1970 yıllar olsa gerek. 16 veya 17 yaşında olduğumu hatırlıyorum. Arsuz, Gülcihan’da ailecek çadır kurmuş, yaz günlerinin bir bölümünü çadırda geçiriyorduk. Çadır hayatı zevkliydi. Bir hafta sonu aile dostumuz, dönemim Kırıkhan Kaymakamı Abdulkadir Güzeloğlu ziyaretimize geldi. Abdulkadir bey siyah Reno makam aracından inerken, babam bana yan tarafımızdaki sahil gazinosunu işaret ederek “Gazinoya git. Sahibine masa rica ettiğimi söyle ve masayı al gel” dedi.
*Şaşırdım Kaldım…
Koşarak gazinoya gittim. Gazino sahibi temizlik yapıyordu. “Hayırlı işler. Babam bir masa rica ediyor” dedim. İşletmeci bir masaya uzandı ve etrafındaki sandalyeleri çekip bana vermek üzereyken ben o zaman ki çocukluk ya da ergenlik aklımla “Kırıkhan Kaymakamı ziyaretimize geldi. Masada onu misafir edeceğiz” dedim. Masayı havaya kaldırmış olan gazino sahibi, masayı yerine koydu ve “Masa yok. Boşuna bekleme çadıra git” dedi. Ben şaşırdım kaldım…
*Seninle Sonra Konuşacağız…
Koşarak çadıra geldim biraz da abartarak “Gazino sahibi, onlarca boş masa varken, bana masa yok dedi” dedim. Babam hayat mektebini bitirmiş, deneyimli biriydi. Sakince “Sen yanlış bir ifade kullanmışsındır. Gazino işletmecisi saygılı biri… O böyle bir davranış sergilemez” şeklinde konuştu ve gazinoya gitti.
Masa istememizin sebebi, çadırda sadece açılır kapanır, portatif kamp masası olması. Bir misafir gelince daha büyük bir masa gerekliliği… Babamın gazinoya gitmesiyle gelmesi bir oldu. Masayı taşıyan bir garsonla tekrar çadırdaydı. Kaymakam beye çaktırmadan kulağıma eğildi ve “seninle sonra konuşacağız” dedi…
*İnadına Verilmeyen Masa
Abdülkadir amcayı ve eşini birkaç saat ağırladık. Sonrasında kendilerini Kırıkhan’a uğurladık. Uğurlama bitince babam beni yanına çağırdı ve “Sen işletmeciye masa için ne dedin?” diye sordu. Elbette çocukluk aklımla yine kendimi kurtaracak şekilde aramızda geçen konuşmayı babama aktardım. Babam “Bak oğlum. Doğru konuşmuyorsun. Ben işletmeci ile konuştum. Masayı sana vermeye hazırlanırken sen ‘Kırıkhan Kaymakamı ziyaretimize geldi’ diye gereksiz ikinci bir cümle kurmuşusun.
Adam, etiketi öne çıkarıp böbürlenmenden nem kapmış ayrıca ‘Kaymakam için bu masayı vermek zorundasın’ havası algılamış ve masayı inadına vermemiş. İşletmeci “Baki abi, bana ne Kırıkhan Kaymakamı’ndan. Ben seni bilirim. Senin isteğin başla göz üstüne. Oğlun ‘Kaymakam Bey, Kaymakam bey’ diye vurgu yapınca zoruma gitti. Ben insanların etiketine değil kişiliklerine hizmet ederim” diye konuştuğunu ifade etti.
*Dersimi Aldım…
Babamın karşında mahcup oldum. Babam “Oğlum, hiçbir vakit makam ve mevki sahiplerinin etiketlerinin ardına sığınıp, talepte bulunma. Taleplerin şahsını bağlasın. Zaten sayılan ve sevilen biriysen, kişiler senin kişiliğine ve insanlığına hürmeten benzer tüm taleplerini yerine getirirler ya da yerine getirmeye çalışırlar. Masa olayı sana ders olsun. Bir daha böyle bir hata yapma” dedi.
Aradan çok uzun yıllar geçti. Bu hadiseyi hiç unutmadım ve her fırsatta dostlarıma anlattım ve bugünde yazdım. Özetle, dersimi aldım ve aynı hatayı tekrarlamadım. Bu satırları okuyan siz ergenler, gençler ve diğer yaş grupları sizlerde böylesi hatalar yapmayın lütfen…
Yazımın başında 1970’li yıllar olsa gerek dedim ya benim, 70’li yıllar tespitim biraz da Kaymakam Abdülkadir Güzeloğlu’nun siyah Renault marka makam otomobiliyle ilgiliydi. O yıllar bazı makam sahiplerine siyah Reno tahsis ediliyordu.
*Boş Koli…
Ben yine ergenim. Kişiliğim tam yerine oturmamış ve yavaş-yavaş gelişiyor. İş yerimizi bir başka adrese taşıyacağız. Eskinden mağazalar zinciri yoktu. Genellikle toptancı dükkânları olurdu. Babam beni tanığı bir toptancıya yolladı ve bana “Falanca amcaya selamımı ilet ve 6 -7 tane boş koli rica ettiğimi söyle. Kolileri altıktan sora da borcumuz var mı diye sor ve varsa talep edilen bedeli öde” dedi.
Toptancıya geldim ve kendimce işimizi garantiye almak için yine karşı tarafın kulağına hoş gelmeyecek bir biçimde “Babamın selamı var. Ücreti mukabili babam 7 tane boş koli istedi” dedim.
Babacan toptancı hafice gülümsedi beni kırmayacak bir eda ile “Genç adam. Kolileri parayla alacaksan, bak tam karşı dükkân da bedeli karşılığı boş koliler satılıyor sen oraya git. Yok, selamla koli alacaksan sana buradan verelim” şeklinde konuştu. Yine mahcup olmuş, verecek cevabım kalmamıştı…
*Bazı Yerlerde, Para Geçmez ve Çare Olmaz
Babacan toptancı mahcubiyetimi gidermek için “Otur şöyle genç adam. Ne içersin? Sana ne söyleyeyim?” dedi. Ben sıkılarak teşekkür ettim. Toptancı “Delikanlı. Belki pek çok yerde, para tüm kapıları açar ama istisna da olsa bazı yerlerde ve hallerde para geçmez, para çare olmaz ve işe yaramaz. Bir selam, bazı insanların çok büyük önem verdiği paranın yapamadığını yapar. Bazen para çözemez ancak hatırı sayılır bir selam pek çok işi çözer. Sen, sen ol bundan böyle babanın mesajlarını doğru iletmeye gayret et. Bir selam, bazen milyon paranın önüne geçebilir. Bunu sakın unutma ve kafanın bir köşesinde tut” diye konuştu. Babacan toptancının öğüdü, dün gibi aklımda…
Selamınız önde, paralarınız mutlaka geride olsun. Önce selamlarınız konuşsun. Gerekirse para daha sonra devreye girsin. Sanırım mesajımı verebildim.
Selam ve sevgiler…