Beton Bloklar!

0
75

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Depremin tahrip ettiği yerler yetmiyormuş gibi geçenlerde sahile çıktığım zaman karşıma çıkan manzara doğrusu neredeyse depremin yarattığı tahribatın bin mislini yarattı içimde. Sahil diye bir şey kalmamış olacak şey değil! Deniz kenarı beton bloklarla çerçevelenmiş. Olacak şey mi bu?  Deniz görünmüyor! Güneşten ısınmış ruhsuz beton bloklar insanın yüzüne, bedenine, ruhuna çarpıyor. Nasıl bir mantıkla çekilmiş o hantal beton yığınları, hangi denizde böylesi bir çirkinlik görülmüş, merak ediyorum…

O beton bloklar kimin önerisi ya da kimin aklına geldiyse denizin kabarmasını ya da yükselen dalgaları önleyebilir mi ya da denizden çaldığımız yerleri deniz bize bağışlayacak mı sanıyor? Öyle sanıyorsa mesleği bıraksınlar, ehli yapsın bu mesleği. Yok geçici bir çare diyorsanız bunca masrafı ne diye yaptınız? O parayla alt yapının ön hazırlıkları yapılırdı, gerçek sorun ortada durukken sorunun etrafında dolaşmak işte kelimenin gerçek anlamı ile bu oluyor. Çiçek böcekle İskenderun’un sorunları çözülmüyor, onlar en son yapılacak şeyler.

Yüzyıllık İskenderunlu olarak bu manzara resmen “ben neredeyim?” dedirtti bendenize. Ve geldiğim gibi geri döndüm. “Yıkıntılara çöplere patlamış lağım çukurlarına – lağım   demişken bizim apartmanın tam yanındaki eski evde çoktan beri lağım patlamış, sokak lağım suları ile sulanıyor her gün; sinekler ve kokular etrafı sarmış, kimsenin parmağını oynattığı yok-.  kırık dökük kaldırımlara amin dedik ve sabrediyoruz sıra  onlara gelsin diye. Adamlar bize beton bloklar yapıyor valla çıldırmak elde değil ya!

Başkan Dönmez’e Bir Öneri

Ve tabi bir öneri geliyor şimdi sevgili belediye başkanına. Bendeniz milyon kez yazmışımdır kimseyi siyasi görüşü ile değerlendirmem ve hizmet siyaset üstüdür diye. Bu yüzdende yanlış anlaşılmakta istemem. Önerim bu kez hayvanlar için. Güvercinler, kumrular, kuşlar bilmem sizin de dikkatinizi çekmiş midir? Buldukları her uygun ortama çalı çırpı toplayıp yuva yapmaya çalışıyorlar bu zamanlarda. Pencere önleri, balkonlar, klimaların üstü hep çalı çırpı doluyor. Bu hayvancıklar için tabi kesilen yok edilen ağaçlardan arta kalan varsa, oralara yuvalar yapılsın.

Bizim yazlık Gazipaşa’da belediye bütün ağaçlara bu yuvalardan yerleştirmiş, kaldı ki orada bizde olduğu kadar kumru ya da güvercin yok. Bu zor bir şey değil hemen yapılırsa çok da güzel olur. Kedilere, köpeklere barınaklar yapılıyor öyle böyle ama bu kuşlar yuvalayacak, yumurta bırakacak yerler bulamıyorlar. Lütfen bu öneri ciddiye alınsın istiyorum.

Bazen sert yazabiliyorum biliyorum ama beni bilen bilir sağ gözümü sol gözüme kayırmam sözde değil özde hak ve hukuku savunur ve doğru bildiklerimi söylerim. Kimse alınmasın kızmasın. Ve bu ülke bizim unutmayalım, sen-ben ayrımı yaparak kimse bir yere ulaşamaz bunu da unutmayalım.

Ve sevgili okuyucularım şimdilik sıkıntı yumaklarından ancak bir ikisini sıraladık ki zaten ekonomik sıkıntılar içinde iken daha çok canımızı sıkmayalım. Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım, ayrımsız, gayrımsız her zaman hep birlikte. Yase

& & & & &

Bunca sıkıntının, sorunun arasında biraz da güzel hikayeler okuyalım ruhumuzu okşayacak…

Sedef Çiçeği

Mahkeme salonunda, seksen yaşlarındaki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı. Adam inatçı bakışlarla, suskun ninenin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözlerini ve bıkkın bakışlarını süzüyordu. Hakim tok sesiyle, yaşlı kadına: “Anlat teyze, neden boşanmak istiyorsun?”

Yaşlı kadın, derin bir nefes çektikten sonra kısılmış sesiyle konuşmaya başladı: “Bu adam 50 yıldır bezdirdi hayattan…”

Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu, mahkeme salonunda. Yaşlı kadının gözleri doldu ve devam etti: “Bizim bir sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim. O bilmez. 50 yıl önceydi, o çiçeği bana verdiği çiçekler arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm. Yavrumuz olmadı onları yavrum bildim. Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı. O zaman adak adadım. Her gece güneş doğmadan önce, bir tas suyla sulayacağım onu diye. 50 yıl oldu, bu adam bir gece kalkıp bir kere de bu çiçeği ben sulayayım demedi. Ben, böyle bir adamla 50 yıl geçirdim. Hayatımı, umudumu, her şeyimi verdim. Ondan hiçbir şey görmedim. Bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim. Onsuz daha iyiyim, yemin ederim.”

Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle, hakime yöneldi. Tane tane konuştu: “Askerliğimi Reisicumhur köşkünde bahçıvan olarak yaptım. O bahçenin, görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim. Eşimi de orada tanıdım. Sedefleri de. Ona en güzel çiçeklerden buketler verdim. İlk evlendiğimiz günlerin birinde, boyun ağrısı nedeniyle, onu doktora götürdüm. Doktor çok uzun süre uyanmadan yatarsa, boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir dedi. Her gece uykusunu bölüp uyansın, gezinsin dedi. O Doktoru pek dinlemedi. Lafım geçmedi. O günlerde, tesadüf, bu çiçek kurumaya yüz tuttu. Ben ona: “Gece çiçek sularsan geçer”, dedim. Adak dilettim. Her gece onu uyandırdım ve onu seyrettim. O sevdiğim kadını, yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim. Her gece, o çiçek ben oldum sanki” dedi adam. “Her gece, o yattıktan sonra uyandım. Saksıdaki suyu boşalttım. Sedef, gece sulanmayı sevmez, hakim bey.”

& & & & &

Konfüçyus’tan Bir Ders

Konfüçyus, bazı insanlara bir şey öğretmenin en iyi yolunun bunu örneklerle göstermek olduğunu biliyordu. Bu yüzden sınıfın tam karşısına geçti. Eline bir vazo aldı, tüm öğrencilerin görebileceği şekilde vazoyu havada tuttu. Diğer elinde bir elma vardı. Öğrencilerin meraklı bakışları arasında, elmayı vazonun içinde bıraktıktan sonra, vazoyu yere koydu ve şöyle dedi: ‘Elmayı vazodan çıkarmayı başaran öğrenci, elmayı yiyebilir.’

Çocuklardan biri acıkmıştı, ilk o davrandı ve elini vazonun dar ağzından içeri soktu. Elmayı yakaladı, çıkarmaya çalışıyor, ama başaramıyordu. ‘Elimi çıkaramıyorum!’

Konfüçyus, “Elmayı sıkı sıkı tutmaktan vazgeçmediğin sürece, elini çıkarman mümkün olmayacaktır” dedi. Çocuk elmayı elinden bırakmak istemiyordu; ama sonunda zorunlu olarak bıraktı. Elini vazodan çıkardığında, yüzünde şaşkınlık okunuyordu.

“Elmanın vazodan nasıl çıkarılabileceği konusunda sizin bir fikriniz var mı?” Konfüçyus, vazoyu yerden alıp ters çevirdi. Elma vazonun içinden yuvarlanıp avucunun içine düştü. Çocukların hepsi gülmeye başladı. Aslında o kadar basit bir şeydi ki bu! Konfüçyus, “Fakat bu, göründüğü kadar basit değil” dedi. Elmayı havada tutuyordu konuşurken. “Bazen bir şeyi gerektiğinde bırakabilmek, zor bir iştir. Onu bırakabilmek de bir beceridir. Eğer bir şeyi zorla tuttuğunuzda, ulaşmak istediğiniz şeyi engellediğini görüyorsanız, o zaman onu özgür bırakmalısınız. Eğer yanlış bir şey yapıyorsanız, o zaman buna son vermelisiniz. Eğer kendinize ve başkalarına karşı dürüst davranmıyorsanız, bu hilekarlığı hemen durdurmalısınız. İşte, ancak o zaman hedefinize ulaşabilirsiniz.”

Günün Şiiri

Yer çekimli Karanfil

Sanki hiçbir şey uyaramaz
İçimizdeki sessizliği
Ne söz, ne kelime, ne hiçbir şey
Gözleri getirin gözleri.

Başka değil, anlaşıyoruz böylece
Yaprağın daha bir yaprağa değdiği
O kadar yakın, o kadar uysal
Elleri getirin elleri

Diyorum, bir şeye karşı komaktır günümüzde aşk
Birleşip salıverelim iki tek gölgeyi. Yer çekimli Karanfil
Sanki hiçbir şey uyaramaz
İçimizdeki sessizliği

Ne söz, ne kelime, ne hiçbir şey
Gözleri getirin gözleri.
Başka değil, anlaşıyoruz böylece
Yaprağın daha bir yaprağa değdiği

O kadar yakın, o kadar uysal
Elleri getirin elleri
Diyorum, bir şeye karşı komaktır günümüzde aşk
Birleşip salıverelim iki tek gölgeyi.

Edip CANSEVER

Benim Şiirlerim

“Sen kalpsizsin; hani senin gençliğin hayatı?
“Aşklarım mı? Bir nefeste solabilen bu şeyler,
“Bir yanar-dağ ateşiyle kömür gibi karardı;
“Şimdi ise yerlerinde bir sıtmalı yel eser.

“Evet, benim her şi’rimde yılan dişli diken var;
“Sizler gidin bal verecek yeni açmış gül bulun.
“Belki benim acı sesim kulakları tırmalar;
“Sizler gidin, genç kızların türküsüyle şen olun.

“Varın sizler, onlar ile korularda el ele
“Gezin, gülün, bir çift bülbül aşkı ile yaşayın;
“Yalnız kendi, yalnız kendi rûhunuzu okşayın.

“Zavallı ben, elimdeki şu üç telli saz ile
“Milletimin felâketli hayatını söyleyim;
“Dertlilerin gözyaşını çevrem ile sileyim!..”

Mehmet Emin YURDAKUL

Benim Ömrüm

Genç çağdaydım, kendimi bir dikenli yolda buldum;
Hıçkırıklar işittim, gül ve bülbül bağlarından.
Felâketler topladım, Anadolu dağlarından;
Uzun sazlı Âşıklar diyarında şair oldum.

Ezgi koydum, âhlarla, figanlarla Türk şi’rine,
Öz dilimle haykırdım, “Ey milletim, uyan!” diye;
Viran yurdun dolaştım, bir şehrinden bir şehrine;
Saç ve sakal ağarttım ben de, “Vatan, vatan!” diye.

Mehmet Emin YURDAKUL

Günün Sözü

Ne kadar okursan oku bilgine layık şekilde davranmıyorsan cahilsin demektir.
Sadi Şirazi

Kopan bir ipe sımsıkı bir düğüm atarsanız, ipin en sağlam yeri artık bu düğümdür. Ama ipe her dokunuşunuzda canınızı acıtan tek nokta yine o düğümdür…
Çin Atasözü

 

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here