Darmadağın…

0
33

Günaydın, sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Havalar sıcak ama yaşadığımız siyasal çalkantılar ondan çok sıcak. Artık kime, neye inanacağımızı, inanmayacağımızı şaşırır olduk. Gerçekten bir anlatıcı gerekiyor.  Ya, musluklardan kurtlu sular iniyor Adıyaman’da, depremzedeler o suyla yüzlerini yıkıyor, dişlerini fırçalıyor, belki de yemek yapıyor. Ama bundan kimsenin haberi yok. Çünkü en büyükler en büyük bir şekilde yaşamaya devam ederken “itibardan tasarruf olmaz” diyerek en aşağıdakilerin derdinden nasıl anlasın?

Yeni atanacak öğretmen adayları mülakata alınmayacaktı artık. Onun sözü verilmişti. Şimdi o sözden de dönüldü. Mülteciler yurtlarına dönecek diye sözler verildi, oylar alındı ama bilmem kaç bin dolarlarla yeni arabalar da o sözler unutuldu. Ana muhalefet partisinin genel başkanı ise gerçekten tuhaf. Dün gece CHP genel başkanlığı için aday olan Özgür Özel’i TV’de dinlerken tüylerim diken, diken oldu. Bir genel başkan atadığı insanlardan habersiz nasıl olabilir bu nasıl bir şey? Anayasanın temel dört maddesinin değiştirilmesi konuşuluyor sevgili muhalefetten çıt çıkmıyor.

Valla dedik ya “birilerinin bize bunları anlatması gerekiyor” artık nasıl anlatırsa ve biz zavallı alttakiler nasıl anlarsak? Ve yoksulluk ve yoksulluk artık yüzde 60’ımız yoksulluğun altında yaşıyoruz. Üniversiteyi bitirmiş gençler AVM’lerde şurada burada ne iş bulurlarsa bulsunlar yapıyorlar bir iki hatta üç işte birden çalışıyorlar. Dün alışveriş yaparken kasadaki genç kız bayılmak üzereydi yorgunluktan, sordum “19 saatten beri ayaktayım” dedi. İki işte birden çalışıyor birinden çıkıp diğerine gidiyor. Ve biz o kızdan iş gücü istiyoruz.

Ve sokaklarımız ve sineklerimiz ve iğrenç ötesi kokular. Belediye ne yapıyor? Sokaklar pislik içinde ve tabi halk da pis. Çünkü bu pisliğe katkı sağlamaktan hiç çekinmiyor hatta artırıyor. Her zaman söylemişimdir. Evinin içini temiz tutan dışına da aynı özeni göstermeli. Çöpler gelişi güzel kaldırımlara atılmış, kimin oradan almasını bekliyorlar acaba ve tabi birlikte yaşadıkları hayvanların pislikleri cabası…

Boynuna ip asıp yanında süs gibi gezdirdiğin o zavallı hayvanları bari utandırmayın. Yani sonuçta hepimizin ipi kopuvermiş gibi görünüyor. Herkes kendi kendine ne yaparsa yapıyor. Sanki garip bir şekilde deprem sonrası bir başıboşluk gözlemliyorum, bir boş vermişlik, bir gariplik, sanki hepimiz garip bir zombilik içinde dolaşıyoruz. Ama artık silkinip kendimize gelmek zorundayız. Başkalarını da en az kendimiz kadar düşündüğümüzde ancak iyi olabilir diye düşünüyorum.

Ve gerçekten artık üzerimizden bu havayı atmak… Bir felaket yaşadık, acımızı kabul etmek ve anlamak zorundayız. Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım, ayrımsız, gayrımsız ancak malumların dışında artık tokadı yiyince diğer yanağı çevirme devri geride kaldı. Yase

& & & & &

Lokman Hekim Efsanesi; Taş ve Yılan Hikayesi

Lokman Hekim doktor ve eczacıymış. Dükkânında her türlü hastalığın devası olan ilaçlar varmış. Hastalar içeri girdiklerinde, hastalıklarına iyi gelecek olan ilaç şişesi sallanırmış. Bir gün içeri birisi girmiş. Ancak hiçbir şişe sallanmamış. Lokman Hekim bunun üzerine: “Senin hastalığının çaresi yok, öleceksin.” demiş.

Adam ölümden kurtuluşun olmadığını öğrenince çok üzülmüş. Her şeyini satmış. Yanına bir at, tüfek ve av köpeği alarak dağlara çıkmış. Vurduğu hayvanları yiyip, yörüklerden yoğurt, süt alarak yaşıyormuş. Bu arada hastalığı da iyice artmış. Bir ağacın altına gelmiş. Atını bağlayıp yere oturmuş. O sırada bir yörük kadını, bir tas sütü yere koymuş. Yılan ların sütü sevdikleri bilinir. Tasa yaklaşan bir yılan sütü içmiş, sonra da zehrini süte kusmuş. Tas yemyeşil olmuş.

Ağrıları iyice artan adam: “Gidip şu zehri içeyim de ölüp kurtulayım” diyerek zehirli sütü içmiş. Bir süre sonra ishal olmuş ve kusmaya başlamış. Ancak oldukça hafiflediğini hissediyormuş. Ölmek için içtiği zehirden sonra daha iyi olduğunu görmüş. Gün geçtikçe iyileşmiş ve hastalığı tamamen geçmiş. Lokman Hekim’e gidip: “Sen bana öleceğimi söylemiştin. Ama ölmedim.” demiş. Bunun üzerine Lokman: “Ben sana ala ineğin sütünü nereden bulayım, sütü yılana içirip, nasıl tasa kusturayım. Hastalığının çaresi vardı ama bu ilacı temin etmek zor olduğu için öyle dedim.” diye cevap vermiş.

O gün bu gündür tas ve yılanın eczacılık ve tıp biliminin simgesi olması, halk tarafından Lokman Hekim’e dayandırılır.

& & & & &

Mezarlıktaki Ateş

Bir gün Emîr-ül mü’minîn Hz.Ömer (r.a) dervişlere bahşîş verdi, mal ihsân etdi. Bir kişi bir oğlan çocuğu ile geldi. Ömer (r.a) buyurdu; -Sübhânallah! Bu çocuğun sana benzediği kadar, birbirine benzeyen kimse görmedim. Muhakkak ki bu oğlan sana benzer.

O kişi dedi ki: -Yâ emîr-el mü’minîn! Bu oğlanın acâib ahvâlinden sana haber vereyim. Ben sefere gitmek murâd etdim. Bunun anası hâmile idi.

Bana dedi, -Beni bu hâlde koyup, gider misin.

Ben dedim ki, -Karnında olan nesneyi Allahü teâlâ hazretlerine emânet ettim.

Sonra seferden geri geldim. Annesi ölmüş. Bir gece söyleşirken, karşımızda mezârlıkdan bir ateş gördüm. Süâl etdim ki, -Bu ateş nedir?

Dediler, -Bu ateş senin hanımının kabrindendir. Biz bunu her gece böyle görürüz.

Dedim, -Sübhânallah! O hâtun nemâz kılıcı ve oruc tutucu idi. Bu ateş ne hâldir, diyerek vardım. Kabri açıp, gördüm, bir çırâğ yanar. Bu oğlan onun ışığında oynar. Bir ses işitdim ki, bana, -Bunu bize ısmarladın, geri biz sana verdik, diyordu.

Ben dedim, -Nne olaydı, anası da diri olaydı.

Hâtıfdaki ses dedi ki, -Eğer anasını da bize ısmarlamış olaydın, bu şekilde onu da geri verirdik.

Günün Şiiri

Bayrak

Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selâmlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder…
Gölgende bana da, bana da yer ver.
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:
Yurda ay yıldızının ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düştüğümüz gün
Gölgene sığındık.

Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim.
Senin altında doğdum.

Senin altında öleceğim.

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim!

Arif Nihat Asya

Gidersen Yıkılır Bu Kent

Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider
Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki
Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
Üşür müydük nar çiçekleri ürpeririken

Gidersen kim sular fesleğenleri
Kuşlar nereye sığınır akşam olunca

Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu
Sustuğun yerde birşeyler kırılıyor
Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
Bir de seni ekliyorum susuşlarıma

Selamsız saygısız yürüyelim sokakları
Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar
Adını bilmediğimiz doslar kalır yalnız
Yüreğimize alırız onları, ısıtırız
Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam

Gidersen kar yağar avuçlarıma
Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar
Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında
Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler
Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde

Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri
Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak
Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık
Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman
Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere

Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın
Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine
Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür
Bir tufan olurum sustuğun her yerde

Ahmet Telli

Günün Fıkrası

Yol Çizgileri

Temel bir gün Karayolları Müdürlüğünde işe başlamış. Görevi de yol üzerinde bulunan şeritleri boyamakmış. Birkaç gün boyunca bu işini sürdürmüş ve bir gün amiri Dursun Temel’in yanına gelmiş ve Temel’e demiş ki: “Yahu Temel 5 gündür bu yolda çalışıyorsun. Birinci gün 700, ikinci gün 500, üçüncü gün 400 dördüncü gün 200, beşinci ve bugün de 100 metre boyamışsın. Yani her geçen gün tembelleşmişsin” demiş.

Temelde: “Olur mu hiç Dursun amirim aksine daha çok çalışıyorum ama her geçen gün boya kutusundan daha çok uzaklaşıyorum.”

Günün Sözü

Hayat geç kalanları hiç affetmez.
Gorbachov

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here