Kötü Olunca Çirkinleşiyorum, Ya Siz?

0
116

Günaydın sevgili   okuyucularım. Nasılsınız bu sabah?  Her sabah bunu soruyorum bu beylik bir soru değil artık biliyorsunuz; alıştığım içinde sormuyorum  gerçekten ilgilendiğim için soruyorum. Şimdi diyebilirsiniz “nasıl olduğumuzu söylesek sen duyar mısın?” Duymam önemli değil ki önemli olan birilerinin birilerine “günaydın nasılsın” diye sorabilmesi bu ne kadar tatlı bir sorudur aslında kendimden biliyorum. Şu sıralarda bana kimse böyle bir soru sormuyor dikkat ettim. Yalnızca Berke unutmuyor telefonu açar açmaz “Gül nasılsın iyi misin?” diye gerçekten içten sorarak başlıyor konuşmasına. Ne kadar hoşuma gidiyor anlatamam. Tabiî ki “çok iyiyim bebeğim” diyorum ve bu yalan olmuyor çünkü o anda algıladığım tek duygu olağan üstü iyi olduğumdur. Belki telefon kapanınca yine eski durumuma döneceğim. Ama biliyorum ki yüzümde sürekli aydınlık bir tebessüm dolaşıp duracak. Bu da az buz değildir sanırım? Sahte duyguların yaşandığı bu dünyada?

İşte bu yüzden bende soruyorum her zaman nasılsınız iyi misiniz?  Eminim şu anda ya “teşekkür ederim” diyorsunuzdur, ya da kendinize soruyorsunuzdur “nasılım gerçekten iyi miyim?” Aslında kendimize bu soruyu pekte sormayız? Aslında sormamız gerektiğini de anımsatmak istiyorum ve herkesin  birbirine bunu sormasını istiyorum. Çünkü soru en azından, karşımızdaki ile ilgilendiğimizi gösterir ki, bütün insanlar canlı yada cansız birilerinin kendileri ile ilgilenmesini şu ya da bu şekilde ister. Her an beklemese de ister. Herkes kendini sorgulasın bakalım, böyle bir soru ile karşılaşınca sevinmiyor mu ya da hafif bir hayret karışımı hoşuna gitmiyor mu? “Hayırdır bana günaydın dedi, hatırımı sordu ne güzel ama şaşırdım!!!” diye dudak bükenlerimiz bile vardır yanılıyor muyum? Sonuçta ne olursa olsun  insanların birbirleriyle olan iletişimi güçlendiriyor. Üstelik yalnızca iki sözcükle… Ve iki sözcük ile kurmaya çalıştığımız iletişim çorap söküğü gibi ilerleyebilir ve yayılabilir.

Arkadaşımla, ne kadar toplumca birimize yabancılaştığımızı konuşuyoruz ve sırf bir iki sözcük söylenemiyor diye bunca yabancılık diyoruz. Oysa çok kısa ve çok değerli iki sözcük. Ancak bazen çok cimri olabiliyoruz, bu sözcükleri saklıyoruz içimizde. Yani  gerçeği söylemem gerekiyor,  bazen gerçekten ağzımdan çıkamıyor “bir günaydın, bir nasılsınız” kafam doluysa şununla bununla ve sözler donmuşsa dudaklarımda. Çok şükür sık olmuyor ama olunca da, işte o zaman bir “günaydın bir merhaba” demek bile dünyanın en zor işi oluyor ve ağzımdan çıkmıyor çıkartamıyorum çok, çok ısrar edersem kuru kupkuru bir şey çıkıyor ki çıkmasa daha iyi olur.

Ve böyle olunca ortada donuk suratlar dolaşıyor ve ben öyleysem herkeste böyle oluyor! Bu da tuhaf ya! “sen bugün suratsızsın ama ben değilim seni neşelendireyim” diye düşünen çıkmıyor? Bu yüzdende yine iş düşünenlere düşüyor ve düşünenler düşünemeyenlere her zaman düşünmeleri için fırsatlar yaratmalılar.  “Aa ben neden düşünemedim ne kadar kolay bir şeymiş” dedirtmeliler. Çoğu zaman kendimden nefret ediyorum, çünkü kendime yeniliyorum duygularıma yeniliyorum, oysa benim ve benim gibilerin bunu yapmaya hakkı yok. Her zaman örnek olacak davranışlar içinde olmalıyız, ailemize çevremize karşı diye düşünüyorum.

Ve siz sevgili okuyucularıma, ah ya görüyor musunuz nasılda çözülüyorum, zaaflarımı nasılda sizlerle paylaşıyorum bazen “bir Günaydını” bile kendinden esirgeyen kâbus biri olabildiğimi anlatıyorum. İstersem olmadığım biri gibi de yazabilirdim ama size dürüst olmasam, kendime hiç olamam, bunu da biliyorum ve sonuçta ölümlü insancıklarız, zaaflarımız olacak tabi herkes gibi, onları kabul etmemiz ve mümkünse onlardan kurtulmamız gerekir. Kurtulamıyorsak onları törpülememiz ve onlara barışık yaşamamız gerekir ki oda çok zor bir şey ama olanaksız değil. Aksi takdirde suratsız olmak alışkanlık yapar ve tarihe suratsız kazınır  görüntümüz. Şaka bir yana iyi anımsanmak istiyorsak, güler yüzümüz ince ve anlayışlı davranışlarımızla sevgi dolu yüreğimizle anımsanmalıyız.

Ve bugün  ders veriyormuş gibi oldu yazım affınıza sığınırım ders vermek haddim değil tabi. Ve dersimize burada son verelim. Konumuzu toparlarsak, insanlarla ve bütün canlılarla iyi iletişim içinde bulunmalıyız, bazen kendimize yenilme lüksümüz olsa da bunu alışkanlık yapmamalıyız ondan kurtulmak mümkünse atalım kurtulalım canım, kim kötü görünmek ister ki? Ben çok çirkinleşiyorum valla kötü olunca ya siz? Ve şimdilik sağlık, sevgi, birlik ve beraberlik içinde kalalım sevgili okuyucularım. Yase

& & & & &

Bu Arkadaşlığın Elidir!

 Bir lise öğretmeni günün birinde derste öğrencilerine bir teklifte bulunur: “Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?”

Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler. “O zaman” der öğretmen. “Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin.” Öğrenciler bunu da yaparlar. “Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!”

Öğrenciler, bu işten pek birşey anlamamışlardır. Ama, ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen: “Şimdi, bugüne dek affetmeyi istemediğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun.”

Bazı öğrenciler torbalarına üçer–beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine “Peki şimdi ne olacak?” der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar: “Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde.. hep yanınızda olacaklar.”

Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar: “Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor.”  “Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf gözlerle bakıyorlar bana artık.”  “Hem sıkıldık, hem yorulduk…”

Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir: “Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkûm ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir…

Günün Şiiri

İnsan

Merhaba sana güzel insan
Hiç kimse sana söyledi mi?
Ne kadar özel bir insan olduğunu
Etrafına yaydığın ışığı
Bir yıldızın ışığı kadar

Hiç kimse sana söyledi mi?
Diğerlerinin hisleri için ne kadar önemli olduğunu

dışarıda biri gülümsüyor.
ask için o kadar gerçek olan

Hiç kimse sana söyledi mi?
Çoğu zaman onlar üzgünken
Senin emailin onları biraz olsun güldürürdü
ve onları memnun ederdi.

bir şeyler göndermek için harcadığın zaman için
Ve bulduğun şeyleri paylaşmak
teşekkür etmeye kelime yoktur
ama birisi senin iyi olduğunu bilir
Hiç kimse sana söyledi mi?

Seni ne kadar sevdiklerini?
neyse benim en sevgili arkadaşım
bugün sana şunu soyluyorum ki
umarım bu emaili geri alırım
inanıyorum ki arkadaşsız geçen zamanlarda kaçırdığın şeyler çok fazladır.

Arkadaşı ve tanıdığı birbirine karıştırmayın aralarında bir fark vardır. Çünkü ben seni önemserim, bu ulusal önemseme haftası… Ve bütün arkadaşlarınıza onları önemsediğinize dair mesajlar gönderin ve onların kendilerini iyi hissetmelerini sağlayın eğer size cevap yazarlarsa bu onların da sizi önemsediği anlamına gelir.

MERDİVEN

Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,

Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,

Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak…

Sular sarardı… yüzün perde perde solmakta,

Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta…

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;

Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,

Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,

Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta…

Ahmet HAŞİM

Günün Sözü

İnsanların En İyisi, İnsanlara İyilik Edendir.

Hz. Muhammed

Kelimelerin kuvvetini bilmeyen insanlarla esaslı bir konuyu konuşmak mümkün değildir.

KONFÜÇYÜS

İyiliği Başa Kalkan Kimsenin Kusuru Ödülünden Büyüktür.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here