Gündüzden kalan düşünsel yorgunluğumuzu dinlendirme amaçlı bakarken uzayın karanlık derinliğine, göz kırpan yıldızların romantik beşiğinde uyuyakalırız çoğumuz..
Kimi kişiler ise, ki az da olsa sayıları, çıplak gözle ya da görme duyusuna yardımcı yapılarla bu yıldızlardan çıkan ışımaları gözlemler.. Ve yorgun da olsa uykusuz kalır “nedensel” düşüncenin “realist” kucağında..
Romantik ya da realist fark etmez, ışıktır kucaklayan duygularımızı, düşüncelerimizi.. Ve fakat ışıkların romantik beşiğinde uyuyanlar değil, düşünsel yorgunluğun realist kucağında uykusuz kalanlardır karanlıkları aydınlatanlar.. Bununla birlikte karanlıklar içinde göz kırpan yıldız taklidiyle “aydın” takılanlar da yok değil düşünce dünyasında..
Anlam bağlamında tümleyici bir örnekle ifade etmek istiyorum meramımı.. Deprem öncesi, anı ve sonrasındaki sarsıntıları uyarı eşiği kabul edip uyanın diyenleri realist, yeryüzünü beşik varsayıp sallandıkça uyuyun diyenleri romantik “aydınlanmacılar” olarak tanımlayabiliriz mesela.. Ve fakat bu, “geceye aşık aydın” karanlığı içinde var olan romantik realistleri yok saydığım anlamına gelmiyor elbette..
Realist Nazım, karanlıklar içinde göz kırpan yıldız romantizmiyle “Akın var, Güneşe akın! Güneşi zapt edeceğiz, Güneşin zaptı yakın!” diye haykırır mesela.. Güneşin zaptı, realist Nazım’ın romantik düşlerinde kalsa da, insanlık, “toprak çanaklarda türkülerle içmek için güneşi” binlerce yıl önce yapmıştı kandilleri.. Sonra karanlıkları aydınlatma amaçlı sular ötesi yolculuklarında yol sormak için, elindeki güneşten kandilleri “deniz fenerlerine” dönüştürüp kulelerle yükselterek takmıştı gökyüzünün tavanına.. “Şimşekli rüzgara binen” gemilerin kanatlarını, denizlerin “şaha kalkan atlar” gibi dalgalarından, “kayalıklara çarparak” parçalanmaktan kurtaran gecenin güneşleriydi “bir meşale gibi yanan” deniz fenerleri..
İnsanlık, karanlık zamanlarında güneşin yerine ateşi koyarak yol sormaya başlamıştı ışıktan.. Akıldı tabi ki insanlığımızın, gecelere güneş yapmak düşüncesinin feneri.. Bilimdi sular ötesinden yol sorup yön belirlediğimiz ışığımızın adı.. Ki bir gemi örneği “şimşekli rüzgara binmiş” yaşamımızı kayalıklara çarpmaktan kurtaran..
“Eğitim filosuna bağlı savaş gemisi kötü hava koşullarında manevra yapıyordu. Hava kararmıştı. Yoğunlaşan sis nedeniyle görüş mesafesi kısalmıştı. Komutan köprüde bütün çalışmaları denetliyordu. İskele tarafından nöbetçinin sesi duyuldu: “Sancak tarafında ışık var!” Komutan seslendi: “Rotası ne?” Nöbetçi: “Tam üzerimize doğru!” Komutan gemiye sinyal gönderilmesini emretti: “Rotanızı 20 derece değiştirin!” Karşıdan şu sinyal geldi: “Rotanızı 20 derece değiştirin!” Komutan kızarak şu sinyali göndertti: “Ben bir savaş gemisiyim, rotanızı 20 derece değiştirin!” Karşıdan ışıkla yanıt geldi; “Ben bir deniz feneriyim..” Deniz fenerini korsan ateşi zannedip ışıktan kaçan yol bilmez kaptan ne yapar? Gemisini kayalıklara bindirir.. Ah, ne karanlık, ne fırtına, güneşli günde gemisini karaya oturtan yön ve yol bilmez kaptan ne dermiş? Deniz bitti!
Toplumların da var elbette bir çok deniz feneri.. Barışa yelken açmış gemilerini çarpmamak için kayalıklara, yol sorduğu karanlık zamanlarında.. Denizi bitirmeden gemisini sular ötesine taşıyıp tarihin akışını değiştiren kaptandı mesela Mustafa Kemal.. Bilim ve akıldı yön pusulası, yol haritası.. “Bir Mustafa Kemal Şarkısı” başlığı altında yazdığım ve Kasım 2001 tarihinde “Öğretmen Dünyası” adlı dergide yayımlanan “romantik realist” şiirle selamlıyorum kaptanımızı..
“Mustafa; süzülmüş demek tarihin sularından.. Sezilmiş demek dualarla bizim tarafa.. Mustafa yazılmış yüreklerimizdeki muskalara.. Kemal; yetkinliğe gelişim demek.. Çürüyüşe daralırken yaşamın ufku.. Işıklı şarkılarla genişleyen mavilikte.. Yağmurlu oluşum demek tohumlarda yeşeren.. Mustafa Kemal emek demek.. Bağımsızlık sofralarında kilim dokulu.. Cumhuriyetli ekmek Anadolulu.. Bilim okulu demek Mustafa Kemal.. Tarlalarda çiçek, özgürlük kokulu.. Çelik demek fabrikalarda; alın teri, nasırlı el.. Barışın gülü demek yakalarda takılı.. Mustafa Kemal; fener demek gemilerin yol sorduğu.. Karanlığı yener demek, güneşli gözlerimiz.. Aydınlık kafa demek yani sen ben o biz.. Ey hepimiz Mustafa, hepimiz Kemaliz!.”
Selam ve saygılar…