Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabahı? Pazartesi sendromu sanırım bu mevsimde ve bu ayda daha çok yaşanıyor. Yazdan çıkamadık daha, okullar nerdeyse yarı yıl tatiline girecek ama hala dershaneler kapanacak mı kapanmayacak mı anlayamadık. Şahsen ben deniz yurdun bütün okullarında eşit ve güçlü eğitimin güçlendirilmesi taraftarıyım. Ancak dershanelere o zaman gerek kalmazdı ki bizim kuşak dershane kuşağı değildi. Ancak bilgilerimizi şimdi sınayın, birçok dershaneye giden öğrenciden daha iyiyizdir iddia ediyorum.
Çünkü sağlam köklü bir eğitimdi bizimki öğretmenlerimiz göz açtırmazdı ve bizim gibi onlarda ders çalışırdı çoğu zaman. Dersleri öylesine, konuyu anlatıp geçmek yoktu. İyice belletilene dek konu işlenirdi. Son yıllarında, tek tük özel dersler alanlar olmaya başlamıştı. Ve biz lise sona giderken resmen özel dersler başlamıştı ama çoğunlukla varlıklı ailelerin çocukları alırdı özel dersleri ve okulda duyulunca şöylesine bir küçümseyerek bakılırdı özel ders alanlara. Bu yüzden kimse ders aldığının bilinmesini istemezdi.
Ancak ders alanlar duyulunca, ailelere de bir kıskançlık mı oluştu bilmiyorum. “Ama A onun çocuğu ders alıyor, neden benimki almasın” diye başladılar çırpınmaya devamında “senin öğretmen bize de gelir mi, benim öğretmen şu okuldan mezun sizinki nerden?” diye-diye bir yandan da öğretmenleri çaya pastaya, yemeğe boğa, boğa işin cılkını çıkardılar. Ve onların bu anlaşılmaz tutumu dershanelerin ortaya çıkması için büyük ve ilk neden oldu. Yani daha cemaatlerin aklında bile yokken akıllarına sokan aileler oldu. Hiç kusura bakmasınlar. Şimdide kendi yarattıkları ancak bu hale geleceğini düşünemedikleri canavarın tutsağı oluverdiler.
Dershaneye versen bir dert, bir sürü para, vermesen bir dert, çocuğun diğerlerinden geri mi kalsın? Ve bu ikilem içinde iken, şimdide dershaneler kapanacak tartışmaları içinde şaşkına dönmüş vaziyetteler. Şahsen bizler ailece dershanelere tutsak olmayan azınlık içindeyiz. Berke bu yıl üniversite sınavlarına girecek. Asla dershane diye bir yere gitmek istemiyor. Ve gitmiyor. Bir tek dersten bile özel ders almıyor. Ve okul hayatı boyunca almadı. Buna rağmen hep takdirname aldı. Çok mu çalışkan, hiç değil ama akıllı ve efendi. Ve müthiş entel, yaşına çok büyük gelen bir entellik içinde… Onunla övünüyorum ve güveniyorum bir hedefi var. Ve o hedefe kendi olanaklarını kullanarak erişmek istiyor.
Bu asi gibi görünen duruşu bazılarının hoşuna gitmiyor olabilir ancak övülmeye layık. Ve ben deniz onunla yalnız övünmüyorum bayılıyorum boyuna posuna duruşuna nazına niyazına, entelliğine rağmen hala taşıdığı o kocaman çocukluğuna…
& & & & &
Ve koşturma sürüyor bütün hızı ile. Ödenmemiş kredi kartları, hala ev arayan gençler, aileler hem geçim sıkıntısında hem de her şeyin en güzelini sunmak derdinde çocuklarına ve bütün bunlar sinirleri gerdikçe geriyor, kimisi “battı balık” diyor çok takmıyor gibi görünüyor, kimisi çok fazla takıyor sonuçta kim nasıl tavır takınırsa takınsın yinede bu mevsimde pazartesi sendromu yaşanıyor. Hiçbir şeyden olmasa mevsim zaten artık sonbahar ve geceye varmadan gün hüzün yükleniyor. Gündüz sıcakları bu hüznü gölgelese bile yinede engelleyemiyor. Özellikle ailelerinden uzakta olanlar ve Suriye yurttaşlarında bu hüzün daha da koyudur diye düşünüyorum. Çünkü onlara bakınca bende çok hüzünleniyorum. Ülkelerindeki savaştan kaçmış yabancı bir ülkeye sığınmış işsiz güçsüz insanlar! Aslında onlar memnun gibi görünüyor özelikle varlıklı olanları ama yinede başka bir ülkede, geceye varmadan gün, hüzünlü olmamak olası değildir diye düşünüyorum. Ve bu insanların bir an önce eski hayatlarına kavuşmalarını diliyorum.
Dün yine sahildeydim denize paralel yeni yürüyüş yolunda gün batımını izleyerek yürüyordum. İçimde anlaşılamaz duygular, gözlerim saten gibi uzanmış deniz ve pırlantalar gibi parlayan uzaklardaki gemilerin ışıklarında… Nasıl bir güzellik, nasıl bir huzur ve dinginlik anlatılır gibi değil. Hüzünlü olmak gelmiyordu içimden yalnızca içmek manzarayı kanan kana. Kerbela çölünde susuz kalmış gibi. Ama aynı yoldan dönerken yarım saatçik sonra hüzünlü olmamak olası değildi artık. Ve manzara aynen hüzün gibi eksantrikti.
Ve o hüzünlü takılanlar ve yaşam kaygısı nedeni ile hüzünlü olmaya zaman bulamayanlar yinede pazartesi sendromu ile uyanabilirler. Yani en kaygısız olan ben bile, Pazartesi sendromu yaşarım çoğu zaman. Ama ne tuhaf pazartesi geçti mi hafta bitti oluyor? Ve sevgili okuyucularım şimdilik haftayı bitirebilir miyiz bilemiyorum ama sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım diyorum. Yase
& & & & &
Adaleti ile dillere destan Gazneli Mahmut, çekik yüzlü, uzun boylu, kuru ciltli, kalkık burunlu, köse biridir. Aynanın karşısına geçip yüzünün güzel olmamasından şikâyet ettiğini, duyan veziri bunu Ahmet b. Hasan’a bildirdiğinde “Efendimiz, halkın sizi sevmesi için siz altını sevmeyin yeter” dediğini anlatır ve o günden sonra hazinenin altınlarını halka dağıtarak halkı zengin ederek devleti güçlendirdiğini, adaleti ülkenin her tarafına yaydığını ve “Sultan” lakabını ilk olarak hakkıyla onun kullandığını, sultanın yüzünü görmeyenlerin, sultanın adaletini gördüğünü anlatır…
(Nizamülmülk, Siyasetname)
Ve Bir Kıssadan Hisse Öyküsü
Ebû’l-Haseni’l-Harkânî (k.s)hazretleri şöyle anlatır: ‘İki kardeş vardı. Bu iki kardeşin hizmete muhtaç bir anneleri vardı. Her gece kardeşlerden biri annenin hizmeti ile meşgul olur, diğeri Allah Teâlâ’ya ibâdet ederdi. Bir akşam, Allah Teâlâ’ya ibâdet kardeş, yaptığı ibâdetten, duyduğu hazdan dolayı kardeşine: ‘Bu gece de anneme sen hizmet et, ben ibâdet edeyim, dedi.
‘Kardeşi kabul etti. İbâdet ederken secdede uyuya kaldı ve o anda bir rüya gördü. Rüyasında bir ses ona: ‘Kardeşini affettik, seni de onun hatırı için bağışladık, deyince genç: ‘Ben Allah Teâlâ’ya ibâdet ediyorum. Kardeşim ise anneme hizmet ediyor. Fakat beni onun yaptığı amel yüzünden bağışlıyorsunuz, dedi. Ses ona: ”Evet, senin yaptığın ibâdetlere bizim hiç ihtiyacımız yok. Fakat, kardeşinin annene yaptığı hizmetlere annenin ihtiyacı vardı, karşılığını verdi.
Alıntı: Fazilet Takvimi 1997-Nisan
Günün Şiiri
Sisler Bulvarı
elinin arkasında güneş duruyordu
aylardan kasımdı üşüyorduk
ağacın biri bulvarda ölüyordu
şehrin camları kaygısız gülüyordu
her köşe başında öpüşüyorduk
sisler bulvarı’na akşam çökmüştü
omuzlarımıza çoktan çökmüştü
kesik birer kol gibi yalnızdık
dağlarda ateşler yanmıyordu
deniz fenerleri sönmüştü
birbirimizin gözlerini arıyorduk
sisler bulvarı’nda seni kaybettim
sokak lambaları öksürüyordu
yukarda bulutlar yürüyordu
terkedilmiş bir çocuk gibiydim
dokunsanız ağlayacaktım
yenikapı’da bir tren vardı
sisler bulvarı’nda öleceğim
sol kasığımdan vuracaklar
bulvar durağında düşeceğim
gözlüklerim kırılacaklar
sen rüyasını göreceksin
çığlık çığlığa uyanacaksın
sabah kapını çalacaklar
elinden tutup getirecekler
beni görünce taş kesileceksin
ağlamayacaksın! ağlamayacaksın!
sisler bulvarı’ndan geçtim sırılsıklamdı
ıslak kaldırımlar parlıyordu
durup dururken gözlerim dalıyordu
bir bardak şarapta kayboluyordum
gece bekçilerine saati soruyordum
evime gitmekten korkuyordum
sisler boğazıma sarılmışlardı
bir gemi beni afrika’ya götürecek
ismi bilmiyorum ne olacak
kazablanka’da bir gün kalacağım
sisler bulvarı’nı hatırlayacağım
kırmızı melek şarkısından bir satır
lodos’tan bir satır yağmur’dan iki
senin kirpiklerinden bir satır hatırlayacağım
seni hatırlatanın çenesini kıracağım
limanda vapurlar uğuldayacak
sisler bulvarı bir gece haykırmıştı
ağaçları yatıyordu yoksuldu
bütün yaprakları sararmıştı
bütün bir sonbahar ağlamıştı
ağlayan sanki istanbul’du
öl desen belki ölecektim
içimde biber gibi bir kahır
bütün şiirlerimi yakacaktım
yalnızlik bana dokunuyordu
eğer sisler bulvarı olmasa
eğer bu şehirde bu bulvar olmasa
sabah ezanında yağmur yağmasa
şüphesiz bir delilik yapardım
hiç kimse beni anlıyamazdı
on beş sene hüküm giyerdim
dördüncü yılında kaçardım
belki kaçarken vururlardı
sisler bulvarı’ndan geçmediğin gün
sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm
yağmurun altında yalnızım
ağzım elim yüzüm ıslanıyor
tren düdükleri iç içe giriyorlar
aklımı fikrimi çeliyorlar
aksaray’da ışıklar yanıyor
sisler bulvarı ayaklanıyor
artık kalbimi susturamıyorum
Günün Sözü
Haksızlık yapıp bütün insanların senin peşinden gelmeleri yerine, adaletli davranıp tek başına kalman daha iyidir.
Gandhi