“Problem Bir Öğretmen!”

2
177

Başlığın çağrışımlarını kimse üzerine almasın.. Çünkü bu kişi benim.. Tanımlama ise, güleç yüzlü bir öğretmen arkadaşıma ait.. Tanımdan dolayı her hangi bir sitemim yok! Zira ‘problemli’ olmaktan iyidir ‘problem’ olmak!

Arkadaşımın tanısına göre bendeki problem “muhalif” tavrımdan kaynaklanıyor.. Bu halde muhalif kavramını tanımlamak gerekiyor.. Her kavramın tanımı, doğal olarak “kelime” anlamını da içeriyor.. Muhalif, Arapça HLF kökünden geliyor.. Ali Ünal, “HLF” kök anlamını: 1. Önünde olanın zıddı, arkada olan; 2.Geride kalan, sonradan gelen anlamında selefin zıddı olarak veriyor ve ekliyor: “Aynı kökten türeyen “ihtilaf ve muhalif” her birinin söz ve halinde diğerine zıt bir yol tutması demektir. Hilaf; karşıt anlamındadır ki zıttan daha geneldir; Çünkü her iki zıt muhteliftir, fakat her muhtelif şey birbirine zıt değildir. Halif bir eksiklik veya kusurdan dolayı geride kalan demektir.” (Temel Kavramlar, s.403) Ali Ünal, söz konusu kitabında, (s.410) “İnsan toplumu nasıl başta bir çekirdek halinde olup ihtilaflarla geliştiyseler..” şeklinde “ihtilafın” gelişme yönlü önemine vurgu yapıyor ve “bu konu daha geniş ve felsefi açıklama gerektirir” şerhini düşüyor..

Kavramlar tanımlanırken, hem kalıcı belirgin özelliklerin toplamını oluşturan  içeriğini, hem içeriğe ilişkin niteliklerin kapsamını dile getirmek gerekiyor.. Eskimeyen eskiler tam da bu nedenle, “kavramlar efradını cami, ağyarına mani tanımlanmalıdır” diyor..

Kuran’da, insanın yeryüzünde selefin yerine “halif” bir hüviyet ve “marufu emreden, münkeri nehyeden” bir şahsiyet olarak “yaratıldığı” yazıyor.. Dolayısıyla muhalif tavır insani kimlik ve kişiliğimizden geliyor.. Mefhumu muhalifinden (kavramın zıddından) hareketle söylersek “marufu emretmeyen, münkeri nehyetmeyen” halif olamıyor.. Bu bağlamda muhaliflik, yanlışlığa, kötülüğe, çirkinliğe karşı mantıksal doğru, etiksel iyi, estetiksel güzellik çalışmalarıyla halif olabilmeyi  tanımlanıyor..

Kimileri muhalif tavırlı olmakla, kalıcı muhalif olmayı birbirine karıştırıyor.. Muhalif tavırlı olmak; devamlı yeni sorular sormak, eski yanıtlar üzerinden tartışarak yeni yanıtlar bulmak ve bulunan yeni yanıtlarla halif olduğunu kanıtlamak olarak tanımlanıyor.. Bu tanımdan hareketle ben, eski kalıplaşmış yargılara veya yeni şabloncu görüşlere muhalif olarak, açık nesnel düşüncelerin iletişimi üzerine kurulmuş bir tartışma ortamında; tez, antitez, sentez diyalektiğiyle halif olduğumuzu kanıtlayabileceğimizi düşünüyorum.. Kalıcı muhaliflik ise; açık nesnel düşüncelerin iletişimi üzerine kurulmuş tartışma ortamlarında, gizli öznel duyguların etkisiyle her şeye karşı çıkmak olarak tanımlanıyor.. Ki bu tanım, her şeye muhalefet edilen bir ortamda, bir süre sonra muhalefete de muhalefet edileceği gerçeğini dolayısıyla kalıcı muhalifte, selefe “halif” olma niteliğinin kalmayacağını da neden sonuç bağlamında içeriyor.. Kalıcı muhaliflerin sadece tezlerinin olduğu ve karşı tezlere tahammüllerinin de olmadığı, dolayısıyla gelişimin doğasındaki senteze de muhalif kaldıkları halif kimlik ve kişilikler tarafından da biliniyor.. Öte yandan biyokimyacılar hayatın; “amino asitlerin proteinleri” sentezlemesiyle oluştuğunu, geliştiğini ve sürdüğünü söylüyor.. Türkçesiyle bu, topraktaki tuzsal parçacıkların su ile sentezlenmesi, birleşmesi anlamına geliyor.. Özetle hayat; değişerek gelişme, gelişerek değişme içeren diyalektik bir sentezleme süreci oluyor.. Ki bu süreçte her sentez  aynı zamanda yeni bir tez oluyor..

“İlmi cedel” anlam karşılığıyla tanımlanan “diyalektiğin” anayasası, “Her şey değişir!” ilkesiyle başlıyor.. “Değişmeyen tek şey değişme yasasıdır!” diye devam ediyor.. Diyalektiğin bu ilkesiyle düşünüldüğünde, değişmenin gelişmeye yönelik iyi, güzel, doğru veya çürümeye yönelik kötü, çirkin, yanlış görünümleri üzerinden gerçekleştiği de görülüyor.. Değişmenin ikinci görünümü zihinlerimizde başkalaşmayı fotoğraflıyor.. Ve fakat hızla değişen teknoloji çağında kim kaç “cigabayt” değişmiş, kim kaç “piksel” başkalaşmış fotoğraflamamız çok da kolay olmuyor! Mesela, kimileri kendilerinin hiç değişmediğinden dem vurup, gerçekte geçirmiş olduğu başkalaşımın fotoğrafını,  klasik “büyük anlatıların” gölgesinde gizliyor.. Kimileri de geçirdiği başkalaşımı, “zamanın ruhu” üzerinden “modernlik” fotoğraflarıyla örtülüyor.. İyi de, peki mutasyona uğramayanlar nasıl tanınıyor? Onlar fotoğraflanmayı pek sevmiyor.. Ve fakat yine de “dinozorlarla” özdeşleştirilerek resimleri çiziliyor!

Dinozor tanımlaması da, güleç yüzlü öğretmen arkadaşıma ait.. Tanımdan dolayı her hangi bir sitemim yok! Zira yaşarken fosilleşmekten iyidir yaşayan dinozorlardan olmak!

Selam ve saygılar…

2 YORUMLAR

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here