Günaydın sevgili okuyucularım. Nasılsınız bu sabah? Dün 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramıydı, kutlu olsun. 1935 yılında 1 Mayıs ‘Bahar ve Çiçek Bayramı’ olarak kutlanırmış. Ne tatlı bir isim değil mi?
İnsan ne garip bir yaratık, zaman ne kadar efsunlu bir ilaç? Hiç affedemeyeceğimizi sandığımız şeyleri nasılda zamanla affederiz, nasılda her şeye hep yeniden hep yeniden başlarız, çocukça sevinçlere, coşkuya ne kadarda ihtiyaç duyarız ve zaman nasılda en büyük yardımcımız bunları yaşarken!!!
Acaba giz burada mı? Dünyanın kendi ekseninde dönüp durmasında mı? Hep yeniden ayağa kalkma gücü buradan mı geliyor? Giz her nerde ise bence çokta önemli değil, önemli olan doğanın da insanın da, küllerinden, yeniden hep yeniden ayağa kalkma yeteneğidir. İsterse dünya tersine dönsün, dönsünnn?
Valla olmadı o zaman tersinden mi kalkacaktık ayağa? Neyse ya dünya dönsün işte tabiî ki yeniden doğmak için dönmesi gerekiyor, dönmesini görebilmek içinde yaşamak gerekiyor? As olan yaşamaktır değil mi? Her insan yaşam hakkı ile doğar ne kendisi bu hakkını kendi elleri ile reddetmek durumunda ne de bir başkası bu hakkını ondan almak durumda yetkili haklı değildir. Olmamalıdır da zaten.
& & & & &
Şimdi bahar ve çiçek bayramında haklı haksız, hakkında konuşmakta nerden çıktı ya? Baharı şöyle doya-doya yaşamak dururken felsefe yapmak ya da laf sokuşturmak valla çok doğru değil. Geçmişle yaşamaksa, tümden yanlış, geçmiş ders almamız için gereklidir yalnızca, yoksa sürekli yeniden gündeme taşınmak için değil bence. Ben baharı çocukluğumda yaşadığım gibi anımsamak isterim her zaman, ilk gençliğimdeki ve öğrenciliğimdeki bahar bayramlarını çokta anımsamak istemiyorum doğrusu. Ama yine de anımsamak, yaşananlardan ders almak yönünden önemlidir.
Günler öncesinden hazırlanırdık bahar bayramına, annelerimiz börek sarar, yumurta haşlardı, kuru pastalar ufak-ufak karton kutulara dizilirdi. Ne yalan söyleyeyim ben çokta hoşlanmazdım bu yemek hazırlıklarından valla azıcık uyuzdum? Öyle yumurta soy, kuru pastaları ezilmeden koru çokta işime gelmezdi. Neye dokunsan elini yıkamak zorundasın nerden bulacaksın suyu? Tamam birde şişe taşırdık ha, su şişeleri şimdi bakıyorum çok rahatmış valla hayat, o zaman cam bardaktan başkası yoktu zahar? Ya da ben bilmiyorum, öyle beyaz peçetelere saracaksın işin bitince yine özenle bu kez annenin yaptığı gibi yapmak isteyeceksin çok zor ya? Hep yanlış bir şeyler var bu işte diye düşünürdüm. Yani bir ekmeğin içine azıcık peynir domates sıkıştırsalar olmaz mıydı? Peçeteye sarsalar, ellerimizde kirlenmezdi? Neyse o zaman öyleymiş zahar. Ama aslında ben bu piknik işlerini sevmiyorum ya, taaa o günlerden beri? Ama heyecanımız, yalnızken asla böyle bir kırlık alana gelmeyeceğimizi bildiğimizdendi, arkadaşlarımız ve öğretmenlerimizin eşliğinde yılda bir olsa da zincirleri kırmıştık. Onu gönlümüzce koşarak, zıplayarak, top oynayarak değerlendirmeliydik değil mi? Bizde öyle yapardık. Sonrada sarı ve mavi başlı incecik kır çiçekleri var hani, yaprakları da ince, saydam, taptaze, incecik, anımsadınız mı? Bilirsiniz ya işte kır çiçekleri onlar. Ve papatyalar beyaz, kırmızı gelincikler toplarsınız. Bilirsiniz gelincikler eve varamayacak bile hemen dökülecek yaprakları yinede toplarsınız. Ben ömrümde gelincik koparmadım inanır mısınız? Kır çiçeği evet. Çünkü onlar bir zaman masamı süsleyebilirdi onlara bakıp arkadaşlarımla yaşadığım, günün güzelliğini anımsatırdı.
& & & & &
Ve azıcık hayal gücünüz okuduklarınızla birleşiyorsa üç yapraklı yonca ve siyah lale ararsınız gözünüzün uzandığı kadar olan yeşillikte. Burada çok şaşarım kendime? Gelinciklerin hemen döküleceğini bildiğimden toplamam. Bu kadar mantık yürütürüm. Ama siyah lale ararım? Üç yapraklı yoncanın peşine takılırım? Okuduklarımla mı yaşıyordum yoksa?! Sahi sizde okudunuz mu “Siyah Lale” romanını (Alexandre Dumas)…
& & & & &
Çocukluk bu mudur aslında? Öyleyse ben hep öyle kalmışım.
Ve sevgili okuyucularım sizde benim gibi en güzel bahar bayramını ne zaman yaşadınız onu anımsayın ve bahar bayramını benim gibi bahar ve çiçek bayramı olarak kutlayın ancak hepimiz yine çok iyi biliyoruz ki bahar bayramı aynı zamanda işçi bayramıdır. Onların yaşamında baharın olması için kutlanan bir bayramdır. Ancak her zaman bahar olmamıştır kutlamalarında illa kan dökülmüştür. İşte anımsamak istemediğimiz ve yinelenmesinden her bayram günü korktuğumuz şeyler bunlar. Herkes güzeli düşünürse çocukluğunda yaşadığı belki her şey daha güzel olabilir ne dersiniz?
& & & & &
Bizim yaşadıklarımız resmi olmayan bayramlar. Ve şimdi bahar bayramı resmi olarak ilk nerde nasıl kutlandı tarihçesi nedir bir bakalım mı?
1 Mayıs İşçi Bayramı
1 Mayıs İşçi Bayramı, işçi ve emekçiler tarafından dünya çapında kutlanan, birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele günü. Dünya üstündeki pek çok ülkede, resmî bayram olarak kabul kutlanmaktadır. Türkiye’de ilk kez 1923’te resmî olarak kutlanmıştır. 2008 Nisan’ında, “Emek ve Dayanışma Günü” olarak kutlanması kabul edilmiştir. İlk kez 1856’da Avustralya’nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesi’nden Parlamento Evi’ne kadar bir yürüyüş düzenlediler. 1 Mayıs 1886’da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar. Şikago’da yapılan gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Luizvil’de (Kentaki) 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Luizvil’deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park’a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, ‘Böylece önyargı duvarı yıkılmış oldu’ şeklinde yorumlanmıştı.
-Osmanlı Devleti döneminde işçi örgütlenmesinin en gelişmiş olduğu yer Selanik’ti ve 1911 yılında burada tütün, liman ve pamuk işçileri, 1 Mayıs gösterisi düzenleyerek bu günü kutladılar.
-1912 yılında İstanbul`da ilk defa 1 Mayıs kutlaması gerçekleşti.
-1923 yılında 1 Mayıs günü yasal olarak “İşçi Bayramı” ilan edildi.
-1924`te hükümet kitlesel 1 Mayıs kutlamalarını yasakladı.
-1925`te çıkan Takrir-i Sükun Yasası, İşçi bayramını kutlamayı yasakladı ve uzun yıllar bu yasak geçerliliğini korudu.
-1935 yılında 1 Mayıs`a “Bahar ve Çiçek Bayramı” adı verildi ve günü ilan edildi. ücretsiz tatil
-2006 yılında en 2008 Nisan’ında, 1 Mayıs’ın “Emek ve Dayanışma Günü” olarak kutlanması kabul edildi.
Ben bahar ve çiçek adını çok sevdim. Bundan sonra işçiler bahar gibi, işleri çiçek gibi olsun diliyorum. Ve sevgiyle, sağlıkla, baharı yaşayarak kalalım sevgili okuyucularım. Yase
Günün Şiiri
Yalnız Değiliz
Çukurovam,
Kundağımız, kefen bezimiz
Kanı esmer, yüzü ak.
Sıcağında sabır taşları çatlar,
Çatlamaz ırgadın yüreği.
Dilerse buluttan ak,
Köpükten yumuşak verir pamuğu.
Külhan, kavgacıdır delikanlısı,
Ünlü mahpusanelerinde Anadolumun
En çok Çukurovalılar mahpustur,
Dostuna yarasını gösterir gibi,
Bir salkım söğüde su verir gibi,
Öyle içten
Öyle derin,
Türkü söylemek, küfretmek,
Çukurova yiğidine mahsustur…
Tütünü bilir misin?
“Kız saçı” demiş zeybekler,
Su içmez her damardan,
Yerini kolay beğenmez,
Üşür
Naz eder,
Darılır
İki parmak arasında kıyılmış,
Bir parçası var kalbimin
İncecik, ak kağıtlara sarılır,
Dar vakit yanar da verir kendini.
Dostun susan dudağına…
Sokaklardan,
Kıyılardan,
Gök mavisinden,
Ekmeğinden,
Canevinden ayrı düşmeye
Yani bütün hasretlerin kahrına
Ve zehrine çaresiz kalmaların,
İlk nefesi Hızır gibi yetişir
Cibalide sarılan cıgaranın…
Tütün isçileri yoksul,
Tütün işçileri yorgun,
Ama yiğit
Pırıl pırıl namuslu.
Namı gitmiş deryaların ardına
Vatanımın bir umudu.
Ahmed ARİF
Parmaklığın Ötesinden
Göremedik sıkıntısız yaşandığını,
Rahatın şiirini yazamadık,
Ne kadar uzak
Heveslerimle içli dişli yaşamak,
Üzmek hastalıklı şiirlerle
Eşimi, dostumu;
Mezar taşları kadar, ölçülü
Beyitler düzmek boy boy.
İçliyimdir herkes kadar,
Düşündürür beni de şu gökyüzü,
Kuş cıvıltısı, nar çiçeği…
Geçtik bir kalem üzerinden.
Huyumdan ettiniz, Cibali Kızları,
Sekiz düğününden önce
Penceremin altından geçenler,
Saçları dağınık, gözleri uykulu,
Çoraba, tütüne gidenler,
Beni huyumdan ettiniz!
Yorgun gözlerinizdeki acıyı
Dert edindim kendime.
Saçlarını tezgahına yolduranları,
Sıtma gebesi tazeleri görmeseydim,
Boşuna harcayacaktım sevgimi.
Şimdi şu parmaklığın ötesinde kaldı
Bütün çalışanlar;
Teker teker sökülmüşüz toprağımızdan,
Havamızdan, suyumuzdan olmuşuz.
Yaşamaktayız aynı çatının altında
Daha mahzun, daha hesaplı.
Rahat günlerin işçisi olacaktık,
Rahat günlerin şairi:
Bir çift sözümüz vardı
Nar çiçeği, gül dalı üstüne,
Dudaklarımızda kaldı!
Rıfat ILGAZ
Günün Sözü
Emek vermeden bir şeye ulaşmayı düşünmek, hayalperestlikten başka bir şey değildir.
Niyazi F.Eres