz, taraf tutmamaya da çalışırım yazarken, medyatik olmak içinde çalışmam. Hiç kimseye de çok şükür ki bağımlı ve gebe değilim. Yazılarımda beni bağlayan tek şey kendimdir. Ve şimdilik sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalım diyorum. Yase
NOT: Unutmadan hemen yazayım. Berke’ nin çalışmayan bilgisayarından söz etmiştim geçen gün. “Bunlar kontrol edilmeden mi satışa sunulur?” diye de şikâyet etmiştim. Evet, öyle olmuş. Çocuk götürdü ertesi gün, kontrol ettiler ve yenisini verdiler çocuk uçarak döndü eve… İlk günden kontrol etselerdi, çocuğu İstanbul gibi bir yerde saatlerce süren otobüs kargaşasında ve gece boyu süren streste bırakmasalardı daha iyi olmaz mıydı? Ama sonunda mutlu son çok şükür!
Günün Fıkrası
Sabahın erken saatinde, veterinerin telefonu çaldı. Arayan yaşlı bir hanımdı. Kadıncağızın derdi de büyüktü doğrusu: “Doktor bey! Benim köpeğim komşunun köpeğine takılı kaldı, ne yapmamı tavsiye edersiniz?” Veteriner: “İkisinin de poposuna aynı anda birer tokat atın, ayrılırlar, dedi. Telefon 10 dakika sonra tekrar çaldı. “Doktor bey, dediğinizi yaptım ama ayrılmadılar.” “O zaman bir kova suyu aniden üzerlerine boşaltın.” On dakika sonra telefon üçüncü kez çaldı: “Yine olmadı doktor.” “O zaman gidin erkek köpeğe telefon çalıyor” deyin. Yaşlı kadın şaşkınlık içinde sordu: “Şaka etmiyorsunuz ya. Sahi bu işe yarar mı?” “Nasıl yaramaz hanımefendi, diye gürledi veteriner, sonunda. Nasıl yaramaz. Benim için üç kez yaradı bu sabah işte…”
Günün Şiiri
GRİ MAJÖR SENFONİ
Deniz cıvalı, uçsuz bir cam gibi
yansıtır levhasını çinko bir gökyüzünün,
uzak kuş sürüleri kirletir
cilalı tabanını solgun grisinin.
Güneş toparlak ve donuk bir vitray gibi
hasta adımıyla yürür doruğa;
dinlenir gölgede deniz rüzgârı
yastığıdır kara trompeti.
Kurşuni karnının dalgaları salınır
iskelenin altında inlercesine.
Düşünür bir denizci, Kaf diyarının,
uzak sisli bir ülkenin sahillerini
bir halatın üstüne oturmuş, tüttürürken piposunu.
Şu ihtiyar deniz kurdu. Kavurmuş yüzünü
Brezilya güneşinin yalaz ışınları;
görmüşler içerlerken bir şişe cinini
Çin denizlerinin yaban tayfunları.
İyot ve güherçileden kökü kokan köpük
tanır öteden beri kırmızı burnunu,
kıvırcık saçlarını, atletik pazularını,
yelken bezinden kepini, pamuklu yeleğini.
Tütünden çıkan duman bulutunun ortasında
görür o ihtiyar uzaklıkları, sisli diyarı,
sıcak ve altuni bir akşam
yelkenleri salınmış çektirgeyle çıktığı.
Tropik siestası. Uyur deniz kurdu.
Ve sarıp sarmalar onu grinin tüm tonları.
Sanki yumuşak devrisi bir gölge kalemi
siler ufuğun kavisli çizgisini.
Tropik siestası. İhtiyar ağustos böceği
dener boğuk sesli, emektar gitarını
ve ses verir çekirge tekdüze bir solodan önce
kemanının tek teli üzerinde.
Rubén DARIO
Günün Sözü
Başa kakılan bir iyilik daima hakaret yerini tutar.
Jean Baptiste RACİNE
Sahip olmadığı şeylere üzülmeyen, sahip olduklarına sevinen insan, akıllı bir insandır.
Epictetus