Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bu sabah? Cumhuriyet coşkusu ile uyandım yine bu sabah? Ve diledim ki tanrıdan Cumhuriyet coşkusu hiç yitmesin içimizden.
Geçen yıllarda fener alayı geçerdi geceleri ve askeri bando konserleri olurdu… Özlemle bekledim bu yılda belki oluyordu ben kaçırıyorum uykuya dalıp gidiyorum diye. Uykuya direndim. Ama yine uykuya dalıp gittim erkenden çocuklar gibi ve geçti mi fener alayı kaçırdım mı yoksa? Hiç bilmiyorum. Ama olsun, içimde zaten hepsi var.
Ve sevgili okuyucularım yine yazdan kalma güzel güneşli bir gün. Ve yine bundan habersiz yaşayan dünyanın derdini omuzlanmış insanlar. Bu sabah dalgınım, yorgunum çünkü çoktan… Coşkuma karışıyor yorgunluğum, dalacakken uzaklara yakınlaşıyorum sayesinde. Ve kendimi bırakmıyorum dalgınlığın ağır hımbıl ellerine. Zor yaptığım şey aslında. Gözlerim kapanmamak için direniyor kendine.
Bu güzel havalar hasta etti beni diyor şair. Ben denizi de bu güzel havalar hasta ediyor. Ve bu sabah coşkuma rağmen kırık dökük her tarafım. Aklıma geliyor kırık dökük iken yapılabilecek şeyler. Ah ne çokmuş meğer? Ve Cumhuriyet’in kuruluş öyküsü kırık döküklüğü yok ediyor kökünden. Ve bir şiir geliyor aklıma Cahit Külebi’den. Ve şu anda halim yokken yazmaya harf devrimine takılıyor gözlerim.
Yeni Türk Alfabesinin Kabulü
Atatürk 1928 yılı Haziran’ında, yeni Türk Alfabesi’nin tespiti ile ilgili bir komisyon kurulmasını istedi. Çalışmaların sonucu olan alfabeyi Ata’ya Falih Rıfkı Atay getirdi. Atatürk bunları uzun uzun inceledi ve sordu: “Yeni yazıyı uygulamak için ne düşündünüz?”
Falih Rıfkı: “Bir on beş yıllık uzun, bir de beş yıllık kısa süreli iki öneri var” dedi. Öneri sahiplerine göre ilk zamanlar iki yazı bir arada öğrenilecekti. Gazeteler yarım sütundan başlayarak yavaş yavaş yeni yazılı kısmı artıracaklardı. Daireler ve yüksek okullar içinde bazı yöntemler düşünülmüştü. Atatürk Falih Rıfkı’ya baktı: “Bu, ya üç ayda olur ya da hiç olmaz” dedi.
Hayli radikal bir devrimci iken Falih Rıfkı dahi şaşırmış ve bakakalmıştı. Atatürk devam etti ve: “Çocuğum, dedi, gazetelerde yarım sütun eski yazı kaldığı zaman dahi herkes bu eski yazılı parçayı okuyacaktır. İşte bu yüzden olmaz” dedi.
Çanakkale Geçilmez
10 Ağustos 1915. Conkbayırı’nı almak ve bütün boğaza hâkim olmak için İngilizler 20.000 kişilik bir kuvvetle günlerce kazdıkları siperlere yerleşmişler, hücum anını bekliyorlardı. Gecenin karanlığı tamamen kalkmış, tan ağarmak üzereydi. 8. tümen komutanı ve diğer subaylarını çağırdım: “Mutlaka düşmanı yeneceğinize inanıyorum ancak siz acele etmeyin, evvela ben ileri gideyim, size ben kırbacımla işaret verdiğim zaman hep birlikte atılırsınız. Bu durumdan askerlerini de haberdar etmelerini istedim. Hücum baskın şeklinde olacaktı. Sakin adımlarla ve süzülerek düşmana 20-30 metre yaklaştım. Binlerce askerin bulunduğu Conkbayırı’ndan ses çıkmıyordu. Dudaklar sessizce bu sıcak gecede dua ediyordu. Kontrol ettim. Kırbacımı başımın üstüne kaldırıp çevirdim ve birden aşağı indirdim. Saat 4.30 da kıyametler kopmuştu. İngilizler neye uğradıklarını şaşırmıştı. ‘Allah Allah’ sesleri bütün cephelerde, karanlıkta gökleri yıkıyordu.
Her taraf duman içinde ve heyecan her yere hakim olmuştu. Düşmanın topçu ateşi büyük çukurlar açıyor, her tarafa şarapnel ve kurşun yağıyordu. Büyük bir şarapnel parçası tam kalbimin üzerine çarptı, sarsıldım, elimi göğsüme sürdüm, kan akmıyordu. Olayı Yarbay Servet Bey’den başka kimse görmemişti. Ona parmağımla susmasını emrettim.
Çünkü vurulduğumun duyulması bütün cephelerde panik yaratabilirdi. Kalbimin üzerinde bulunan saat param parça olmuştu. O gün akşama kadar birliklerin başında daha hırslı olarak çarpmıştım. Yalnız bu şarapnel vücudumla kalbimin üzerinde aylarca gitmeyen derin bir kan lekesi bırakmıştı.
Aynı günün gecesi, yani 10 Ağustos günü, beni mutlak ölümden kurtaran ve parçalanan saatimi Ordu Komutanı Liman von Sanders Paşa’ ya hatıra olarak verdim. Çok şaşırmış, heyecanlanmıştı. Kendisi de alıp cep saatini bana hediye etti. Bu hücumlarda İngilizler binlerce ölü bırakarak tamamen geri çekildi ve Çanakkale’ nin geçilmeyeceğini iyice anlamış oldular.
Ve sevgili okuyucularım hep yeniden hep yeniden cumhuriyet bayramımız kutlu olsun. Birlik ve beraberlik içinde sevgiyle sağlıkla hep birlikte kalalım. Yase
Günün Şiiri
Atatürk Kurtuluş Savaşında
Bir gemi yanaştı Samsun’a sabaha karşı
Selam durdu kayığı, çaparası, takası
Selam durdu tayfası
Bir duman tüterdi bu geminin bacasından
Bir duman
Duman değildi bu
Memleketin uçup giden kaygılarıydı.
Samsun limanına bu gemiden atılan
Demir değil
Sarılan anayurda
Kemal Paşanın kollarıydı.
Selam vererek Anadolu çocuklarına
Çıkarken yüce komutan
Karadeniz’in halini görmeliydi.
Kalkıp ayağa ardı sıra baktı dalgalar
Kalktı takalar,
İzin verseydi Kemal Paşa
Ardından gürleyip giderlerdi
Erzurum’a kadar
Cahit KÜLEBİ
Çanakkale Destanım
Çanakkale şanımsın,
En büyük destanımsın.
Binlerce Mehmetçiğe,
Bağrında kabristanımsın.
Çanakkale şerefim,
Binlerce neferlerim.
Dalgalanır rüzgarıyla,
Bayrağım nefeslerinin.
Gökyüzünden hilal düştü,
Al olmuş ten üzerine.
Yıldız kopardı melekler,
Sundular şehitlerime.
Ay yıldız kucaklaştı,
Kanlarımızla bayraklaştı.
Çanakkale geçilemedi,
Şehitlerimle destanlaştı.
Erdinç SERT
Günün Sözü
Temeli büyük Türk milletinin ve onun kahraman evlâtlarından mürekkep büyük ordumuzun vicdanında akıl ve şuurunda kurulmuş olan Cumhuriyetimizin ve milletin ruhundan mülhem prensiplerimizin bir vücudun ortadan kaldırılması ile bozulabileceği fikrinde bulunanlar, çok zayıf dimağlı bedbahtlardır. Bu gibi bedbahtların, Cumhuriyetin adalet ve kudret pençesinde lâyık oldukları muameleye maruz kalmaktan başka nasipleri olmaz. Benim naçiz vücudum bir ün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır. Ve Türk milleti emniyet ve saadetinin kefili olan prensiplerle medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeğe devam edecektir.
M. Kemal ATATÜRK-1926